top of page
Arya, Kalender, Arya Reis, Reis, Kandemir, ARK, ARK Evreni,
1. BÖLÜM - ARYA - ARK I

Arya ~ 

31 Temmuz 2023

Hastaneden mutlu… Hayır, inanılmaz mutlu bir şekilde çıktım. Sonunda ona sahiptim. Bu zamana kadar hep onu beklemiştim. Benim minik bebeğimi...

Doktor, önümüzdeki süreçte dikkatli olmam gerektiğini söylemişti. Çünkü bu hamileliğimden önce yaşadığım düşükler vardı. İlk hamileliğim, 18. haftada bebeğimin kalbinin durmasıyla sonlanmıştı. Kürtaj operasyonunun yarattığı travmaysa içimde hâlâ kapanmayan bir yara olarak duruyordu. Her yılın 17 Ekim’i, dünyaya geldiğim ama aslında varlığımı sorguladığım gündü. İçinde birden fazla acıyı barındırıyordu, kesinlikle lanetli bir tarihti. Hayatımın en büyük ıstırabının başlangıcını temsil ediyordu.

Geçen sene tüp bebek merkezinde ilaç tedavisine başlamıştım. Art arda yaşadığım düşükler nedeniyle doktorum, Ender Bey, özel tahliller istemişti. Sonuçlara göre kocam ve bana bir yıl süre vermişti. Kocamın sperm kalitesi bir türlü artırılamayınca Ender Bey, bana uygulanan tedavinin işe yarayacağını düşünmüştü. Bu yüzden tüp bebek tedavisinde bir sonraki aşamaya geçememiştik.

Bu sefer doktora gitmeden önce, uzun ve sancılı bir bekleyişe girmiştim. Çünkü aynı duyguları tekrar yaşamaktan ve yeniden umutlarımın kırılmasından korkmuştum. En çok da kocamın… Eşim Kahraman’ın o yitik, umutsuz bakışlarından çekinmiştim. Geçtiğimiz ay bana, “Artık tüp bebek denememiz gerekiyor,” sözlerine, “Hamile olabilirim,” dememek için kendimi zor tutmuştum. Ve şimdi… İki yıldır beklediğimiz minik mucizemiz işte buradaydı.

Kâğıtta 125.000 hCG değerini görünce ağlamıştım. Ama sevinç gözyaşlarımın arasına, zihnimde derin izler bırakan kürtajımın soğuk gölgesi düşmüştü. Tüm bedenim buz kesmişti. İşte bu yüzden bir ay boyunca beklemiştim. Halbuki geçen ay reglimin geciktiğini fark etmiştim, yine de korkudan hamilelik testi yapmamıştım. Ama bu ay da regl olmayınca... Artık daha fazla beklememem gerektiğini anlayıp koştura koştura hastaneye gelmiştim.

Hem kaygılı hem de umutluydum. Defalarca aynı hayal kırıklığını yaşamak, insanın ruhunda derin yaralar açıyordu. Bu bebeği uzun zamandır hasretle bekliyorduk. Sadece ben ve eşim değil, onun ailesi de benim ailem de… Hepsi yaşadıklarımıza şahit olmuş, elinden geldiğince bize destek olmaya çalışmıştı.

Şu an tek isteğim koşarak eve gitmek ve bu haberi haykırarak eşime vermekti. Çünkü Kahraman’ın bu haber için -ve tabii ki bu bebek için- her şeyi yapabileceğini biliyordum. Aynı zamanda, bebeğimiz evliliğimiz için de yeni bir umuttu. Yıpratıcı süreçlerin ardından gerçekten ışık gibi doğan bir umut… Bir klişe yapıp adını Umut koymalı mıydık?

Eve girer girmez koltuğa uzandım, kâğıdı göğsüme bastırdım. Yukarıdan gelen seslerden Kahraman’ın evde olduğunu anladım. Sanırım telefonla konuşuyordu. Ona bu müjdeyi hemen verebilirdim. Ama ailemin yanına, akşam yemeğine gidip hepsine aynı anda söylemek istiyordum. Eminim mutluluktan bayılacaklardı… Tabii annem hariç.

Evlenmeden önce annem ve ablamın beni hiç anlamadığını, hatta sevmediklerini düşünürdüm. Babamın göz bebeğiydim. O, beni her zaman şımartır, kararlarımda hep arkamda dururdu. Evlenme kararımı başta onaylamamıştı ama sonra Kahraman’la bir şekilde anlaşmışlardı. Ne yaparsam yapayım, annem ve ablam beni eleştirirken babam, özellikle anneme karşı beni fazlasıyla korurdu. Bugün torunu olacağını öğrendiğinde eminim, en çok o sevinecekti.

Ablamla ilişkim, onun geçirdiği trafik kazasından sonra tamamen değişmişti. Artık aramızdan su sızmıyordu desem yeriydi. Özellikle hastane sürecinde hep yanımda olmuş, elimi sıkıca tutmuştu. Bilmiyorum… Belki beni anlayabildiği içindi. Ya da belki de ben hatalıydım; ergenliğin getirdiği başkaldırıyla onun, bana en çok ihtiyacı olduğu zamanlarda ablamı anlayamamıştım.

Merdivenlerden yüzümde kocaman bir gülümsemeyle dans eder gibi yukarı çıktım. Soyunma odasına girip rahat kıyafetlerimi giydim, çıkardıklarımı ise kirli sepetine attım. O sırada sepetin fazlasıyla dolduğunu fark ettim. Çamaşır yıkama vakti gelmişti. Zaten çamaşır makinesi hiç boş kalmazdı. Bu konuyu Kahraman’la konuşmalıydım. Tabii hamilelik haberini aldıktan sonra büyük ihtimalle kendisi, bu konuda bir şeyler yapmayı teklif ederdi.

Evde yabancı birini istemediğinden ve ona göre tüm gün evde boş boş oturup her şeyi fazla düşündüğümden -ki ben evden çalışıyorum- ev işleriyle ve yemekle ilgilenmem gerektiğini düşünüyordu. İlgilenirdim tabii, neden ilgilenmeyeyim? Ama sonuçta evlenmeden önce bir eli yağda, bir eli balda olan biriydim. Ailem sayesinde hiç maddi zorluk çekmemiş, buna rağmen her zaman kendi paramı kazanmıştım.

Çocukluğumdan itibaren üniversiteye kadar zorlu eğitimlerden geçmiş, üniversiteyi ise en iyi dereceyle bitirmiştim. Gerçi mezun olduğum bölümde çalışmıyordum ama hobi olarak başladığım iş, zamanla bana hem maddi hem de manevi bağımsızlık sağlayan bir mesleğe dönüşmüştü. Evlenmeden önce yemek yapmayı bile bilmeyen ben, şimdi hem ev hanımı hem de evden çalışan bir kadın olmuştum.

Ah, tabii ya! Takvimimi hamileliğe göre yeniden düzenlemeliydim. Ayrıca akşam yemeğinde, ailecek güzel bir fotoğraf çekip bebek haberini sosyal medyada paylaşmalıydım.

Kahraman’ın, “Hayatım, ne zaman geldin?” diyen sesini duydum. “Az önce geldim, bir iş birliği için toplantım vardı. Dün sana söylemiştim,” dediğimde hatırlamaya çalışıyor gibi yüzüme baktı. Bazen Kahraman’ın beni hiç dinlemediğini düşünüyordum. Sanki aklı o zamanlar başka yerlerde oluyordu.

Tamam, bizim evliliğimizde sevgi çok da ön planda değildi. Açıkçası ev arkadaşlığı, dostluk ve saygı daha öncelikliydi. Ama sonuçta kocamdı, değil mi? Beni anlamasını ve ilgi göstermesini beklemem en doğal hakkımdı.

Yaşadığımız kayıplar nedeniyle çok yıprandığımızı biliyor, bu yüzden onu da anlayabiliyordum. Sanki hayatımızın ve evliliğimizin tek amacı bir anda bebek olmuştu. Halbuki ben, ilk sürpriz hamileliğime kadar bebek sorumluluğuna hazır değildim. O hamileliğimin nasıl gerçekleştiğini de hiç anlayamamıştım. Çünkü hazır hissetmediğim için korunuyorduk. Sonra bebeğimize çok bağlanmış ama onu ansızın kaybedince büyük bir boşluğa düştük. O süreç özellikle benim için inanılmaz zordu.

Kahraman, her zaman olduğu gibi yanımda olmuş, beni ayağa kaldırmak ve psikolojimi düzeltmek için elinden geleni yapmıştı.

Ama ben, ikimizi birbirine bağlayacak bir bebek fikrini çoktan benimsemiştim. Tüm o süreç boyunca, Kahraman’ın bana ve bebeğe olan ilgisi hoşuma gitmişti. O günlerde onun mükemmel bir baba olacağını anlamıştım.

Kahraman, “Bugün çok yoruldum, ne yemek hazırladın?” diye sordu. Sanırım benim işimi ciddiye almadığı için bu konuyu konuşmaya tenezzül etmemişti.

“Aslında bugün bizimkilere gideriz diyordum. Bayağıdır aileme gitmedik. Hem babam geçenlerde hukuk bürosuna gittiğimde seni sormuştu,” dedim. Kahraman, yüzüme ciddiyetle bakıp beni kısaca inceledi. “Yemeği yapmadın mı, yoksa yapmayı mı unuttun?”

Bu aralar biraz dalgın olduğumu biliyordum ama yemek yapmayı unutacak kadar da değildim. Kahraman her zamanki gibi abartıyordu.

“Hayır, orada yeriz diye düşündüm. Üzgünüm, fikrini almam gerekirdi. Yorgun musun? Gitmek istemezsen hemen yemek hazırlarım.” Anında yapabileceğim yemekleri düşünmeye başladım. “Gerek yok, tamam gidelim. Zaten babanla işle ilgili konuşmam gerekiyordu. Senin de yarın öğleden sonra birkaç imza için büroya gelmen gerekiyor.” Daha ağzımı bile açamadan Kahraman merdivenlerden inmeye başladı.

“Yarın canlı yayınım var ama...” dedim. Devamını getiremedim çünkü durup arkasına bakmadı. Hadi ama! Tüp bebek konusunu her açtığında net bir cevap vermediğim için mi böyle davranıyordu? Kahraman, normalde de sosyal medyayla ilgili konuları umursamazdı. Ama artık nedense beni cezalandırıyormuş gibi hissediyordum. Muhtemelen hamile olmasaydım bana bu şekilde ilgisiz davranmasın diye tedaviyi hemen kabul ederdim. Doktorumuzun verdiği bir yıllık sürenin dolmasına az bir zaman kalmıştı. Ve o lanetli gün, yeniden geliyordu.

Telefonumu alıp ben de aşağı kata indim. Kahraman, salonun köşesinde bulunan içki barının taburesine oturmuş, telefonuyla ilgileniyordu. Kocaman bir gülümsemeyle gidip arkasından sarıldım. Şu anda karnım sırtına değiyordu. İşte bebeğim, babanla ilk temasın...

Kahraman’a, “Bugün günün nasıl geçti, kocacığım?” diye sordum. Ellerimi üstünden uzaklaştırırken, “Çok sıcak,” diye söylendi. Kahraman’ı tanıdığımdan beri temastan hoşlanmazdı. “Partiyle ilgili işler vardı, onlarla ilgilendim. Babamın klasik işleri işte... Her zamanki gibi herkesin arkasını topluyorum,” dedi. Kahraman’ın babası milletvekiliydi, ailesi de tanınan insanlardı. Ama buna rağmen evimizde her işi çoğunlukla ben yapıyordum.

Söylesenize, ben nasıl sosyeteydim? Çamaşırla ilgilenen, yemek yapan, tuvalet temizleyen zengin sosyetik nerede görülmüş? Hah, işte burada! Ne gerçekten bir Şeyha gibi yaşadım, ne de bir sosyetik gibi… Hiçbiri tam olmadı.

Kahraman’la sohbetimiz uzun sürmedi. Ardından hazırlanıp yola çıktık. Tabii ki çıkmadan önce çantama kan değerlerimin yazılı olduğu kâğıdı yerleştirmeyi unutmadım. Doktor Hanım, ultrason için gün almam gerektiğini ve bu haftalarda bebeğin kalp atışlarını duyabileceğimizi söylemişti. Ama bu anları Kahraman’la birlikte yaşamak istiyordum. Bu yüzden onun müsait olduğu bir zamana göre randevu alırız diye düşündüm. Yani… En kısa zamanda bir randevu almamız gerekiyordu.

Kahraman, “Bir şey mi oldu?” diye sordu. Ona dönüp, “Efendim? Ne oldu?” dedim. “Bilmiyorum… Dalgın gibisin. Bana mı bozuldun?” Onu anlamadığımı gösteren bir ifadeyle yüzüne baktım. Avucumun içini öpüp, “Dalgın gözüküyorsun, hayatım. Evde sohbet ederken iyiydin. Sarılmana karşılık vermediğim için mi bozuldun?” diye yeniden sordu. Ah! Tabii ya, bebeğimizi düşündüğümü söyleyemezdim. Peki o zaman Kahraman’a ne cevap vermeliydim?

“Lütfen, bana öyle bakma. Temas sevmediğimi biliyorsun.” Elimi tutup dizine koyarak, hafifçe elimi sıktı. Bu hareket, 'Şu anda bana istediğin gibi dokunabilirsin,' demekti.

Bana içten bir gülümsemeyle baktı. “Seni ne kadar sevdiğimi biliyorsun, değil mi? Sadece… Bu aralar işlerim çok yoğunlaştı. Sana zaman ayıramadığımı biliyorum. Tedaviye başladığımızda boş vaktim olsun istiyorum. Tüm süreçte yanında olacağım.” Göz kırptığında gözlerinin içine bakarak hafifçe gülümsedim. Sessiz ama net bir tonda, “Biliyorum,” dedim.

Tüp bebek konusunda hiçbir şey söylemediğim için, Kahraman ne düşündüğümü anlamaya çalışıyormuş gibi yüzüme dikkatle bakmaya başladı. Birkaç saat sonra çok mutlu olacağını, bana sevgiyle, umutla ve mutlulukla bakacağını biliyordum. Sadece baba olmayı çok istiyordu.

Bebeğim, çok şanslısın. Daha baban seni bilmiyor, buna rağmen ısrarla istiyor. Seni çok sevecek ve hep koruyacak…

Sen, bizim yaşadığımız gibi bir çocukluk yaşamayacaksın. Seni sevgiyle büyüteceğiz ve mutlu etmek için elimizden geleni yapacağız.

Canımın içi, sana söz veriyorum. Annen, her zaman yanında olacak.

2. BÖLÜM - ARYA - ARK I

Arya ~ 

31 Temmuz 2023

Ailemin evine varınca heyecanım yenilenmiş, arabadaki dalgın halimden eser kalmamıştı. Biliyordum, herkes hamile olduğumu duyunca çok mutlu olacaktı. Arabadan inip Kahraman’la birlikte evin girişine doğru ilerledik.

Biz daha varmadan evin hizmetlileri kapıyı açtı. Annem sürekli söylendiği için uzun süreli çalışan birkaç kişi vardı. Onun dışında hep yeni birileri çalışmaya gelir, giderdi. Bu nedenle kapıdaki hizmetlileri tanımıyordum. İçlerinden biri kapının girişinde ceketimi aldı.

Heyecanımı baskılamaya çalışarak kocamın elini tuttum. Tanrım! Bayılacak gibi hissediyordum. Ne zaman hamile olduğumu açıklamalıydım? Hemen mi? Yemekte mi? Yoksa tatlıdan önce mi? Evet, kesinlikle tatlıdan önce söylemeliydim. Hem müjdeyi verdikten sonra ağzımız da tatlanırdı.

Çalışanlar, beni ve Kahraman’ı ailemin evine adeta bir misafir edasıyla buyur ettiler. O an, bu evin bir ferdi değilmişim gibi hissettim. Ben burada doğmuştum, burada büyümüştüm ve ilk adımlarımı şu an üstünde yürüdüğüm bu koridorda atmıştım. Ama yine de… Bu ev, neden bana bu kadar soğuk ve uzak hissettiriyordu?

Dubai’den kaçtıktan sonra üniversiteye başlamıştım. O süreçte, evden tamamen ayrılıp okula yakın bir yere taşınmıştım. İlk defa ev sıcaklığını orada deneyimlemiştim. Haftanın üç günü temizlik ve yemek için gelen Aynur ablayla hâlâ görüşüyordum. Geçen aylarda kızı nişanlandığı için ona hediye almış, hatta nişan törenine bile katılmıştım. Ancak, nişana gittiğim için o gün Kahraman’la tartışmıştık.

Kararlarıma müdahale edilmesinden hoşlanmazdım ve annemin deyimiyle biraz asi bir yapım vardı. Bundan dolayı hiç pişmanlık duymamıştım. Kimse, ne gideceğim yere, ne giydiğim kıyafete, ne de söylediğim kelimelere karışamazdı. Eksiklerim elbette vardı, fakat nerede nasıl davranmam gerektiğini biliyordum.

Sonuçta alın teriyle kızını okutmaya çalışan Aynur abla, bana aile sıcaklığını hissettiren ilk insandı. Gerçi bu durumun Aynur abla ya da onun mesleğiyle ilgisi yoktu. Kahraman’ın yabancılara karşı mesafeli duruşundan kaynaklanıyordu. Ona, Aynur ablanın yabancı olmadığını, dört yıl boyunca benimle ilgilendiğini anlatamıyordum. Kahraman, çevremize giren insanlar konusunda her zaman tedbirli davranırdı.

Salona girdiğimizde annem ve babam oturma grubunda oturmuş, sohbet ediyordu. İlk olarak ablamla göz göze geldik. Ona samimi bir şekilde gülümsedim. Ablam ise bizi kısaca süzdükten sonra bana göz kırptı. Tam o sırada Kahraman, elini elimden çekerek annemle babamın yanına yöneldi. Ben de ablama sıkıca sarıldım. Bugün en çok da benim için Melek mutlu olacaktı.

Eskiden sürekli yan yana olmamıza rağmen, pek iyi anlaşamazdık. Ancak 2019 yılında -ben evlenmeden bir, bilemedin bir buçuk yıl önce- ablam büyük bir trafik kazası geçirmişti. O gün önemli bir toplantım olduğu için, hem menajerim hem de en yakın dostum olan Utku’yla birlikte, çiftlik evinden erken saatlerde ayrılmıştım. Ablam ise geceyi geçirdiğimiz çiftlik evinden benim arabamla dönerken kaza yapmıştı. Ne yazık ki kaza sırasında karnının alt kısmına metal bir çubuk saplanmıştı. Doktorlar, rahmini almak zorunda kaldıklarını ve artık bebek sahibi olamayacağını aileme söylemişti. Ben de haberi alır almaz soluğu ablamın yattığı hastanede almıştım.

Ameliyatından sonra, ne kadar yanında olmaya çalışsak da ablam depresyona girmiş ve bir süre herkesten soyutlanarak yatılı psikolojik tedavi görmek zorunda kalmıştı. Bu süreç onu fazlasıyla yıpratmıştı. Kahraman’la evlilik sürecine girdiğimiz sıralarda yaşadıklarını yeni yeni atlatmayı başarmıştı. Hatta ilk hamileliğimde, psikolojik durumundan çekinerek ona uzun süre hamile olduğumu söylememiştim.

Bebeğimin kalbinin durduğunu hastanede öğrenmiştim. Sanki duyduklarım karşısında dünya başıma yıkılmıştı. O an, ne zamanı ne de bulunduğum yeri algılayamamıştım. Sadece acı vardı; her yeri saran, her şeyi yok eden bir acı... Ablam, beni görünce eli ayağına dolaşarak yanıma gelmiş ve bana sıkıca sarılmıştı. Gözlerinden süzülen yaşlar, benimkilerle birleşip birbirine karışırken, saatlerce hiç konuşmadan oturup ağlamıştık. Kelimelerin anlamsızlaştığı o boşlukta, her şeyin kaybolduğu o anı birlikte paylaşmıştık. Sanırım asıl o zaman yakınlaşmaya başlamıştık.

Ablam ve ben, birbirimizi bu konuda çok iyi anlamıştık. Melek, ilk defa benim bir derdimi kendi derdi olarak görüp benimle bebeğimin yasını tuttu. Sonraki yıllarda ne zaman ona ihtiyacım olsa her zaman yanımda oldu. Resmen kendi hayatını ikinci plana atıp beni önceliği hâline getirdi.

“Hoş geldin, kızım. Benim gün ışığım.” Babamın sesini duyar duymaz ona döndüm, ardından koşarak yanına gittim ve sıkıca sarıldım. “Hoş buldum, babacığım.” Babam, anneme bakıp kahkaha attı. “Ayten, bizim kızlarımız ne çabuk büyüdüler. Baksana, boyuma yaklaştılar.” Ablam arkamızdan, “Baba, yalnız bizim uzamamız duralı bayağı oldu… Ama sen bilirsin,” dedi.

Şımarık bir tonda, “Baba, iki buçuk ay sonra 26 yaşına gireceğim. Sence de bizi çok ufak görmüyor musun?” diye sordum. “Ne!? 26 yaşında oldun mu? Ablan 26’yı yeni doldurmamış mıydı?” Bedenini benden ayırırken şaşkın bir yüz ifadesi vardı. “Arya! Sen 30 yaşına yaklaşmışsın. Resmen orta yaş sınıfına giriyorsun,” diyerek masanın baş köşesine oturdu. 26 ile 30 arasında dört yaş olduğunu babama kim söylemek isterdi?

Ablam Melek, isyankâr bir ses tonuyla, “Yok artık baba! Daha ben 30 yaşında değilim, 29 yaşındayım. Genciz biz! Hem, 30 yaş ne ki?” dedi. Annem, hiç boş durmayarak, “Evet, senin evlenme yaşın geldi de geçiyor, Melek. Ne zaman evlenmeyi düşünüyorsun?” diye sordu. Bunun üzerine ablamın keskin bakışları annemi buldu.

Bir anda evin içinde soğuk rüzgârlar esti. Çünkü ablamın yanında, yıllardır erkek sinek bile görmemiştim. En son ilişkisi kaza günü sona ermişti. Arada mesajlaştıklarını bilsem de Berk’le, uzatmalı manita durumundan ileriye geçememişlerdi. Zaten ben de Berk’i hiç görmemiştim; onunla tanışmak bir türlü kısmet olmamıştı. Ablamın yaşadıkları kolay şeyler değildi. Annemin onu da anlaması gerekiyordu. Ama işte… Her zamanki annemdi.

Ortamı biraz olsun neşelendirmek için, ‘’Şu anda konu buraya nasıl geldi? Haydi oturalım, bugün kurt gibi acıktım!’’ diyerek gülümsemeye çalıştım.

Başlangıçlar geldi, ardından çorba servis edildi. Masada kimse konuşmuyordu; yalnızca ara sıra Kahraman’la babam, kısa kısa iş meselelerinden bahsediyorlardı. Bense hamilelik haberini vereceğim için fazlasıyla heyecanlıydım. Bir anda içimde tutamayacağımı fark edip söylemeye karar verdim. Kesinlikle öğrenince hepsi şok olacaktı. Acaba çorba boğazlarında kalır mıydı? Derin bir nefes aldım.

Hadi, yapabilirsin kızım, üçten geriye sayıyorum.

Üç. İki. Bir.

Babam, tam konuşmaya başlayacakken araya girip, “Sana sponsor olan şu şirket vardı ya...” dedi. ARK’dan mı bahsediyordu, yoksa o markanın sahibi olan Kandemir Holding’den mi? Peki, şu an önemli olan gerçekten bu muydu, baba? Tam hamilelik haberini vermek üzere kendimi hazırlamıştım!

Babam konuşmaya devam ederek, “Dubai’nin savunması için sizinkilerle iş birliği yapmaya başlamışlar,” dedi. Ne!? Şeyh Raşid Khalil’in yönettiği Dubai mi? Ve… sponsorluk anlaşması yaptığım şirket? Bu tam olarak ne demek oluyordu? Kahraman’la göz göze geldik. İkimiz de bu olaya anlam verememiştik.

Babama başımı çevirip, “ARK’dan mı bahsediyorsun, baba? Anlamadım, onların savunmayla ne işi olur ki?” diye sordum.

ARK, kariyerimde aldığım en büyük sponsorluktu. Hatta bizim sektörde adı benimle o kadar özdeşleşmişti ki, kimi insanlar şirketi benim sanıyor kimileri de orada çalıştığımı zannediyordu. Canlı yayınlarda ise çocuklar, ARK’ı topluluk adımız olarak benimsemişti. İsmim Arya’nın baş harfi, soyadım Reis’in baş harfi, sonuna da kardeşlik kelimesinin baş harfini eklemişlerdi. Belki de ARK, bana ve tabii ki canlı yayınlarıma sponsor olmasaydı bugün bu kadar tanınmış olmazdım. Ailemle aramın kötü olduğu bir dönemde hayatıma giren bu şirket, benim için bir dönüm noktasıydı.

2018’den beri Kandemir Holding’in bir alt markası olan ARK’ın dijital reklam yüzüydüm. Bulunduğum sektörde genelde bu tarz sponsorluklar ve iş birlikleri kısa sürerdi. Tabii ki böyle global bir firmanın neredeyse beş yıldır benimle çalışıyor olması, hâliyle babamı da gururlandırmıştı. Zaten işimi de o zaman kabul etmeye başlamıştı.

Babam bana bakarak açıklamaya başladı. “ARK’ın bağlı olduğu holding,” dedi. Kandemir Holding’den bahsediyordu. “İşleri gittikçe büyüttüler. Aramızda kalsın ama güvenlik sektöründe kendilerini ciddi anlamda geliştirdiler,” diyerek elini havada salladı.

İçinde hiç bitmeyen Türk milliyetçiliğiyle, “Diğer sektörlerde de iyi işlere imza atıyorlar. Çok büyük, uluslararası bir şirket oldular. Sahibi de Türk sonuçta,” dedi. Ardından gözlerinde beliren gurur ifadesiyle, “Türkiye’de dev olmakla, tüm dünya tarafından tanınmak arasında büyük bir fark var. Kendilerini her anlamda, girdikleri her işte başarılarıyla kanıtlıyorlar,” diyerek cümlesini tamamladı.

Kocam, “Haldun Bey, geçen gelen sözleşmeleri ben de gördüm,” dedi. Babama bakarak konuşmayı sürdürdü. “Çoğu gizli belgeydi, o yüzden bazı yerleri karalanmıştı. Ama dosyaların içinde inanılmaz isimler yer alıyordu. Bahsedilen o önemli insanları gerçekten koruyorlar mıymış? Bu bana fazla sıra dışı geldi. Toplantıya katıldıysanız görmüşsünüzdür. Şu herkesin bahsettiği adam... Kalender Kandemir. Sizce nasıl biri?” diye sordu.

Annem isyan ederek, “Yine iş, iş, iş... Gerçekten sofrada sadece iş konuşuyorsunuz, çok sıkıldım,” diyerek ayağa kalktı. “Siz devam edin, ben de mutfağa gidip şu tatlılara bakacağım.” Gergince yutkundum. Söz konusu ne zaman Dubai ve o adam olsa, Ayten Sultan böyle kaçıyordu.

Annem masadan ayrılınca babam bana döndü. “Kızım, sen hiç gördün mü Kalender Bey’i?” diye sordu. Kahraman, babamın sözüne devam ederek, “Evet, hayatım. Sonuçta yıllardır iş yapıyorsunuz,” dedi. Ablama doğru baktım. Anlatıp anlatmamakta kararsız kalmıştım çünkü içinde dolaylı yoldan onun hikâyesi vardı. Sanırım biraz yumuşatıp anlatabilirdim. Hem az sonra müjdeli haberi verecektim, ablam üzülse de uzun sürmezdi.

“Aslında bir keresinde randevumuz vardı. Sanırım bir yılın ardından sözleşme yenileme teklifi aldığım sıralardaydı. 2019 yılında... Hatta bu iş için benimle görüşen kadın, ilk defa Kalender Bey’in böyle bir sözleşme için geleceğini söylemişti.” Sandalyede geriye yaslandıktan sonra, “Genelde büyük isimlerle yapılan sözleşmelere dahi gitmezmiş ama bizim sektörü merak ediyormuş. Kadın öyle bir şeyler anlatmıştı,” dedim.

Bundan sonrası kritikti. Ablama bir süre baktım. Ardından babama dönüp, “O gün randevuya Utku'yla birlikte gittim. Kalender Bey gelmeden önce önemli bir telefon aldım,” dedim. Önemli telefon dediğim, ablamın kazası için arandığım zamandı. Ablamın ağlayışları hâlâ kulağımdan gitmiyordu. Yutkunduktan sonra, “O nedenle randevuyu iptal edip kalkmak zorunda kaldım. Bir daha da Kalender Bey'le yüz yüze görüşme şansımız olmadı. Yani tanışmıyoruz ama o zamanlar birkaç yerde uzaktan görmüştüm,” diye açıkladım.

Babam, düşünceli bir şekilde kafasını salladı; sanırım o da ablamın kaza yaptığı günü anlattığımı fark etmişti. “Gerçekten güçlü bir adam. Bastığı yeri inletiyor. Karanlık işleri de yok değil,” dedi. Kocama bakarak, “Geçen kazandığımız davayı hatırlıyor musun, Kahraman?” diye sordu. “Evet, Haldun Bey. Açıkçası ilk incelediğimde kazanma şansınızın olmadığını düşünmüştüm.” Hafif alay içeren bir ses tonuyla, “Zaten o davayı kazandığınız için sizinle bu işleri yürütmeye başlamadılar mı?” diye sordu.

Kahraman ve ben, iki buçuk yıldır evliydik. Hâlâ babam, Kahraman’la tam olarak anlaşamıyordu. Ama Allah’tan birbirlerine olan saygıyı koruyup birlikte iş yapabiliyorlardı. Babam, ilk evlenmeye karar verdiğimizde buna karşı çıkmıştı. Hatta o aralar babamla ciddi tartışmalar yaşamıştık. Kahraman’ın omzunda, babamla aramızdaki soğukluğa üzülüp defalarca kez ağlamıştım. Halbuki ağlamayı pek sevmezdim. Yani dizi izlemek dışında... Çünkü belli başlı dizileri sırf ağlamak için açıp izliyordum. Ama gerçek anlamda ailemden birine zarar gelmediği sürece çok nadir ağlardım. Şimdiyse babam, zamanında istemediği damadı sayesinde dede oluyordu.

Annem, “Ay hâlâ iş mi konuşuyorsunuz? Gittim geldim, yine iş!” diye söylenerek yanımdaki sandalyesine oturdu. Baş köşede babam, sağında ben, solunda Kahraman, Kahraman'ın yanında da ablam vardı. Bu oturma düzeni çocukluğumuzdan kalmaydı. Yarın öbür gün ablam evlenirse eniştem nereye oturacaktı? Bu düşüncemle kendi kendime gülümseyip kafa salladım. Beni gören ablam da gülmeye başladı. Sonra telefonu çaldığı için, Kahraman’ın yanındaki sandalyeden usulca kalkıp koridora yürüdü.

Babam, “Biz damadımla bir iş daha konuşacaktık. Madem annen rahatsız oluyor, çalışma odasına kadar gidelim. Uzun sürmez,” dedi. Masumca, “Babacığım ama şimdi tatlıları getirirler?” dedim. “Getirsinler, geliriz hemen,” diyerek Kahraman’la birlikte üst kata yöneldiler. Sanki iş konuşmanın sırasıydı! Ben size hayatınızın haberini vermek için sabırsızlanırken üstelik!

Acaba kız mı, yoksa oğlan mı olacaktı? Bebeğin odasını hemen hazırlamayacaktım. Heveslendiğim her şeye kürtajdan sonra çok pişman olmuştum. Biraz büyümesini bekleyecektim. Beşinci ayından sonra Kahraman’la gidip eşyalarını alabilirdik. Özellikle 18. haftayı doldurması gerekiyordu. Bir an önce minik bebeğimin kalp atışlarını duymak, küçük kesesini görmek istiyordum. Çünkü hâlâ, “Boş gebelik mi? Dış gebelik mi? Bir şey olacak mı?” diye korkuyordum.

Annem yine rahat durmayıp, “Kaç yıldır evlisiniz, hâlâ bize anne baba demiyor. Hayır, anlamıyorum ki; Haldun Bey aşağı, Ayten Hanım yukarı,” diyerek elini oynattı. “İyi de anlaşıyoruz canım, anlaşmıyor muyuz? Alla alla! Bir de yani elimizde büyüdü, evimizin oğlu sayılır.”

“Anne, Kahraman’ın mizacı bu. Lütfen kocamın yanında böyle bir imada bulunma. Herkes, annesi ve babası dışında birine anne baba demek zorunda değil. Kahraman’ın kararlarına saygı duymalıyız. Ayrıca ben de babasına karşı bu şekilde hitap ediyorum. Sonuçta benim bir tane babam var, nasıl başka birini babam olarak benimseyebilirim?” diye sordum.

Annem hiddetlenerek, “Ama Efsun’a anne demeyi biliyorsun?” dedi. Derin bir nefes alıp verdim. “Çünkü çocukluğumdan beri bana kızı gibi davrandı. Yeri geldi evliliğimizde oğluna karşı bile beni savundu. Bence Efsun anne, bu hayatta görüp görebileceğim en iyi kayınvalidelerden biri.”

“Ha! Ben iyi anne değilim, yani? Sen de nankör ve sevgi arsızısın,” diyerek laf soktu. Öylece anneme bakakaldım. Gerçekten bir kadın hiç mi değişmezdi? Ben şimdi onu mu ima etmiştim? Buğra evlendiğinde gelinimizin vay haline… Annem ona feci kayınvalidelik yapacaktı.

Bize hizmet eden çalışanlara, “Kızım, tatlılar nerede kaldı? Hadi artık, bu ne yavaşlık!” diye seslendi. Yerimden kalkarak, “Ben de babamla Kahraman’ı çağırayım,” dedim. Koridora doğru çıktığımda ablamın hâlâ telefonda konuştuğunu işittim.

“Evet bebeğim, iyi geceler. Evet... Evet... Ben de seni seviyorum. Hıhı, geleceğim.” Onu dinlediğimi anlamasın diye hızla merdivenleri çıkmaya başladım.

Tanrım! Ablamın sevgilisi mi vardı? Yoksa yine Berk miydi? Seni seviyorum dediğine göre ciddi bir ilişki olmalıydı. Sanırım sonunda annemin duaları kabul oluyordu. Umarım ben çok kilo almadan evlenirlerdi. Yoksa tüm fotoğraflarda hamile karnımla görünecektim. Gerçi fena mı olurdu? Bebeğimiz, “Anne, ben niye teyzemin düğününde yoktum?” diye sorduğunda, “Bak, işte buradaydın!” derdik.

Merdivenleri bitirdiğimde soldaki kapı dikkatimi çekti. Benim odam...

Kapıyı yavaşça araladım. Babamla kavga ederek çıktığım bu odadan, yıllar sonra hamile bir kadın olarak giriyordum. Babacığım, senden sürekli ilgi bekleyen ufak kızın büyüdü. Her zaman istediği huzurlu, sakin ve mutlu hayatı elde etmesine az kaldı.


25 Eylül 2020 - GEÇMİŞ

Babam bana, “Sen ne demek istiyorsun? Daha çok gençsin!” diye bağırdı. Kırgınlıkla, “Baba, kendi ayakları üzerinde duran bağımsız bir kadınım. Zaten yıllardır tek başıma yaşıyorum. Kahraman’la evlenmek istiyorum. Seni anlamıyorum, neden onu kabul etmiyorsun?” diye sordum.

Daha önce babamla böyle büyük bir tartışma yaşadığımız zamanı hatırlamaya çalıştım. Sanırım ablamın kazasının olduğu dönemdi. O sıralar, sebebini bilmediğim bir şekilde babam ona fazlasıyla yüklenmişti.

“Çünkü gördüm. Sana nasıl baktığını ve senin ona nasıl baktığını gördüm.” Sesini yükselterek, “Daha çok gençsin, anlamıyorsun. Kahraman’a bakarken gözlerinde aşk yoktu, Arya. Kendini neden ateşe atıyorsun bunu anlayamıyorum,” diye ekledi. Ama yanılıyordu. Önemli olan aşkın o yoğun duygusundan ziyade saygıydı, birbirini iyileştirmekti, yanında huzurlu hissetmekti.

Ben, Kahraman’ın yanında kendimi hep iyi hissediyordum. O yaralarımı teker teker sarıyordu. Üstelik bence beni seviyordu da… İlgi gösteriyordu çünkü.

“Baba, kararlarıma saygı duymalısın. Evlenmek istiyorum, bu yüzden Kahraman’a evlenelim diyen bendim.” Babam hemen karşı atağa geçti. “Onunla evlenmek istemenin tek nedeni, benim ona hayır demem. Şu an benimle inatlaşıyorsun.”

Sakinleşmek için derin bir nefes alıp verdi. “Aç gözünü, iyi bak. Ona sadece şefkat duyuyorsun. Şefkatle, aşkı ya da sevgiyi birbirine karıştırma, kızım. Bu çok ciddi bir karar. Yarın öbür gün gerçek aşkı tattığında buna pişman olacaksın.”

Babama cevap vermeden kapıyı açıp hızla odadan çıktım.


31 Temmuz 2023 - GÜNÜMÜZ

Odamdan çıkıp çalışma odasına doğru ilerledim. Kapıya yaklaştığımda içeriden gelen bağırma seslerini duydum. Bu da neydi? Hamilelik haberini vereceğim gün, babam ve kocam kavga mı ediyordu? Hem de tam şu an! Gerçekten mi? Bu kadar şanssız olamazdım, değil mi?

Bir an duraksadım. Acaba içeriye girip “Ben hamileyim!” desem susarlar mıydı?

Kapıya biraz daha yaklaşınca Kahraman’ın sesini net bir şekilde duydum. “Şimdi neden böyle yaptığınızı anlamıyorum, Haldun Bey. Daha fazla paraya mı ihtiyacınız var?” Ne parası? Ne oluyordu?

Babamın sesi sert ve öfkeliydi. “Benimle kızımı sattığımı ima ederek konuşma!” diye bağırdı. Ne satması, ya!?

Kahraman derin bir nefes aldı, ardından soğukkanlı bir ifadeyle konuşmaya devam etti. “Bunları zaten konuştuk. Ben, evlenmemize izin vermeniz karşılığında hukuk büronuza yatırım yaptım.”

Şok içinde donup kaldım. Ne konuştuklarını kavrayamıyordum ama ortada tuhaf bir şeyler olduğu kesindi.

Kahraman sesini biraz daha yükselterek, “Bu noktaya gelmeniz için size çok fazla finansman aktardım. Damadınız olarak elbette size yardımcı olacağım. Ama siz... Beni neyle itham ettiğinizin farkında mısınız?” diye bağırdı.

Kelimeler zihnimde yankılandı. Konuşulanları anlamıyordum. Babam, evliliğimize izin vermek için Kahraman’dan hukuk bürosuna yatırım yapmasını mı istemişti? Hayır, bu imkânsızdı.

Babam... Benim babam... Haldun Reis...

Başım ağrıdan zonkluyor, kulaklarım uğulduyordu. Babamın cevabını duyamayacak kadar sersemlemiştim. Sanki ölümcül bir hastalığın pençesindeydim. 

Babamın Kahraman’a sesini alçaltması için bir şeyler söylediğini fark ettim ancak Kahraman, tam aksine öfkeyle sesini daha da yükseltti.

“Şimdi bana, sanki siz de masummuşsunuz gibi rol yapmayın! En başından beri bunu biliyordunuz. Kesin olmasa da o zamanlar bundan şüphelenmiştiniz. Şimdi mahkeme kararını görünce emin oldunuz. Arya ile arama girmeyin, Haldun Bey. O benim karım ve ben ne dersem, siz de onu yapacaksınız.”

Başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. Neler oluyordu? Kocam şu anda neden bahsediyordu? Mahkemede ne kesinleşmişti?

Aklımdaki tüm sorular, sürekli dönüp duran tek bir soruya dönüştü. Neden?

Nasıl odama geri dönüp yatağıma uzandığımı hatırlamıyordum. Derin derin nefesler alıp verdim. Sakin kalmalıydım. Öfkelenip kendimi kaybedemezdim. Mantıklı düşünmeliydim.

Ben Arya Reis’tim.

Kim olduğumu hatırlama zamanı gelmişti.

Asla pes edemez, asla yorulamaz, asla yenilemezdim.

Zihnim bir savaş meydanı gibiydi. Psikolojik olarak zorlandığım çok fazla an olmuştu ama ben fiziksel olarak yıkılmazdım. Şimdi de zekâmı kullanarak bu işi çözmeliydim. Duygularım beni yanıltabilirdi. Bu yüzden yaşadıklarımı ve duyduklarımı iyice düşünmeye başladım.

3. BÖLÜM - ARYA - ARK I

Arya ~

1 Ağustos 2023

Dün gece masaya döndüğümde, ablam sandalyesine çoktan oturmuştu. Babam ve Kahraman da arkamdan gelmişti. Tatlılar masaya yerleştirildikten sonra sanki hiçbir şey olmamış gibi sohbet etmeye başladılar.

Oysa ben o gece, duyduklarımın şokuyla allak bullak olmuştum ama kimse o hâlimi fark etmemişti. Bebeğimi öğrendiğimde yaşadığım heyecan öyle bir sönmüştü ki... Ne yapacağımı bilemez halde kalakalmıştım. Kahraman, geç olduğunu ve yarın işe gideceğini söyleyince, annemlere veda edip eve erken dönmüştük.

Şimdi de banyoda sular beni ıslatırken ne yapmam gerektiğini düşünüyordum. Benden neyi gizliyorlardı? Kahraman'ın benden bir şeyleri gizlediğini düşünmek tüylerimi ürpertti. Biz birbirimizin en karanlık sırlarını bilirdik. Bu durumda bana söyleyemeyeceği ne olabilirdi ki?

Suyu kapattıktan sonra saçlarımı sıkarak suyunu akıttım. Vücuduma bornoz geçirip giyinme odasına ilerledim.

Kahraman bana doğru gelirken, “Hasta mısın hayatım? Solgun gözüküyorsun. İstersen bugün kahvaltıyı ben hazırlayabilirim,” dedi.

Yanıma vardığında bir elini yanağıma yerleştirdi. “Gittikçe zayıflıyorsun, Arya.‘‘ Sesinin bu kadar endişeli çıkması nasıl oyun olabilirdi?

Bir şeylere bahane arıyormuş gibi bakışlarını etrafta gezdirdi. ‘‘Hem bu kadar zayıf olursan tüp bebek tedavisinde zorlanacaksın.’’ Sadece beni rahatlatmak için takındığı muzip ses tonuyla, ‘‘Bundan sonra sana daha dikkatli bakacağım, Karlar Kraliçesi Elsa,” dedi. Burnumdan nefes vererek istemsizce tebessüm ettim.

Kahraman, ne zaman psikolojik olarak zorlansam işte beni böyle, tek cümlesiyle rahatlatabiliyordu.

“Doktor 1 yıl bekleyebileceğimizi söylemişti. Hâlâ zamanımız var sanıyordum?” diye sordum. Meraklı bakışlarımla ifadesini incelerken, Kahraman gergince yutkundu. “Hayır, Arya. 2 buçuk yıldır evliyiz ve sen, 2 yıldır bu bebeği her şeyden çok istiyorsun.‘‘

İstiyorsun mu dedi? O istemiyor muydu? Bu zamana kadar en çok o istememiş miydi? Ben kendimi hazır hissetmezken bile o duyduğunda mutluluktan havalara uçmamış mıydı?

‘‘Zamanımız yok, kalmadı. Birkaç gün içinde doktora gideceğiz ve kapsamlı bir muayeneden geçeceksin. Her şeyine baktıracağız.’’

Hamilelik şüphem nedeniyle ilaçlarımı kullanmayı bırakmıştım. Kahraman da bu yüzden halsizliğimi ve ufak tefek unutkanlıklarımı çok abartıyordu. Hamilelikte böyle şeyler fazlasıyla normaldi.

Birkaç hafta önce beni zorla hastaneye götürmeye çalışmıştı. Ama ben kaçtığım için gidememiştik.

‘‘Sana doktora gideceğimiz zamanı haber veririm,” diyerek gülümsedi. Kocamın bu ilgili davranışıyla kafam iyice karışmıştı. Kahraman, kararsızlıklarımı görmüş olmalı ki diğer elini de yanağıma koydu ve alnımdan öptü.

Bana güven vermeye çalışarak, “Biliyorum zor bir sürece gireceğiz. Ama söz veriyorum, tüm süreçte yanında olacağım. Bebeğimiz için elimden geleni yapacağım. İyi bir baba olacağım, Arya,” dedi.

Olabilecek miydi? Belki tam şu an baba olacağını ona söylemeliydim. Zaten baba olacağını bilmek Kahraman’ın hakkıydı.

Ağzımı açmıştım ki beni sözleriyle susturdu. “Bugün öğleden sonra canlı yayınım var demiştin, değil mi? Öncesinde hukuk bürosuna gel, birkaç imza atman gerekiyor.”

Yine ne imzası atmam gerekiyordu? Kafamı olumlu olarak sallayıp bu konuyu geçiştirdim. Ellerinin arasından sıyrıldım. Üstümü giyinmek için kıyafet seçmeye başladım.

“Ender Bey, ilk aşılamada çok yüksek şansımız olduğunu söyledi. Bu tedavi sürecinin sonunda artık anne olacaksın. Ve tabii ki ben de baba.”

Kahraman, sen zaten babasın. Karnımda 2 aylık bebeğimizi taşıyorum.

“Hadi sen giyin gel, kahvaltıyı ben hazırlıyorum. Benim güzeller güzeli karım! Yakında bebeğimizin de annesi olacaksın,” dedikten sonra odadan ayrıldı.

Neden hep bebek hakkında konuşuyorduk? Düşünüyorum da resmen her an bebeğimiz olsun diye çabalayan bir çift olmuştuk. Daha evliliğimizin baharında gezip tozmak yerine... ya da bilmiyorum başka konular varken neden bir anda bebeğe bu kadar yoğunlaşmıştık?

Ve en önemlisi… Kocam beni tüp bebek tedavisine ikna etmek için mi böyle ilgili davranıyordu?

Annemin dediği gibi ilgi ve sevgi görmek istediğim için kocam, beni bu şekilde manipüle edip tüp bebek tedavisine ikna mı ediyordu? Bu zamana kadar beni parmağında mı oynatmıştı? Ama neden? Babasına kendini kanıtlamak istediği için olabilir miydi? Kahraman’ın ailesi öyle insanlar değillerdi ki…

Evlilik sürecimizde bile, 'Ne isterseniz yapın,' diyerek bizi özgür bırakmışlardı. Efsun anne, “Kızım her şeyin en iyisi olsun, sakın hevesin kalmasın,” demiş ve tüm düğün sürecini birlikte planlamıştık. Kahraman’ın annesi dışında da kimse sürece dahil olmamıştı.

Kahvaltı yaptıktan sonra Kahraman işe gitmişti. Kahvaltıda da hastaneye gidip tahlil yaptırmaktan bahsetmiş ve beni tedaviye ikna etmeye çalışmıştı. Hatta eve bir yardımcı tutacağını bile söylemişti.

İkinci düşüğümü yaptığım için hastaneye gittiğimiz günü hatırlıyorum da… Kahraman, eve döndüğümüzde gömlekleri neden ütülenmemiş diye benimle tartışmıştı. O zamanlar beni o karamsar hâlimden çıkarmak istediğini, bana aklımı meşgul etmek için görevler verdiğini ve duygularını böyle yansıttığını düşünmüştüm.

Ertesi gün ağrılarım olduğu hâlde bana, yataktan hâlâ neden çıkmadığımı, kahvaltıya geç kaldığımızı ve hazırlanmam gerektiğini söylemişti. Kahraman’ı anladığımı, onun da en az benim kadar üzgün olduğunu sanmıştım. Beni ayağa kaldırıp psikolojimi düzeltmek için böyle yaptığını düşünmüştüm. Ama ya şimdi… ne düşünmeliydim?

Belki de başından beri önemsediği hiçbir zaman ben olmamıştım. Bebek miydi? Hamilelikten dolayı hormonlarımın beni duygusal olarak değiştirdiğinin farkındaydım. Geçen dondurma yerken durduk yere, “Neden limonlu değil?” diye düşünüp iki üç damla gözyaşı akıtmıştım. Şu an kafamda kuruyor olabilir miydim? Belki de babamı ve kocamı yanlış anlamıştım. Sonuçta sinirliyken herkesin ağzından kötü şeyler çıkabilirdi. Sonra da söylediklerine pişman olurlardı.

Hukuk bürosunun içine girince, Kahraman’ın buradaki sekreterini lobide gördüm. Bakışları bana kaydığında saygıyla gülümsedi, sanırım beni bekliyordu.

Babası milletvekili olduğu için Kahraman, babasının yatırım şirketinin başına geçmişti. Babamın avukatlık bürosuna da bu yüzden finansman aktarmıştı ve hukuk bürosunda bizim gibi hisselere sahipti. Yani burada da odası ve sekreteri vardı. Ama çoğu zaman hukuk bürosunda bizzat bulunmazdı.

Kahraman’ın sekreteri önden yürüyerek, “Hoş geldiniz Arya Hanım, buyurun ben size eşlik edeyim,” dedi. “Hoş buldum, teşekkür ederim.” Asansöre birlikte binip yönetici odalarının bulunduğu kata çıktık. Eliyle odaya yönlendirirken, “Bu odada bekleyin, lütfen. Ben geldiğinizi Karan Bey’e haber vereceğim,” dedi.

“Kahraman müsait değil mi?”

“Kahraman Bey’in 10 dakika sonra toplantısı var. Onunla ilgileniyor olabilir.”

Odada bulunan koltuklardan birine oturup beklemeye başladım. O sırada kapı açıldı. Elinde minik bebek ayakkabılarıyla Kahraman içeriye girdi.

Mutlu bir ses tonuyla, “Hayatım, şunlara bak!” dedi. “Bizim muhasebe müdürünün kızı olacakmış. Eşiyle alışverişe gitmişler. Sanırım bunlar poşetlerin birinden düşmüş. Şunların tatlılığına bakar mısın?” Sarı renkli üstünde ayıcığı olan sevimli ayakkabıları bana uzattı. Demek ki müdürün karısının renk tabuları yoktu. Kızına pembe yerine sarı renk ayakkabı aldığına göre...

“Evet, çok tatlıymış. Benim adıma da hayırlı olsun dersin,” dedim.

Ne zaman şu belgeler gelecekti? İşim vardı, takipçilerim canlı yayın açmamı bekliyorlardı. Onlara karşı sorumluluklarımın bilincindeydim. Her hafta 3 gün, 4 saat boyunca canlı yayın yapıyordum. 6 yıldır en kötü zamanlarımda bile -operasyon günleri hariç- yayın açmayı bırakmamıştım.

“Birazdan Karan evrakları getirir. Sen de hemen imzalayıp yola çıkarsın. Eve yetişirsin merak etme. Bu saatte trafik yoktur.”

Kahraman, eğilip beni dudaklarımdan öptü. Yüzümü detaylı bir şekilde inceleyerek, “Benim güzel karım, neden birkaç aydır bu kadar halsizsin?’’ diye sordu. İçim sorusuyla bir garip olmuştu. ‘‘İşlerde bir sorun mu var? Unutkanlıklarının nedeni bu mu? Hadi kocana anlat. Biliyorsun, senin için her şeyi yaparım.”

Evet, eskiden de aşkla bağlı bir çift değildik. Birbirimizin yaralarını sarmış ve kol kanat germiştik. Ama şu an duyduğum sözler çok sahte gelmişti. Halbuki konuşma tarzı ve kullandığı kelimeler çok güzel değil miydi? İlgili bir koca gibiydi.

O sırada kapı açıldı. Ablam kafasını uzatarak, “Aa! Burada mıydınız?’’ dedi. Bana doğru yönelirken bir yandan da Kahraman’a bakarak konuştu. ‘‘Toplantı birazdan başlayacak.” Kahraman, ablamın gelişiyle eğildiği yerden toparlandı. Bunu yaparken de kokumu içine çekip yanağıma minik bir öpücük kondurmayı ihmal etmedi. Ardından ablam yanıma oturup bana sıkıca sarıldı.

Gözleri ayakkabıyı bulduğunda yalancı bir kızgınlıkla, “Ay bunlar ne kadar tatlı! Daha şimdiden alışverişe mi başladınız? Söyleseydiniz eğer canım yeğenim için ben de sizinle gelirdim,” dedi.

“Hayır, muhasebe müdürünün eşi düşürmüş. Kahraman, bu minik ayakkabıları görünce her zamanki hâliyle yanıma getirmiş,” dedim.

Ablam başını omzuna doğru hafifçe yatırdı. “Evet duydum, yarım kalan tedaviye başlıyormuşsunuz.’’ Beni teselli etmeye çalışarak, ‘‘Merak etme güzelim. Tüm süreçte senin yanında olacağım. Eğer yorgun hissediyorsan bir süre daha erteleyebilirsiniz. Önemli olan senin ne istediğin, hazır olup olmadığın Aryakuş,” dedi.

O sırada Karan Bey odaya girdi. Mahcup bir ifadeyle Kahraman’a bakarken, “Affedersiniz bölmüyorum, değil mi?” diye sordu. Kahraman, “Hayır Karan, gelebilirsin. Biz de zaten Melek’le şimdi çıkıyorduk,’’ diyerek beni bakışlarıyla gösterdi. ‘‘Karımın işleri var. Belgeleri hızlıca imzalatıp arkamızdan sen de toplantıya gelirsin.”

Yeniden beni düşünen ilgili koca olmuştu. Acaba dün konuşmaları yanlış mı duymuştum? Bu aralar aklım dalgındı. Kendi kendime uyduruyor bile olabilirdim. Yine o gerçekçi rüyalardan birini mi görmüştüm?

Karan yanıma yaklaşırken elindeki evrakları gösterdi. “Tabii efendim. Hemen imzalatıyorum. Zaten sermaye artırımı ile ilgili prosedürler… Sadece birkaç sayfa.” Kahraman ona, “Tamam,” dedikten sonra ablama döndü. “Melek, hadi biz çıkalım.’’ Kapıya yönelmişken bir anda duraksadı. ‘‘Ah dur! Bununla toplantıya giremem.’’ Bebek ayakkabılarını masanın üstüne bıraktı.

Bebeğimizin de böyle tatlı ayakkabıları olacak mıydı?

Onlar odadan çıkarken Karan Bey, evrakları önümdeki sehpaya yerleştirdi. İmzalamam gereken yerleri eliyle işaretledi. İlk sayfada sermaye artırımıyla ilgili şeyler yazıyordu. Ama bu konular asla ilgimi çekmiyordu. Halbuki hepsi, okuduğum bölümle alakalıydı. Yayınlardan dolayı kendi şirketim olmasaydı vekaletimi bile Kahraman’a vermeyi düşünürdüm. Keza o da bunu önermişti. Ama sonradan vazgeçmiş, iş birliklerime ve sponsorluklarıma karışabileceği için istememiştim. Sadece avukatım olduğu için babamda vekaletim vardı.

Elime kalemi alıp ilk sayfada en alt köşede kalan yere imzamı attım. Kenarından diğer sayfaları çevirerek imza atmaya başlayacaktım ki telefonum çaldı. “Affedersin Karan, menajerimden önemli bir telefon bekliyordum. Birazdan gelsen ve devam etsek, olur mu? Bunu cevaplamam gerekiyor.”

Karan, başını olumlu olarak sallayıp önümdeki kağıtlara uzandı. Elimle “Kalsın,” der gibi bir hareket yapıp parmaklarımı kağıtların üzerine bastırdım. Karan odadan çıktıktan sonra menajerim Utku’nun aramasını cevaplandırdım.

“Selam Utku, seni dinliyorum?” Utku, her zamanki mizacıyla, “Arya!’’ diye ciyakladı. ‘’Sana iki kötü, bir iyi haberim var. Önce hangisini duymak istersin?” Bir günümde iyi geçseydi be! Şimdi ne olmuştu? Derin bir nefes alıp verdim. “Kötülerden başla bari.” Belki iyi haberle mutlu olurdum.

“O zaman ilk kötü haberle başlıyorum. Bugün yayınını iptal etmek zorunda kaldık. Çünkü canlı yayın platformu üzerinde bazı sorunlar oldu. Dolandırıcılık mı ne yapılmış, hesaplar inceleniyormuş.”

Nasıl yani… Bugün canlı yayın yok muydu? Ne dolandırıcılığı olmuştu? Sanırım detaylarını sonra öğrenmeliydim çünkü benim için diğer haber daha önemliydi.

“Diğer kötü haberi tahmin etmemi ister misin? ARK, iş birliğini kabul etmedi, değil mi?’’ diye sordum. Fuar içinde birkaç etkinlik yapmak için ARK’la görüşme yapacaktı. Belli ki kabul edilmemişti. İç çekerek, ‘’Fuar için ana sahneyi kim almış, peki?” dedim. “Kötü haber şu ki…’’ diyerek duraksadı. Ardından hevesle, ‘’Bir güvenlik ekibine ihtiyacımız olacak,” dedi. Ne? Güvenlik ekibine neden ihtiyacımız olacaktı? Utku çığlık çığlığa, “Çünkü bu sene oyun fuarında ana sahne sponsoru, ARK!” dedi.

ARK, ana sahne sponsoru mu olmuştu? Hem de böyle önemli bir oyun fuarına… Etkinlikler konusunda iş birliğine dahi sıcak bakıp bakmadıklarını bilmezken, bir anda doğrudan ana sahne sponsoru olmalarına şaşırmıştım.

Utku, konuşmasına heyecanlı bir şekilde devam etti. “Geçen sene, iXi oyun fuarında yaptığımız etkinlikleri beğenmişler. Bu sene de, IST için ana sahne sponsoru olmaya karar vermişler.’’ Söyledikleriyle dudaklarım aralandı.

‘‘Anlık olarak herkes sosyal medyada seni konuşuyor. Çünkü senin sponsorun oldukları için IST’e geldiklerini düşünüyorlar.’’ Utku’nun sesi coşkuyla yükseldi. ‘‘Arya, bu sene fuar efsane geçecek! Ve kesinlikle, planladığımız etkinliklerde güvenliğe ihtiyacımız olacak. Fuar biletlerinin satışı birkaç saatte inanılmaz arttı. Seni ve ARK’ı duyan tüm oyun severler, orada bulunabilmek için kapış kapış bilet satın alıyorlar.” Utku’nun sesinden mutluluk fışkırıyordu. Bir insanın sesi mutlu olabilir miydi? Benim hiç olmamıştı.

“Hemen güvenlik şirketlerini araştırmaya başlıyorum. Sen de lütfen kıyafetler için Yale’yle görüş,’’ dedikten sonra tek tek sayarak, ‘‘Kıyafet, saç, makyaj, her şey çok önemli! Lütfen, beni kırma,’’ dedi. Konuşmama fırsat kalmadan bir çığlığını daha işittim. Manyağın önde gideniydi ama Utku’yu çok seviyordum. En azından kendisi gibiydi… Yanında hiçbir zaman rol yapmama gerek kalmamıştı. Utku beni, tüm benliğimle tanıyor ve olduğum gibi kabul ediyordu.

‘‘Hala inanamıyorum! Resmen zirveye oturacaksın. Bu etkinlikten sonra global ilk 10’da yer alan tek kadın yayıncı olacaksın,” dedi. Hiçbir zaman en iyi olmayı ya da listelerde olmayı istememiştim. Sadece yayınlarımı izleyen kişilerle iletişimde olmayı, onların sevgilerini hissetmeyi seviyordum.

Utku, hevesle diğer detayları vermeye devam ederken elimin altındaki kağıtlar ve bebek ayakkabısı dikkatimi çekti. Okumadan her şeyin altına imza atıyordum. Babama ve kocama güvenebilir miydim? Hem de dün duyduklarımdan sonra? Kahraman, bebek ayakkabısını sekreteriyle müdüre göndermek yerine neden masanın üstünde bırakmıştı? Kafamı iki yana salladım. Kahraman az önce mutluydu. Tenimi kokladıktan sonra yanağımı öpmüştü, hatta sabah beni sevdiğini söylemişti.

Hamilelikten dolayı duygularım karışıktı. İlaçlarımı bir anda bıraktığım için yeniden halüsinasyonlar görmeye mi başlamıştım? İçimdeki paranoyak kadın çığlık çığlığa bağırmaya başladı.

Utku, “Beni dinliyor musun, Arya?” diye sordu. Ah, Utku! Neler yaşıyorum bir bilsen… Bu habere bile sevinemedim. “Evet... Evet, tabii. Seni dinliyorum, Utku. Bu konuda sana uyum sağlayacağım ve zorluk çıkarmayacağım.” Güvenliğe zaten çok ihtiyacım vardı. iXi’de izdiham içinde kalmış, fuarın yapıldığı yerden kendimizi arabaya zor atmıştık. Şimdi bebeğim vardı, öyle bir ortamda kalıp onu riske atamazdım.

Utku’ya, “Güvenlik konusunda bana en iyi şirketi bul, sonra buluşup üstünden geçeriz. Olur mu?” diye sordum. Utku cevap verirken bilinçsizce elimin altındaki sayfaları çevirdim. Sadece sermaye artırımıyla ilgili bilgiler vardı. Arada çevirdiğim bir sayfada Kahraman’ın ismini görünce duraksadım.

*Davacı ile Davalı medeni bir şekilde bir araya gelerek, şartları ayrıntılı olarak görüştükten sonra, boşanmanın hukuki ve mali sonuçlarını düzenleyen ve ekte sunulan protokolü birlikte imzalayarak kabul etmiştir.

Sonuç ve Talep:

Yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı iş bu davanın kabulü ile;

1-Davacı Kahraman Ateş ile davalı Arya Reis’in TMK m. 161/1 hükmü uyarınca boşanmalarına,

2-Müşterek çocuklarının velayetinin Davacı Kahraman Ateş’e verilmesine,

Ne? Az önce ben ne okumuştum? Sayfayı diğer sayfaların arasından çıkartarak yeniden inceledim. Anlaşmalı boşanma dilekçesi mi? Kafamda kurmuyordum! Kesinlikle kafanda kurmuyorsun. Babanın ve kocanın tartışmalarını duydun. Reis!?

Şaşkınlıktan birkaç saniye zihnim tutuldu. Bakışlarım yeniden yazıda gezindi. Davacı ve davalı kısmında kocam ve ben vardık. Adresim olarak Kahraman’la yaşadığımız evin adresi yazılmıştı. Kahraman’ın adresini ise hiç bilmiyordum. Burası neresiydi? Bana evrakların arasında, haberim bile olmadan boşanma dilekçesi mi imzalatacaktı? Diğer sayfada protokol yer alıyordu. Toplam 2 sayfaydı, benim imza atmam gereken yer protokol sayfasındaydı. Az önce sevgi dolu sözlerle tüp bebek tedavisi olmamı isteyen kocam, benden boşanıyordu. Gözlerim kağıtların yanındaki sarı bebek ayakkabısına kaydı.

“Utku, seni sonra arayacağım. Acil bir işim çıktı.” Cevap vermesini beklemeden telefonu kapattım. Kamera uygulamasını açıp dilekçenin ve protokol sayfasının fotoğrafını çektim. Ardından da diğer sayfaları karıştırdım.

Bebeğim, baban hamile olduğumu bilmeden seni benden almak istiyor… Baban böyle bir adam mıydı? Bunu neden yapıyor? Ben… İki buçuk yıldır bir yalanı mı yaşıyorum? Bu adam benim çocukluğum, sırdaşım, en yakınım. Nasıl böyle bir şey olabilir?

Kahraman, hayatım boyunca her zaman yanımda olan tek kişiydi. Her kendimi kaybettiğimde elimi tuttu, beni yeniden Arya olmaya zorladı. Peki ya dün onları duymasaydım? Ya ARK, ana sahne sponsoru olduğu için Utku beni aramasaydı? Tanrım! O adam... Yani baban… Seni benim elimden alacak mıydı? Ben seni nasıl koruyacağım?

Kahraman bunu bana nasıl yapardı? Bana!? Ben onun tüm çocukluğuydum. Zihnim patlayacak gibiydi. Her şeyi yanlış mı anlıyordum? Neler oluyordu!? Kahraman, artık bana da dokunmak istemiyor diye miydi? Gerçekten her şey bu yüzden olabilir miydi? Kocam için diğer insanlar gibi mi olmuştum?

Tüm kağıtları gelişigüzel çantama yerleştirdim, sonra da hızlıca odadan çıktım. Karan Bey, kapının dışında gergin bir şekilde volta atıyordu. “Çok acil işim çıktı. Bunları akşam imzalayıp Kahraman’la yarın size gönderirim,” dedim. Karan Bey’in yüzü renkten renge girdi. Bu durum dikkatimi çektiği için gözlerimi kısarak onu aşağıdan yukarıya inceledim. En son da çenemi hafiften dikleştirip gözlerinin içine baktım. Karan Bey, bakışlarını hızla benden kaçırdı. Tabii ya… O da işin içindeydi. Ne kadarını biliyor olabilirdi?

4. BÖLÜM - ARYA - ARK I

Arya ~

1 Ağustos 2023

Bu hayatta güvendiğim, inandığım, sevdiğim çok az şey vardı. Bunların içinde kocam ve ailem var sanırdım. Ama elimdeki dilekçe ve protokolden anladığım üzere kocama bile güvenmemeliymişim. Kim bilir bu şekilde bana başka neler imzalatmıştı?

O sırada kapı çaldı. Kağıtları çantama geri koyup, depresyon hırkamla oturduğum koltuktan kalktım ve girişe ilerledim. Kapıyı açtığımda asistanım Yale’yi görünce şaşırdım. Gözlerini kırpıştırarak tatlı bir ses tonuyla, “Arya Hanım, beni kapıda mı bekleteceksiniz? Gelebilir miyim?” diye sordu. Fazlasıyla masumdu, ama gençlik trendlerini iyi takip ediyordu.

“Affedersin Yalecim. Tabii geç, lütfen,” diyerek kenara çekildim. “Sadece beklemiyordum, bugün gelecek miydin?” Benim aksime enerjik bir ifadeyle sırıttı. “Bugün canlı yayının iptal edildiğini duydum. Sanırım bir süre yayın olmayacakmış. O nedenle diğer işleri organize etmek için geldim.’’ İçeriye girerken, ‘’Oyun fuarı için Utku Bey bazı talimatlar verdi. Çok heyecanlıyım, Arya Hanım! Duyduğuma göre ARK, ana sahne sponsoru olmuş. Tüm gözler oyun fuarında sizin üzerinizde olacak. Gerçekten inanamıyorum! Şimdiden halletmemiz gereken bir sürü işimiz var,” dedi. Sanırım birkaç gündür duyduğum en uzun cümle buydu.

Yale oturma odasına yönelirken konuşmaya devam etti. “Güvenlik için şirketlerle ne zaman görüşmek istersiniz? Daha IST’e zaman var. Ekim ayındaydı, değil mi? Güvenlik şirketiyle şimdiden anlaşıp onlar için gün belirtebiliriz.” Utku’yla çoktan detayları konuşmuş olmalıydı. Yale, koltuğa oturup çantasından bir sürü katalog ve evrak çıkardı. “Merak etmeyin. Birkaç saattir bunları düşünüyorum, olabildiğince detaylı planlayacağım.” Yanına oturup elindekilere baktım. Ünlü markaların kıyafet ve takı katalogları… Stilist ve makyöz portfolyoları...

Çekingen bir sesle, “Yalecim biraz abartmamış mısın? Yani tamam bizim için önemli bir fuar olacak. Ama sonuçta ödül gecesi falan değil, oyun fuarı bu. Sence de bu kadar şık olmaya gerek var mı?” diye sordum. Yale’nin heyecanını ve mutluluğunu bozmak istemiyordum. Ben mutsuzum diye herkes mutsuz olmamalıydı. Ya da olmalı mıydı? Akmak için yalvaran gözyaşlarımı tam şu an, serbest bırakmalı mıydım?

Bebeğim yine annenin aklını bulandırıyorsun, lütfen yapma.

Yale, kendinden emin bir ifadeyle, “Bana güvenin, Arya Hanım,’’ dedi. ‘’Oyun fuarından sonra her yerde kendinizi göreceksiniz. Şu dolandırıcılık olayları yüzünden iptal edilen yayınlar için bugün ARK’a gittim. Yani Kandemir Holding’e…’’ Aklına bir şey gelmiş gibi bana döndü. ‘‘Bu arada ARK’la, yayın planı ve brifing için yapılacak toplantının gününü kararlaştırdık. O toplantıya bizzat katılmanız gerekiyor. Detaylarını anlatırım.” Ben hâlâ Yale’nin nasıl bu kadar hızlı, heyecanlı ve uzun konuştuğunu anlayamıyordum. “Her neyse! Seda Hanım, oyun fuarına Kalender Kandemir’in de geleceğini söyledi. Yani emin olun, orası yıldızlar geçidi gibi olacak. Bu sefer sadece oyun severler değil, bildiğiniz tüm tanınan insanlar orada olacak. Kalender Bey, özel olarak konferans verecekmiş. Harici toplantılarını da oyun fuarında yapacakmış. Bu nedenle yurt dışından bile bir sürü, önemli insan gelecek diyorlar.”

“Utku, bu yüzden mi global ilk 10’dan bahsetti?” diye sordum. Yale, “Kesinlikle… Bu hepimiz için çok önemli bir şans. Hayatınız değişebilir,” dedi. Benim hayatımı çantamdaki birkaç kâğıt parçası çoktan değiştirdi be güzelim, diyemedim tabii ki. Kendimi tutamayarak, “Herkes Kalender Bey’den bahsediyor. Gerçekten bu kadar güçlü bir adam mı?” diye sordum. Yanlış anlama ihtimaline karşı, “Babamla da çalışıyormuş, geçen o da bahsetti. O nedenle sordum,” dedim. Yale, “Güçlü, hem de çok güçlü,’’ diyerek gülümsedi. ‘’Sadece güçlü de değil. Yakışıklı, karanlık bir aurası var. Geçen spor yaparken biri çekip magazine vermiş. Ben hayatımda böyle kas görmedim. Sanırım vücut geliştiriyor. Acaba sporunu bu kadar işin arasında ne zaman yapıyor?” diyerek derin bir nefes alıp verdi. “Zaten zenginliğini bilmeyen yoktur.”

Eklediği bu detay beni güldürdü. Ben Kalender Bey’i uzaktan birkaç kez görmüştüm. En son ARK’la imzaladığımız sözleşmeden sonra bir davette, onu siyah takımıyla gördüğümü hatırladım. Kasları var mıydı? Kas hassas noktam. Nedensizce -lanet rüyalarım yüzünden- erkekte kaslı görünüm severdim… Sanırım ülkede bunu bilmeyen de kalmamıştı. Kalender Kandemir kaslı bir erkek olsaydı dikkatimi kesinlikle çekerdi. Hayır, o zamanlar gayette çelimsiz bir şeydi. Belki de zamanla değişmiştir. Arya, kendine gel! Sen evli bir kadınsın, sana ne el alemin kaslarından, diye kendime kızarken gözüm çantama ilişti. Boşanmak üzere olan evli ve hamile bir kadındım.

Asistanım Yale’ye, “ARK’la toplantı demiştin?” diye sordum. “Evet, bu hafta yoğun geçecek. Madem yayınlar yok, sosyal medya ve diğer iş birlikleri ile ilgilenmeliyiz. Bu ay beş reels çekmemiz ve canlı yayın araları için yeni reklam çekimlerini yapmamız gerekiyor. Utku Bey tedaviye başlayacağınızı söylemişti. Bu sayede size daha fazla zaman kalır.’’ Hayır, tedaviye başlamayacaktım çünkü bebeğim benimleydi. Karnım henüz büyümeden, enerjim de varken işlerimi halletmek beni zaman bakımından birkaç ay rahatlatırdı. Malum önümde hâlâ nedenini çözemediğim bir boşanma olayı vardı. Onunla ilgilenmek ciddi anlamda enerji harcamamı gerektirecekti.

Yale’ye dönerek, “O zaman önce seçtiklerine bir bakalım. Sonra güvenlik şirketi konusunda konuşuruz. Aslında korumaların hemen işe başlamalarını istiyorum,” dedim. Geçen ki takıntılı adam yüzünden berbat bir hafta geçirmiştim. Zaten Kahraman bu sebepten yaptığım işten memnun değildi. Göz önünde olmamın beni hedef haline getirdiğini söyleyip duruyordu. Bir de üstüne, tanımadığımız saplantılı bir hayranım gizlice eve girmeye çalışınca Kahraman, haklı olarak çıldırmıştı. Aslında sorun canlı yayın yapmam değildi, popülerliğin getirdiği sorunlardı. Allahtan site güvenliği fark edip hızla adamı uzaklaştırmış ve sorunu çözmüştü. Ama inanılmaz korkmuştum. Korkmamın nedeni yabancı bir adamın evimize girmesi değildi. Ya onu suikastçi sansaydım? Ya eve girdiğinde istemeden ona zarar verseydim? Her şey geride kalmışken yeniden o kişi olmak istemiyordum. Canlı yayın yapmayı seviyordum ama işimin bu tarz kötü yanları vardı. Zaten ailemin ve Kahraman’ın da işim konusundaki itirazları, tam olarak bu kötü yanlar oluyordu.

Yale, “ARK’dan bu konuda destek isteyemez miyiz? Sonuçta onlar Kandemir Holding’e bağlı bir marka… Kandemir Holding’in de bünyesinde çok prestijli bir güvenlik şirketi var. Dijital marka yüzlerini korumak için iş birliği yapmazlar mı?” diye sordu. Kalender Bey mi? Onun için çok güçlü demişti, değil mi? Babamlarda konuşulanları hatırladım. Kalender Kandemir, babamın ve Kahraman’ın gücüne hayret duyduğu, hatta babamın hayranlıkla bahsettiği bir adamdı. Yale’ye, “Karanlık bir aurası var demiştin, değil mi? Yoksa… mafyavari işleri mi var? Benim güvenliğimden sorumlu olmayı neden kabul etsinler?” diye sordum. “Aslında evet… Kalender Bey’in babası tanınmış bir mafya üyesiymiş. O nedenle o da mafya olabilir. Ama kaç yıldır ARK’la birlikte çalışıyoruz, bir kere bile sorun yaşamadık. Her zaman çift taraflı çıkar ilişkimiz vardı. Diğer firmaların yaptığı gibi sözleşmenin içine, bizi zora sokabilecek maddeler eklemediler.”

Yale’ye hak vererek onu dinlemeye devam ettim. “Ama… Kalender Bey hakkında yıllar önce korkunç şeyler duymuştum. Ne kadar doğru bilmiyorum. Sonuçta sizi Kalender Bey’in kendisi korumayacak, değil mi? Önemli olan onun şirketi tarafından korunduğunuzun insanlar tarafından bilinmesi... Zaten o zaman kimse korkudan size bir şey yapamaz.” Yale haklıydı. Fiziksel olarak korunmaya ihtiyacım yoktu. Ben zaten fazlasıyla güçlüydüm, öyle büyümüştüm. Ama Kalender Kandemir’in koruması altına girersem babamı ve Kahraman’ı kendimden uzak tutmam mümkün olurdu.

Yale’ye, “ARK’la toplantı ne zaman yapılacak? Belki toplantıda bunu konuşabiliriz,” diye sordum. Yale bana gülümseyerek, “Birazdan telefonunuza tüm güncel randevularınızı kaydederim,” dedi. Aklıma Yale’nin önerisiyle yedek bir plan geldi. Benim önceki düşündüklerimden daha farklı bir plandı ama işe yarama şansı yüksekti. Hem böylece kimseye zarar gelmemiş olur, pamuk ipliğine bağlı dengeler bozulmazdı.

Meraksız çıkarmaya çalıştığım sesimle, “Sence kabul ederler mi? Önemli insanları koruduklarını duymuştum,” dedim.

Yale olduğu yerde oturuşunu düzeltti, elindeki kataloğu kenara bıraktı ve kararlı bir ifadeyle gözlerimin içine bakarak konuştu. “Arya Hanım, siz gerçekten kendinizin hiç farkında değilsiniz. Bu senenin başında markalar için en yüksek satış etkisine sahip fenomen seçildiniz. Kaç milyon takipçiniz var, farkında mısınız? Anlık canlı yayınlarınızı kaç bin kişi izliyor? Sosyal medyada canlı yayın tekrarlarınız ve yayın kesitleriniz bile rekor izlenmeler alıyor.’’ Şaşkın bir ses tonuyla, ‘‘Hala nasıl böyle sıradan düşünebildiğinizi anlamıyorum. Bu adamlarla yıllardır birlikte çalışıyoruz,’’ derken bir anda düzeltti. ‘‘Yani biz ARK’la çalışıyoruz ama sonuçta markalar aynı Holding çatısı altında faaliyet gösteriyorlar. Hepsini geçtim, tarihinin en yüksek bütçeli oyun fuarı ana sahne sponsoru oldular. Oraya kaç para dökecekler, biliyor musunuz? Bu durumda siz de bu oyun fuarının en gözdesi olacaksınız. Ne yani, sizin için güvenlik ayarlamayacaklar mı?’’ Yale, son sorusunun saçmalık olduğunu düşünerek yüzünü, ‘Hiç sanmıyorum,’ der gibi ekşitti.

Kendinden emin bir şekilde, ‘‘Tüm internette ARK isminin hemen yanında siz yer alıyorsunuz. Şimdi birkaç saniye düşünün. Size en ufak bir şey olması demek… Onlar için büyük bir soruna dönüşür. Sizin ve oyun fuarının güvenliği için her şeyi -ama her şeyi- yapacaklardır,” dedi. Yale yine doğruyu söylüyordu ama bu, uzun konuşmalarına yetişebildiğim anlamına gelmiyordu. Acaba biraz soluklanarak anlatamaz mıydı? Sonuç olarak haklı ve uzun bir konuşmaydı. Fuar alanında bir izdiham olması, kavga çıkması ya da olumsuz herhangi bir şey, Kandemir Holding’e ya da ARK’ın imajına zarar verirdi.

İşimizin uzun süreceğini anlayarak, “Eee o zaman kahve yapıyorum?” dedim. Yale kirpiklerini tatlı tatlı kırpıştırıp, “Ay! Asıl benim size hizmet etmem lazım,” dediğinde gülümsedim. Merakla, “Evde nasıl yardımcınız olmaz, hala anlamıyorum. Her şeye nasıl tek başınıza yetişiyorsunuz?” diye sordu. Dişlerimi göstererek sırıttım. “Yetişemiyorum.” İkimiz de cevabım üzerine gülmeye başladık. Oturduğum yerden kalkıp mutfağa doğru ilerledim.

Birkaç saatin ardından Yale’nin, hemen hemen tüm söylediklerini onaylayarak çoğu konuyu karara bağladık. Kıyafet, makyöz, takılar, fuarla ilgili etkinlikler ve özel iş birliklerini kararlaştırdık. Geri kalan fuarla ilgili organizasyonu, Yale ve Utku birlikte halledeceklerdi. Saate baktığımda akşam 17:00’a gelmek üzere olduğunu gördüm. Yemek yapmam gerekiyordu anca yetiştirirdim. Mutfağa gitmek için ayaklandığım sırada, kendime gelerek bir süre bekledim. Haberim olmadan beni boşayacak kocam için yemek mi yapacaktım? Zıkkım yesin! Kalktığım yere hırsla yeniden oturdum. Duymaktan korktuğum içimdeki sese bu sefer hak vermeden yapamadım. Çünkü hak etti!

Yale’ye, “Konuşmadığımız başka bir şey kaldı mı?” diye sordum. “Fuarla ilgili hazırlıkları yaptık. Önümüzdeki yayın planımız da tamam. Zaten günü yaklaştığında ARK’la yapacağımız toplantıyı size hatırlatırım. Reklamlar için söylediğiniz gibi PR ekipleriyle konuşacağım. Reels çekimleri evinizde yapılacak. Bu yüzden yarın ve sonraki gün çekim ekibi buraya gelecek,’’ dedikten sonra duraksadı. ‘‘Evde çekim yapmak istediğinize emin misiniz? İsterseniz ajansı da ayarlayabilirim.”

Mahcup bir ifadeyle, “Bu kadar kısa sürede ayarlaman mümkün olur mu?” diye sordum. Çünkü o tarihlerde randevusu olanlarla tek tek konuşup müsait olanları, başka tarihe kaydırması gerekiyordu. Yale, beni rahatlatmaya çalışarak, “Bugün yorulacağım ama sorun değil. Ajansın en popüler ismi olduğunuz için daha kısa sürecektir. O yüzden ayarlarım, merak etmeyin,” dedi. Birkaç saniye düşünüp aklımdaki öneriyi Yale’ye sundum. “Tamam. Birlikte yapalım o zaman. Hem daha kısa sürer, değil mi?” Yale, kısa bir süre şaşkınca bana baktıktan sonra, “Bana yardımcı mı olacaksınız?” diye sordu.

Yale’ye gülümseyerek, “Mesaj atılması gereken kişilere ben mesaj atarım. Sen de araman gerekenleri ararsın. Bu sayede işimizi, daha kısa sürede bitiririz,” dedim. “Tamam, Arya Hanım. Hemen ajanstan listeyi isteyeyim, ardından görev bölüşümü yaparız.”

Yale, telefonunu eline aldı ve birini aradı. Ben de bu sırada dışarıdan bizim için yemek söyledim. Eve gelen yemekleri yedikten hemen sonra çalışmaya başladık. Gece yarısına iki saat kala tüm randevuları ertelemeyi başardık. Yale’nin ikna edemediklerini bana paslaması ve bizzat benim konuşmam üzerine, Yale’nin deyimiyle kısa sürede işimiz bitmişti. Açıkçası yorulmuştum, uzun zaman sonra ilk defa bu kadar halsiz hissediyordum. Üstelik baş ağrımda yeniden başlamıştı.

Sitemkar bir ses tonuyla, “Bir daha ‘Ajansı ayarlayabilirim,’ diye sorduğunda sana, ‘Hayır!’ demem gerektiğini hatırlat. Kafayı yemişsin, Yale! Bu işi bir de tek başına mı yapacaktın?” diye söylendim. Yale esneyerek bana cevap verdi. “Siz olduğunuz için kısa sürdü. Muhtemelen işim gece 01:00’dan aşağıya bitmezdi.”

“Saat geç oldu. Senin için misafir odasını hazırlamamı ister misin?” diye sordum. Olumsuz anlamda kafasını salladı ve meraklı gözlerle odayı süzdü. Sonra da soru dolu bakışlarını bana çevirdi. “Hep bu kadar geç mi gelir?”

Başımı elimdeki listeye çevirdiğim sırada, “Anlamadım Yalecim?” dedim. “Kahraman Bey’in eve gelmesi hep gece yarısını bulur mu?” diye sordu. Kafamı kaldırıp yüzüne şaşkın bir ifadeyle baktım. Çünkü Kahraman, geç kalacağı zaman muhakkak bana haber verirdi. Akşam saat tam 18.00’da dakik bir şekilde evde olurdu.

Kahraman’ı aramalı mıydım? Başına bir şey gelmiş olabilir miydi? Arya, hala neden endişeleniyorsun? Gelmişse gelmiş… Bu daha iyi değil mi? Boşanma dilekçesi nedeniyle eve gelmemiş olabilirdi.

Yale’yi cevaplandırmam gerektiğini hissederek, “İlk defa böyle oldu. İş yaparken tamamen unutmuşum. Normalde bana haber verirdi,” dedim. Yale endişeyle, “Acaba bir şey mi oldu? Kahraman Bey’i arasanıza, Arya Hanım,” dedi. Şimdi, ‘Neden arayayım ki?’ diyemeyeceğim için Kahraman’ı aramam gerekiyordu. Yoksa Yale’ye ne bahane uyduracaktım?

Canım kocam, karnımdaki bebeğin velayetini alarak beni boşamak istiyordu. Ha bir de babamdan beni satın aldığını ima etmişti. Hâlâ babamın gördüğü mahkeme kararının ne olduğunu bilmiyordum. Kesinleşen dava neyle ilgiliydi? Hayır anlamıyordum. Kahraman eğer bebeğimizi bilmiyorsa boşanma dilekçesindeki velayet maddesindeki ne alakaydı? Haberim olmadan çocuk evlat edinmiş olamazdık, değil mi?

Elime telefonu alıp sık arananlara girerek, “Kahraman Ateş” yazısının üstüne tıkladım. Yale kıkırdadı. “Kocanızı adı soyadıyla mı kaydettiniz? Gerçekten farkınızı ortaya koyuyorsunuz,” diyerek ayağa kalkıp esnedi.

O sırada Kahraman, hâlâ telefonuma cevap vermemişti. Tam kapatacağım sırada Kahraman’ın, “Alo, efendim hayatım?” dediğini duydum. Elbette, boşanma dilekçesini bildiğimi bilmiyordu. “Kahraman eve gelmedin. Bir şey mi oldu?” diye sordum. Ama ne içimde ne de sesimde gram merak yoktu. Sadece Yale yanlış anlamasın diye aramıştım.

“Hayatım Karan bugün ufak bir kazaya karıştı. Şu anda onunla hastanedeyiz. Kusura bakma yalnız bırakamadım. Ben bu gece geç gelirim. Lütfen beni bekleme, sen uyu.” Birkaç saniye arka plandan gelen sesleri dinledim. Gerçekten de hastanedeydi, sesler ayırt edilebiliyordu.

Kuşku dolu bir sesle, “Normalde haber verirdin?” dedim. Kahraman, bıkkın bir nefes bıraktı. “Evet ama Karan’ı biliyorsun, fazlasıyla mızmız… Onunla ilgilenmekten başımı kaşıyacak vaktim olmadı,” dedi. “Tamam o zaman, görüşürüz,” diyerek telefonu yüzümden uzaklaştırdım. Tam o sırada Kahraman, “Hayatım. Biliyorsun, değil mi?” diye sordu. Yeniden telefonu kulağıma yerleştirdim. “Neyi?”

Özlem dolu bir ses tonuyla, “Seni çok özledim. Hem de her anlamda… Halbuki daha öğlen görüştük ama işte,” dedi. Gerçekten kafayı mı yiyordum? Kahraman, şu an bunu bana nasıl yapabiliyordu? Yutkundum. Kahraman’ı ses tonundan mimiklerine… Hatta beden diline kadar ezbere biliyordum. Tamam bazen benden ufak tefek şeyleri sakladığını fark ederdim. Ama sorularıma asla yalan cevaplar vermezdi. Sözlerine son derece sadık bir adamdı. Sadece bazen üzüleceğimi düşündüğü şeyleri bana söylemez ve bunları ben öğrenene kadar saklardı. Her seferinde öğrendiğimde de, ‘’Keşke bunu öğrenmeseydim,’’ diye söylenirdim.

Bugün bana gizlice boşanma kağıtlarını imzalatmak istemişti, şimdi de beni özlediğini ifade ediyordu. Ve Kahraman’ın beni özlediği doğruydu, buna emindim. Ses tonundan biliyordum. Ben… biliyordum işte, hissediyordum. Kafam iyice karışmıştı. Ne doğru ne yanlış ayırt edemiyordum. Bu işin içinde bir bit yeniği vardı. Acaba… babam mıydı? Boşanma dilekçesini o mu hazırlatmıştı? Ama neden? Neyi gözden kaçırıyordum?

Kahraman, “Yalnız değil misin? Kim o?” diye sordu. Başımı kaldırdığımda Yale’nin seslendiğini gördüm. “Arya Hanım… Taksi çağırmıştım o gelmiş, ben gidiyorum. Yardım ettiğiniz için teşekkür ederim.” Aşırı zoraki bir gülümsemeyle, “İyi geceler, Yalecim,” dedim. Yale’ye kapıya kadar eşlik ederken bir yandan da Kahraman’a cevap vermeye çalıştım. “Yale, bizdeydi de işlerimiz vardı. Şimdi onu yolcu ediyorum.” Kahraman, muzip bir ses tonuyla, “Ha anladım! O yüzden bana cevap vermedin,’’ dedi. Ne yani, Yale’den utandığımı mı düşünmüştü?

Yale’ye el sallayarak kapıyı kapattım. Kahraman, “Yarın işten erken geleceğim. Seninle güzel bir yemeğe çıkalım mı, ne dersin?’’ diye sordu. Daha ben cevap vermeden, ’’İstersen oradan da otele geçeriz,’’ diye ekledi. Şimdi otel ne alakaydı? “Otele mi?” diye sordum. “Evet, spa’ya gideriz. Hem bu aralar çok yorgun gözüküyorsun. Güzel bir masaj yaptırırız, sana da iyi gelir.’’

‘‘O kadar yorgun değilim, Kahraman,’’ diye karşı çıktığımda, ‘‘Bak, Arya. Bu hayatta seni en iyi tanıyan kişi benim. Birlikte büyümemizi geçtim, sen benim karımsın. Seninle aynı evin içinde yaşıyoruz,’’ dedi. Yani? Nereye varmaya çalışıyordu? ‘‘Haliyle seni gün içinde gözlemleyebiliyorum. Bir şeyler yolunda değil, farkındayım. Beni dinlemek bile istemiyorsun, biliyorum. Yine de... Bana yaşadıklarını anlatmalısın ve,’’ diyerek endişeli bir şekilde iç çekti. ‘‘Her şeyi boş ver. Birlikte güzel bir gece geçirelim, ne dersin?” Onu anlamıyordum. Duygularım başka bir şey, zihnim bambaşka bir şey söylüyordu. İçimden yükselen sesler çığlık atıyordu. Başıma giren şiddetli bir ağrıyla gözlerimi yumdum.

Bugün ayın kaçıydı? Gözlerimi açarak telefonumun ekranından tarihe baktım. Doktorun yaptığı yumurtlama takvimine göre yarın ovulasyon testim pik verecekti. Kahraman, hem baş başa kalıp beni tüp bebek fikrine yoğunlaştırmak, hem de yumurtlama günümü değerlendirmek mi istiyordu? Ne bu? Bir taşla, kaç kuş vurmak?

Bıkkın bir şekilde nefes vererek, “Bu ara işlerimde bazı sorunlar var. Yarın ve sonraki gün reels çekimlerim olacak. Belki eve gelip gitmemek için ajansın misafir odalarından birinde kalabilirim,” dedim. Kahraman, hafiften sesini yükselterek, “Arya, neden bana böyle davranıyorsun? Bugün haber vermeden geç kaldığım için mi? Biliyorsun, bu tamamen acil bir durum! Beni kendinden neden mahrum bırakıyorsun?’’ diye sordu. Bakışlarım çantamı buldu. Nedeni benim için belliydi. Kahraman, cevap vermediğim için derin bir nefes alıp verdi. ‘‘Hayır, hiçbir şekilde beni dinlemiyorsun! Resmen beni görmezden geliyorsun, Arya. Sen benim karımsın. Ben böyle olmak istemiyorum.”

Kahraman’la ayda iki kez ya da üç kez birlikte olurduk. Ve onun malum durumundan dolayı, sevişirken bile ona dokunuşlarım sınırlıydı. Halbuki ben tam bir temas bağımlısıydım. İnsanlarla konuşurken aynı zamanda beden dilimle de konuşurdum. Kocamın haklı bir gerekçeyle ona dokunulmasına tahammülü yoktu. Kahraman’a sarılmak istediğimde bu yüzden hep bir bahanesi olurdu. Ya sıcaktır, ya işi vardır, ya gitmesi gerekiyordur, ya uykusu vardır, ya da kötü bir gün geçiriyordur. Yani arzuyla ona yaklaştığımda bir ton bahanesi olan Kahraman’ın kendisiydi. Hani kadınlar için başım ağrıyor geyiği var ya, Kahraman tam olarak o kadınlar gibiydi. Yaşadıkları kolay şeyler değildi ve sadece bana bu konuda taviz verdiğinin bilincindeydim. Ama artık bana hiçbir şekilde yetmiyordu. Daha fazlasını istediğim için bencil miydim? Abisi ve geçmişte yaşadığı kötü hatıralar nedeniyle böyle olduğunu biliyordum. Yine de kocama dokunmak, sarılmak, dilediğimce öpmek istiyordum. Yenilgiyle omuzlarımı düşürdüm. Evet, bencildim.

Cevap vermesini bile beklemeden, “Uykum var, geldiğinde konuşuruz,” diyerek telefonu kapattım. Artık sesini bile duymaya tahammülüm kalmadığını işte o an fark ettim. En güvendiğim insan tarafından sırtımdan vurulmuş gibi hissediyordum. Yıllarımı geçirdiğim adamı tanıyamıyor, ona güvenemiyordum. Benden gizledikleri her neyse… ilişkimizi yerle bir etmişti.

Sinirli bir şekilde yatak odasına çıkıp üstümü değiştirdim. Sonra da doğruca yatağa girdim. Birkaç kez telefonum çaldı ama sessize alıp kendimi uykunun kollarına bıraktım.

5. BÖLÜM - ARYA - ARK I

Arya ~

2 Ağustos 2023

Sabah kalktığımda, dün gece düşünmekten geç uyuduğum için hâlâ uykum var gibiydi. Toplam 3-4 saat uyuyabilmiştim. Telefonla biraz yatakta dönüp durdum. Saatin erken olduğuna karar verdiğim için telefonu komodine bırakıp biraz daha kestirdim. Uyandığımda yeniden sosyal medyaya girdim. Yattığım yerden sağ tarafımı kadraja alarak pencerenin fotoğrafını çektim. Fotoğrafın üstüne, “Günaydın!” yazmayı ihmal etmedim.

Telefon bildirimlerim, birincil dışında kapalı olduğu için çok fazla kişiden bildirim gelmiyordu. Sadece uzun zamandır beni canlı yayından takip edenleri ve aile fertlerimi birincil dm bölümüne almıştım. Abonelik aylarına göre takipçilerime bazı avantajlar sağlıyordum. Mesela geçen sene tanınan bir oyun firması, amiral bir oyun yayınlamıştı. Oyunun lansmanına uzun süredir abonem olan on takipçimle gitmiştim. Gerçi en eski takipçimle henüz yüz yüze tanışmamıştım.

Canlı yayın platformundaki ismi Boss’du. Herkes kardeşlikte ona patron diye hitap ediyordu çünkü moderatörlerimden bile daha uzun süredir canlı yayınlarıma katılıyordu. Çok sohbet etmezdi, varlığını hissettirmek için arada sadece bağış atardı. Ama beni iyi tanıdığını hissediyordum. Açıkçası ben de sosyal medyadan onu takip ediyordum. Farklı yerlere gidiyor, farklı kültürleri deneyimliyordu. Yüzünü paylaşmasa da hikâyeleri ve gönderileri dikkat çekiciydi. Arada dm üzerinden de ufak sohbetler ediyorduk. Onun gizli bir hayranı olduğumu söylemek garip kaçmazdı. Şey… hayranımın hayranıyım biraz saçma oldu.

Sosyal Medya • Arya Reis • Şimdi

Boss: Günaydın, dün yayın yapmadığın için seni özledik. Belki sosyal medyadan canlı yayın açabilirsin?

Bildirime tıkladığımda direkt mesaj bölümünde onunla konuşmam açıldı.

Arya Reis: Üzgünüm bugün benim için yoğun geçecek. Evde bile olmayacağım. Ama söz, en uygun zamanda sosyal medyadan canlı yayın açacağım.

Takipçilerimle... Hayır, hayır! Kardeşlerimle aramda farklı bir bağ vardı. Çok uzun zamandır birlikteydik, hatta bir çoğunu ailesinden daha iyi tanıyordum.

Boss: Neden sağ tarafın bozulmamış? Bu saatte kocan nerede?

Okuduğum soruyla bir anda afalladım. Harbiden Kahraman gelmemiş miydi? Peki bunu nasıl fark etmemiştim? Yeniden soruyu okuyunca kaşlarım çatıldı. Kocam neredeyse, nerede? Sana ne be adam! Bu soruyu sorabilecek cesareti kendinde nasıl görmüştü?

Arya Reis: Fotoğrafları görsel paylaşım sitelerinden mi bulup paylaşıyorsun? Kaç yaşındasın?

Sorusuna cevap vermemek için bu şekilde yazdım. Sonuçta en iyi kurtuluş taktiği saldırmaktı, öyle değil mi?

Boss: Görsel paylaşım sitesi mi? Neresi olduğunu bile bilmiyorum. Evlenecek yaştayım.

Yani 18 yaşından büyüktü. Ama kaç yaşındaydı? Görsel paylaşım sitelerini bilmemesi imkansızdı. Çünkü sosyal medya profiline baktığımda her ülkeyi gezmiş, özel jetlerde bulunan, dilediğini özgürce yapabilen zengin bir adam profili çiziyordu. Gerçi yıllardır bana da bağış atıyordu ama ciddi anlamda zengin bir adam olduğunu düşünmüyordum. Özel jete binebilecek durumda olan birinin beni, bu kadar sık izleyebilmesi garip geliyordu. İşi gücü bırakıp saatlerce canlı yayın nasıl izliyor olabilirdi? Üstelik bir tane kendi yüzünün bulunduğu gönderisi yoktu. Daha çok doğa manzaraları paylaşıyordu. Kaldı ki takipçi sayısı ve takip edilen sayısı da oldukça azdı. Profilinde adı soyadı yoktu.

Arya Reis: Buna da söz, kardeşim. Evlendiğinde düğün davetiyeni gönder, sen benim davetime gelmemiştin ama ben gelirim.

Davet ettiğim lansmanlara gelmediğini özellikle vurgulama ihtiyacı hissettim.

Boss: Kardeşim? Belki de senden büyüğüm? Hem evli olmadığımı nereden çıkardın? Sana bir sır vereceğim. Çok yakında...

Boss, hem benden büyük hem de evli miydi? Acaba çocuğu var mıydı? Umarım 60 yaşındaki takıntılı amcalardan değilsindir. Hani şu sosyal medyadan sürekli “slm nbr,” yazanlardan… O amcalar, emekli oldukları için boş vakitleri çok oluyordu.

Arya Reis: O zaman abi mi demeliyim? Yoksa amca mı?

Kendi kendime sırıttım. Sanal dünyada kendisi gibi olmayan ama içinde hissettiklerini buraya yansıtan çok fazla insan vardı. Mesela maddi durumu iyi olmayan biri, sosyal medyada öyle bir profil hazırlıyordu ki inanılmaz zengin gözüküyordu. Ya da sürekli sesli sohbette, lüks arabalara bindiğini anlatıyordu ama sosyal medya hesabı önüme düştüğünde tam tersini görüyordum. Boss hangisiydi? Bilmiyordum.

Boss: Chat bana en büyük sponsorumuz diyor. O nedenle her şeyin olduğum bir seçenek yok mu? Sen istersen tabii onlar da olurum. Baba lazım mı?

Iyy iğrenç ne bu şimdi? Daddy problem yaşıyordum. Gerçi baba lazım boss biliyor musun? Çünkü benimki beni satmış, hem de kocama...

Boss ile konuşurken oluşan gülümsemem hızla soldu. Bu hayatta sevdiğim tek kişi ablam kalmıştı. Belki onunla konuşup fikir alabilirdim. Anneme konuyu açsam, beni dinlemez saçmaladığımı söyleyip sustururdu. Ama ablam? Beni dinlerdi değil mi? Sımsıkı sarılırdı, hatta Kahraman’a demediğini bırakmazdı. O sırada boss yeniden yazdı.

Boss: Kızım olsaydın yayın açmana asla izin vermezdim. O yüzden vazgeçtim. Sadece en büyük sponsorun olmama izin ver.

Sponsor mu? Şu anda bir şey mi ima ediyordu? Bana garip bir teklifte bulunmuyordu değil mi?

Arya Reis: Mali desteğe ihtiyacım yok, zaten kardeşliğe sahibim. Hem yayınlarda da sürekli söylüyorum, bana bağış yapmayın diye.

Arya Reis: Kaldı ki, ben çok fazla para harcamam. Kıyafetlerimi bile asistanım seçip alıyor, banka hesaplarımı da o yönetiyor.

Yazıp gönderdikten sonra pişman oldum. Çok fazla detay vermemiş miydim? Çok fazla vermiştim, lanet olsun. Kıyafetlerimi kimin seçtiğinden bu adama neydi ki? Bu ara içinde bulunduğum psikolojiden kaynaklı olmalı ki, her an hayatımı tanımadığım birine dökebilecek gibiydim. Artık boy boy yazışma ekran görüntülerini magazinde görürdüm. Hayır dikkatli olmalıydım, eğer boşanırsam babam hesaplarımı doldurabilirdi. Ve Kahraman, bebeğe bakamayacak durumda olduğumu mahkemeye kanıtlamak için bunu kullanabilirdi. O nedenle 300 kere falan düşünmeliydim, hatta 500 kere... Bu iş benim geçinmem için lazımdı. Artık daha sıkı sıkıya bağlanmalıydım.

Boss: Sponsorluk sadece maddi destekle mi oluyor? Hizmette sunabilirim? Mesela yanında olmamı istersen, her zaman yanında olurum. Bir derdin varsa benimle paylaşabilirsin.

Arya Reis: Derdim olduğunu nereden çıkarttın? Mükemmel bir hayatım var. Herkesin beni kıskandığını bilmiyor musun?

Boss: Yine de.. ben her zaman buradayım. Sadece bana yaz ve her şeyi halledeyim. Çünkü ben senin en büyük hayranınım. Tek olmayı çok isterdim, ama hayat...

Tek olmayı? Bana karşı bir şeyler mi hissediyordu? Sevgiye ciddi anlamda saygı duyardım, ama evliydim. Evli olduğumu bile bile bana nasıl böyle şeyler yazabiliyordu?

Yayındaki nazik mesajlarını hatırlayınca, acaba farklı biriyle mi konuşuyorum diye tereddütte kaldım. Çünkü daha önce de defalarca kez konuşmuştuk ama bu tarz imalar hiçbir zaman yapmamıştı. Ya da yapmıştı da ben mi fark etmemiştim?

Yayındaki Boss nazik, çekingen ve mesafeliydi. Şu an sosyal medyadan mesajlaştığım Boss ise; gizemli, samimi, fazlasıyla cesur ve kendinden emindi. İstemsiz olarak aklım karışmıştı.

Arya Reis: Teşekkür ederim kardeşim. Kardeşlikte bulunduğun için mutluyuz.

*Görüldü.

Yazdığıma cevap vermemişti. İmamı anladığını düşünüyordum. Mutluyum demiştim, acaba yarın öbür gün boşanma haberlerimi görünce ne düşünecekti? Önce bunu kardeşlikle paylaşmalıydım. Sonuçta hayatımın çok büyük bölümünü kaplıyorlardı. Her şeyi benden duymaları daha iyiydi. Zira onları ailem gibi görüyordum.

Yataktan düşüncelerimi bir kenara bırakıp çıktım. Ardından da duş alıp üstümü giyindim. Hızlıca mutfağa geçip kahvaltı yaptım. Bugün mavi çiçekli diz üstü bir etek ve aynı tonlarda bir gömlek giymiştim.

Moda konusunda bir facia olduğumu Yale her zaman söylerdi. Bu nedenle anlaştığı stilistle kıyafetlerimi kendisi seçer, satın aldıktan sonra kombinleri elbise kılıfının içinde hazırlayıp eve gönderirdi. Bazen takip ettiğimiz popüler bir oyun çıktığında ya da canım sıkkınken gece yayınları açıyordum. O yayınları pijama ile yaptığım için, Yale ve Utku bana iki üç gün bozuk atıyorlardı. Evde rahat hissetmek hepimizin hakkı değil miydi? Ben böyle rahat olmak için okuduğum bölüm üzerine çalışmıyordum. Evimde huzurlu, sakin ve mutluydum.

Hem bebeğim olursa onunla çalışırken bile ilgilenebilirdim. Bebeğimin ilk oturması, ilk emeklemesi, ilk konuşması, ilk yürümesi her şeyine adım adım şahit olabilmek içimdeki en büyük arzuydu. Birlikte büyümek, gelişmek ve güzel anlar biriktirmek istiyordum. Düştüğünde canı acırsa ve üzülürse, ona kollarımı açıp sımsıkı sarılarak teselli etmeliydim.

Bebeğimiz beni asla yalnız bırakmaz, hep benimle birlikte olurdu. Ben evde Kahraman gelene kadar yalnızdım. Kahraman geldikten sonra yemeğimizi yer, ardından meyve ve çay eşliğinde seçtiğimiz filmi yayıla yayıla izlerdik. Günün kritiğini yapar, birbirimize dedikodu satar ve bolca gülerek eğlenirdik. Kahraman’la birbirimizin her şeyini bildiğimiz için birçok zevkimiz ortaktı ve birlikte vakit geçirirken her türlü eğlenirdik.

Ardından ben çalışma odama çekilince, Kahraman’da 10’a doğru banyo yapar, 1 saat kadar oyalanır, sonra da pijamalarını giyerek beni beklemeden yatardı. Yani hayatımız çok planlı ve rutin şekilde ilerlerdi. Bir gün diğerinin aynısı olurdu. Bir de şu ev işleri olmasa, gerçekten güzel bir hayatım vardı. Önceki hayatıma kıyasla, şu anki halimden fazlasıyla memnundum.

O istediğim sakin, huzurlu, rahat hayata sonunda sahip olmuştum ve bu içimi rahatlatıyorken şimdi olanlar beni mahvediyordu. Bugünde kalktığımda, ilk defa Kahraman yanımda yoktu. Daha önce hiç eve gelmemezlik yapmamıştı, saat kaçta gelirse gelsin uyandığımda mutlaka yatakta olurdu. Belki de benden ve evliliğimizden sıkılmıştı? Ona dokunmaya çalışmalarımdan yılmış mıydı? Özgür bir alanı kalmadığını düşünmüş olabilir miydi?

Bebeği söylesem evliliğimiz düzelir miydi? Hamile olduğumu bilmeden bebeğimizin velayetini de alarak benden boşanmak istemişti. Çok saçma! Kahraman böyle biri değildi ki onu yanlış mı anlıyordum? Vekalet maddesi zihnimde başka şeyleri çağrıştırıyordu ama ihtimal veremiyordum.

Evden ayrıldığımda Saat 8’e geliyordu, Yale ile haberleşip ajansa doğru yola çıktım. Evimiz merkeze yakın değildi. 2 katlı, havuzlu, site içinde, benim için sıradan ve rahat bir evdi. Büyüdüğüm ev, şu anki evimden çok daha büyüktü. Ama büyüdüğüm evde, evimdeki sıcaklığı asla bulamamıştım. Bana soracak olursanız en benimsediğim ev, üniversite okurken yaşadığım 2+1 rezidans daireydi ama yine de.. sanki hiçbiri evim gibi değildi. Garipti biliyorum, böyle hissediyordum.

Boşandığımda artık bu evde kalamazdım değil mi? Yeni bir ev ayarlamam gerekiyordu. Beni bulamamaları için biraz uzaklaşmalıydım. Aslında Yale ile konuşsam bir ev ayarlardı ama paranoyak kişiliğim son yaşananlarla birleşince kimseye güvenim kalmamıştı. Ablamdan yardım isteyebilirdim. Gerçi o da babamla çalışıyordu, belki babam duyabilir ya da fark edebilirdi. Bu nedenle ablamdan şimdilik yardım isteyemezdim.

Arabanın rehberinden Buğra yazısına tıkladım. Üçüncü çalıştan sonra aramamı açtı. Çatallı sesiyle “Alo, efendim cadı?” dedi. Ups! Uyuyorken rahatsız mı etmiştim?

“Uyuyor muydun? Özür dilerim, yardımına ihtiyacım var.” Hışırtılı bir sesle yataktan doğrulduğunu düşündüm. Birkaç saniye beklemenin ardından, “Bir şeye mi ihtiyacın var? İyi misin? Yanına gelmemi ister misin?” diye sordu. “Ahahaha hayır öyle değil. Merkezden uzakta, çok fazla kişinin yaşamadığı bir yerde eve ihtiyacım var.” Saçma bir istekte bulunmuşum gibi, “Sorun bu muydu? Bir sürü ev kiralama sitesi var. Zaten ismini söylesen bulamayacak emlakçı da yok,” dedi.

Kesin bir ses tonuyla, “Ev benim üstüme olmamalı ve kimsenin benden haberi de olmamalı,” dedim.

“He, öyle diyorsun?’’ dedikten sonra kendi kendine düşünüyormuş gibi, ‘’Yani konfor alanından ayrılacaksın? Sen!? Bilgisayarından ayrı mı kalacaksın? Nasıl yani? Ne!?” dedi. “Evet doğru bilgisayarda lazım olacak ama onu sonra hallederiz. Zaten şu aralar yayın yapamıyorum.”

Yoğun bir şaşkınlıkla, “Oha, ne!? Senin yayın yapamadığın zaman kıyamet yaklaşıyor demektir. Başına ne iş geldi?” dedi. Evet başıma bir şeyler gelmişti ama ben yine de açabilseydim yayın yapardım.

“Canlı yayın platformunda dolandırıcılık olayları olmuş, jeton hırsızlığı falan... Hiç mi haber izlemiyorsun? Hesapları incelemeye almışlar. Ben de bir şey çıkmaz biliyorsun ama yayın açamıyorum. Canlı yayın programından başlatmayı deneyince sunucu bulunamadı diye hata veriyor.”

Evet yayın başlatmayı denemiştim fakat başlatamamıştım. Şu an binlerce yayıncı Türkiye’den yayın açamıyordu. Yurt dışına çıksam oradan açılır mıydı acaba? Hemen, yarın akşam için bilet alabilirdim. Büyük ihtimal sadece TR hesaplarını inceliyorlardı, konumla ilgili olduğunu sanmıyordum.

“Neyse şimdi konumuz bu mu? Evi ayarlayabilir misin?” diye sordum. “Yeni bir araba lazım mı?” Bu evet, demekti. “Evin önüne bıraktırabilirsin. Kendi arabamı kullanmak uygun olmayabilir.” Bu arabayı bir yerde bırakıp taksiyle vereceği konuma gidebilirdim.

Allah’ım bu polisiye miydi? Gerçi biz alışıktık, neler neler yaşamıştık. Bizim ekip fenaydı, çok fena! Size üniversiteye kadar özel eğitim aldığımdan ve defalarca kez yaşamla ölüm arasında kaldığımdan bahsetmiş miydim? Yarın öbür gün hayatım belgesel yaptırılacak kadar önemli biri olursam burayı kesinlikle söylemeliydim. Hadi ama sevgili ‘kayınpederim’ milletvekili, eli kolu her tarafa ulaşıyor. Tabii ki beni bulamamaları gerekiyordu.Yoksa kaçmanın ne anlamı vardı?

“Bana anlatacak mısın peki?” diye sordu Buğra. “Sadece biraz kafa dinlemeye ihtiyacım var. Çok yoruldum Buğra.” Hem yalan da sayılmazdı değil mi? “Tamam, ayarladığımda sana haber veririm.” Gülümseyerek direksiyondaki kapatma tuşuna elimi yerleştirdim. “Teşekkür ederim, broli.” Şakayla karışık gülerek, “Ne demek. Her zaman hizmetinizdeyim, Şeyha Hazretleri,” dedi.

Benimle dalga geçiyordu ama Buğra’nın samimiyetini biliyordum ve kimseye söylemeyeceğine de emindim. Üniversite zamanlarımda, ben de onun için böyle gizli kapaklı şeyler yapmıştım. O Türkiye’ye giremezken ve ekibin bana ihtiyacı olduğu her an...

Çağrıyı tuşa basarak sonlandırdım, zaten ajansa da gelmiştim. Arabamı park ettikten sonra binaya ilerledim. Kapıdan girdiğimde bir sürü kişi beni karşıladı. Yale, elinde kıyafetlerle koştura koştura yanıma geldi. Daha hoş geldiniz, merhaba bile demeden bugün yapacaklarımızı anlatmaya başladı. İki gün boyunca resmen pestilimiz çıkacak gibi gözüküyordu ama bu işleri hallederek birkaç ay çok rahat edecektik.

Çalışırken zamanın nasıl geçtiğini anlamadım derler ya, canlı yayındayken bana tam olarak öyle oluyordu. Ama bugün asla öyle bir gün değildi. Resmen canımız çıkmıştı, zaman bir türlü geçmek bilmemişti. Öğle arası çok az salata dışında yemek bile yiyememiştim.

Reklam yönetmenimiz, “Işık gitti. Artık bugünlük paydos verelim. Yarın sabah devam ederiz,” dedi.

Ajans sahibimiz Arda Bey bana doğru gelirken, “Aryacım bugün yine çok güzel iş çıkardın. Allah’ım! Benim yayıncıma da bakın, ne kadar çalışkan,” diyerek gülümsedi.

Arda Bey, benimle birlikte çok para kazanmıştı. Bana gelen sponsorluk ya da diğer reklam işlerinin parası önce ajansa yatıyordu. 1 ay sonra da ajans komisyonunu alıp -ki bu bir hayli fazlaydı- parayı banka hesabıma gönderiyordu. Yale ise banka hesabımı yönetiyordu. Bunun yanında muhasebecimle üstümdeki şirketin vergi işlemlerini de hallediyordu.

Geçen sene kendim için, hatırı sayılır bir vergi ödemiştim. Hatta hakkımda ‘Dijital medya ne kadar kazandırıyor?’, ‘Dijital dünyanın vergi rekortmeni!’ gibi saçma sapan başlıklar atılmıştı. Youtuberlara ve yayıncılara karşı medyanın inanılmaz baskıları vardı. Geleneksel medyada bulunanların haberleri bile çıkmazken biz canlı yayında burnumuzu silsek garip başlıklarla haber oluyorduk.

Biliyor musunuz? Korona zamanında bahçede neden maske takmadım diye linç yemiştim. Hem de yalnız başıma oturduğum hâlde kötü örnek oluyormuşum? Açık havada yalnız başına evinin bahçesinde oturan zaten kimse maske takmasın. Neden takıyorlar ki? Deli miydi bunlar?

Ben yine kendi kendime düşüncelerle boğuşurken, “Ay Aryacım, vallahi yüz yüze çok sessizsin. Halbuki canlı yayında nasıl enerjik, nasıl konuşkansın,” dedi. Sesinden yanlış anlaşılmak istenmediği belliydi. Eee Arda Bey’e bu kadar para kazandırıyorum, küstürmek istemez tabii. Yale benden kazanılan paranın diğer tüm yayıncıların toplamından fazla olduğunu söylemişti. Ama ne kadar doğru bilemeyeceğim.

“Bugün biraz yoruldum, Arda Bey. Lütfen, kusura bakmayın. Çekimleri beğendiniz mi?” diye sordum.

“Evet, evet tabii ki. Yine, mükemmel içerik fikirleri bulmuşsun. Eğer yorgunsan hemen üst katı hazırlatıyorum,” dedi ve hızla birine doğru yürümeye başladı.

Yorgun bir ses tonuyla, “Yalecim başka bir şey kalmadıysa ben artık dinlenmeye çıkabilir miyim?” dedim. Önden yürüyerek, “Hayır Arya Hanım, bitti. Gelin ben size eşlik edeyim,” dedi.

Ajans bahçeli 3 katlı büyük bir villadaydı. İlk kat ajans çalışanları için ofis, ikinci kat ve bahçe çekim alanları için ayrılmıştı. Üçüncü katta misafir odaları bulunuyordu. Çekim için uzaktan gelenler ya da misafirler olabiliyordu, bu nedenle Arda Bey’in fikriyle yapılmıştı.

Odaya çıktığımda kısa bir duş alıp hızlıca saçımı kuruttum. Yale’nin hazırladığı geceliği giyerek yatağa uzandım. Sıcak tutması için yorganı boynuma kadar çektim. Hava güzeldi ama ben üşüyordum.

Neden kalın pijama takımı giymiyorsun diyeceksiniz? Yale bu konuyu komik buluyor. Evin içinde tüm gün pijamayla gezsem bile, yatarken en güzel geceliklerimi giyerdim çünkü bazı geceler, Kahraman bundan etkilenir, bana arzuyla dokunup sıkıca sarılarak uyurdu. Ya da sabah kalktığında, bilirsiniz işte erkekler fazla enerjik olurlar. Yanına beni kabul etmesi için sokulurdum ve bu sayede Kahraman’la özel anlar yaşardık.

Diğer türlü Kahraman’ın bana dokunmak istemeyeceğini biliyordum. Aptal olduğumu ya da annem gibi ilgi arsızlığı yaptığımı söyleyebilirsiniz, açıkçası haklısınız da. Biliyordum, hepsini biliyordum ama başka kimden bu ilgiyi isteyebilirdim ki?

Ben annesi tarafından sevilmeyen ve ilgi gösterilmeyen bir çocuk olarak büyümüştüm. Açıkçası ne hata yaptığımı bilmiyordum. Neden biri beni olduğum gibi sevmiyordu? Bunu anlamıyordum.

Elimi karnıma koyup okşadım.

Belki de düşüncelerimi susturmak için daha çok çalışmalıyım, bebeğim.

Bugün annene sessiz dediler.

Hâlbuki içimde kopan fırtınalardan kimsenin haberi yok.

6. BÖLÜM - ARYA - ARK I

Arya ~

3 Ağustos 2023

Biri saçlarımı mı okşuyordu? Dur bir dakika... Şu an saçlarımı biri mi öpüyordu? Benim saçlarımı!? Kahraman olamaz, o böyle şeyler yapmazdı. Babam mıydı? Evet babam olabilirdi ama kokusu farklıydı. Bu ne kokusuydu böyle? Nereden tanıdık geliyordu?

Aa! Hatırladım. Canlı yayında bana gelen hediye paketlerini açarken markalardan gelenlerde vardı. Hem erkek hem de kadın seti göndermişlerdi. Hangi firmaydı? Erkek olanını sıktığımda hoşuma gitmişti. Jagler? Siyah bir şişesi vardı. Evet... Evet buydu, doğru. Kokusunu beğendiğim için Kahraman’a vermiştim ama koklamadan ucuz parfüm kullanmadığını söyleyerek istememişti. Çevremdeki kimse, tam olarak bu nedenle kokusunu aldığım bu parfümü kullanmazdı.

O zaman sapık mıydı? Tam şu anda tacizci pis bir sapık tarafından o çok istediğim sıcak ilgiye mi maruz bırakılıyordum? Suikastçı olabilir miydi? Beni kim neden öldürmek istiyor olabilirdi? Bişare ailesinden biri miydi?

Eğer uyandığımı anlarsa boğazımı kesip beni öldürür müydü? Hayır... Böyle ölmeyeceğim. Şu an bir arabanın içinde değilim. Çekimden sonra herkes gitmiş miydi? Çığlık atsam Yale beni duyar mıydı? Yale burada kalmış mıydı? Yabancı biri güvenlikten geçip buraya nasıl girebilmişti?

Şu an birinin burada olması mantıksızdı. Hamile olduğum için kullandığım ilaçları bir anda kesmiştim. Yeniden halüsinasyonlarım mı başlamıştı? Tek yapmam gereken bu kimseyi etkisiz hale getirmekti. Ama bu bebeğime zarar verir miydi? Ani hareketler ve fiziksel aktivite sakıncalı olur muydu? Bana zarar verecek biri olsaydı çoktan hamle yapardı. Yaptı mı? Hayır, yapmadı. Acilen, hem de çok acilen güvenlik şirketini ayarlamam gerekiyordu.

Bebeğim, sana zarar gelmesine asla izin vermeyeceğim. 

Sessiz kalmaya karar verip bekledim. Uyandığımı anlamasın diye nabzımı yavaşlatıp nefes alışımı dengeledim. Üstümde hala yorgan var mıydı? Ah, hayır yoktu! Uyurken sıcaktan dönüp bacak arama sokmuş olma ihtimalim çok yüksekti. Neden mi çok yüksekti? Çünkü biri bacağımın arasından bir şeyi aşağı doğru çekiyordu. Sadece yorganı...

Kısa sürede dünyaları düşünürken ve her ihtimali değerlendirirken beklemediğim bir şey oldu. Yavaşça yorgan üzerime örtüldü. Tamam, sapığım üstümü örtmüştü. Bu nasıl sapıktı? Benim bildiğim sapıkların örtmek yerine açması gerekiyordu. Benim sapığım üstü zaten açık diyerek tersini mi yapıyordu?

Bana doğru yeniden eğildiğini hissettim. Boynuma dökülmüş saçlarımın üstünde bekleyip yavaşça nefes alıp verdi. Beni mi kokluyordu? Parmakları varla yok arasında nabzımı buldu. İşte bu çok garipti. Ardından başımın üstüne çıkarak saçlarımı nazikçe öpüp benden uzaklaştı.

Bağırmakla saldırmak arasında çok ince bir çizgideydim. Yanımdan uzaklaşan ayak sesleriyle bir süre bekledim. Kapının kapanma sesini duyunca yorganı üzerimden çektim. Ayağa kalkıp usul usul parmak ucunda ilerledim. Kafamı kapıya yasladım. O buradan uzaklaştıktan sonra kapıyı kilitleyecektim yoksa onu fark ettiğimi anlardı. Yarın güvenlik kameralarını kontrol ettirir, kim olduğunu öğrenirdim. Hayranlarımdan biri olabilir miydi? Belki de...

Kararlı bir ses tonuyla konuşmaya başladığını duydum. Ses fısıltı gibi gelmişti ama erkek olduğu belliydi. Kimsenin benimle bu şekilde konuşmasına izin vermezdim. Kimdi bu? Kendini dünyanın sahibi mi sanıyordu?

“Arda, güvenliği artırdım. Ajansın çevresinde kuş bile uçmayacak. Sen de gece boyu uyumayacaksın. Kimse bu kapıdan içeriye adımını atmayacak. Bırakın uykusunu alsın.” Sesi tanıdık gibiydi. Tanıdık mıydı? Kimdi ki? Şu an kafam allak bullak olmuştu. Ben ne yaşıyordum?

“Emredersin, abi.” Arda Bey’in sesi miydi o? Ajans sahibi Arda? Böyle bir şey nasıl olabilirdi? Ayak sesleri iyice uzaklaşırken bir anda kesildi. Arda Bey’in sesini belli belirsiz duydum. Sanırım merdivenin oraya kadar gitmişlerdi.

“Ne olduğunu öğrenirim, abi. Haklısın, biraz öyle gözüküyordu ama yorulmuş da olabilir. Yale çok çalıştıklarını söylemişti. Tabii yayında olmayınca...” Sonra bayağı bir süre sessizlik oldu ya da ben mesafeden dolayı konuşulanları duyamadım.

“Siz nasıl emrederseniz öyle,” dedi Arda Bey. Merdivenlerden inmeye başladıklarını duydum. Asansör bile kullanmamışlardı çünkü asansör sesi yattığım odadan rahat bir şekilde duyuluyordu. Artık seslerini gelmeyince kapıyı kilitledim. Zaten en baştan neden kilitlememiştim ki?

İşte şimdi soru mesaisine başlıyordum. Arda'yla benim hakkımda mı konuşuyorlardı? Kim bu adam, Allah aşkına? Lütfen tahmini olanlar el kaldırsın! Babamın bir tanıdığı mıydı? Yoksa o adamın mı? Ya da hiç tanımadığım biri miydi? Emin değildim, hafızam neden bu aralar beni yarı yolda bırakıyordu? Adamın sesi tanıdık gelmişti. Nasıl olur da kim olduğunu hatırlayamazdım? Galiba Kahraman haklıydı, ben de bir tuhaflık vardı.

Şu an canlı yayında olsaydım izleyicilere kesinlikle bunu sorardım. Her şeyi onlara sormaya alışmıştım. Yatağa geri yatıp üzerimi sıkı sıkı örttüm. Elime telefonumu alarak uygulama uygulama dolaşmaya başladım. Sakinleşene kadar sunucuda genel sohbet yazılarına falan baktım.

Sunucumuza takviye yapana özel unvan veriyorduk ve bu unvana sahip olanlar sağ taraftaki üye listesinde benimle aynı yerde gözüküyordu. Kırmızı renkte olan Arya Reis yazısının altında, Mavi renkte Boss yazıyordu.

Geçmişte, ARK'la yeni sözleşme imzaladığım sıralarda, abone ve takipçi sayım bir anda artmıştı. Tam o zamanlarda moderatörlerimden biri, izleyicilerle sohbet edebileceğimiz, sesli konuşabileceğimiz, anlık duyuruları iletebileceğimiz bir uygulamadan bahsetmişti. Biz de bu vesileyle uygulamada ARK-Arya Reis Kardeşliği isimli sunucuyu oluşturduk. Ardından sesli sohbetler özelliğini, canlı yayın sırasında oyun oynarken kullanmaya başladık.

O zaman ki moderatörüm Deniz, yayınların birinde bu ünvan sistemini anlatmıştı. Hâliyle izleyicilerle oylama yapmıştık. Tabii ben o zamanlar, üniversiteyi henüz bitirmediğim için yayıncılığı hobi amaçlı yapıyordum. Bu nedenle de her şeyi geyiğe vuruyordum.

Her neyse çok uzattım! Resmen anlatırken kendimden sıkıldım. Affan -bu arada kendisi eski sevgilim olur- katıldığı bir yayında bana jest yapmak için sunucuya takviye bastı. Deniz, “Arya abla, Affan abinin ünvanı ne olsun?” diye sordu.

Ben de şakayla karışık ,“Chat, ben kraliçeysem Affan da kral olsun mu? Ne dersiniz?” diye sordum. Bir anda Affan’ın takipçileri, bu jest karşısında canlı yayın sohbetini mesajlarıyla inletmişti. O yayında, o güne kadar alınan en yüksek mesaj sayısına ulaşmış, anlık izleyici sayısı en yüksek olan yayıncı olmuştum. Tabii sonrasında o sayıyı, bilmem kaça yine biz katlamıştık ama benim için o an ayrı bir heyecanlıydı. Deniz de ARK sunucusunda ünvan ismini bu sayede Kral yapmıştı. Affan bunun üzerine, madem sen kırmızısın ben de mavi olayım demişti.

Affan “Tziyo” Kartal • Kral,

Kardeşlik Lordu, Erkek, Yayıncı

Arya Reis • Kraliçe,

Kardeşlik Kurucusu, Kadın

Affan, sunucuda 1 ay boyunca bu ünvanla kalmıştı. Ne zaman takviye konusu açılsa sohbette, ‘Araf’ yazanlar olmuştu. Arya ve Affan’ın başını alıp kendilerince bizi dizi çifti gibi shiplemişlerdi. Tam 1 ay sonra Affan'ın takviye süresi dolduğu an, Boss herkesi geçerek tüm takviyeleri kendisini doldurmuştu. Tek seferde hepsini doldurması, ARK sunucusunda uzun süre konuşulmuştu.

Arya Reis • Kraliçe,

Kardeşlik Kurucusu, Kadın

Boss • Kral,

Kardeşlik Konseyi, Erkek

Bazıları o zamanlar bekar olduğum için Boss’un kıskançlık yaptığını söylemişti. Hatta 'Arafcılar' ve 'Aroscular' olarak ikiye bölünüp kavga edenler bile olmuştu ama Boss hiçbir zaman, canlı yayın sohbetinde bu konuda bir şey yazmamıştı. Kendisine arafcılar hakaret ettiğinde dahi karşılık vermemişti.

Vay canına! Bu olaydan sonra yıllar geçti ama Boss o tahttan hiçbir zaman inmedi. Sunucuda onunla yarış yapan, takviye dolduğunda 1 kerelik de olsa ünvanı almak isteyen izleyicilerim vardı. Hatta biri Boss’a para teklifi etmiş, hem de bayağı ciddi bir miktarmış. Ona bile yalnızca ‘Hayır,’ diye cevap vermiş.

Sosyal medyadaki son konuşmamızı açınca hâlâ bir şey yazmadığını gördüm. Profil fotoğrafı olan taç resmine tıklayıp profiline baktım. O sırada Boss’un attığı son resmi gördüm. Bu öğlen Thorsmork - İzlanda’da muhteşem yeşilliklerin olduğu bir yerin fotoğraflarını çekmişti. Demek ki şu anda İzlanda’daydı. Açıkçası sahte profil olma ihtimali yüksekti. Profil resminin kırmızı olduğunu görünce üzerine tıkladım. Hikayesinde İzlanda’nın farklı yerlerinden çekilmiş, doğa ve kent fotoğrafları vardı. Bir de havaalanı bekleme alanına benzeyen bir yerden tablo fotoğrafı çekilmişti.

Tabloda bulunan kadın silueti ikiye bölünmüştü. Sağ tarafında güller açıyordu, çok mutluydu. Sol tarafıysa karanlıktı, kasvet yüklüydü. Bu tablo kesinlikle şu anki ruh hâlimi çağrıştırıyordu. Kadın siluetinde nedense kendimi görmüştüm.

Tamam, sahte hesap olup olmadığını buradan anlayabilir miydim? Hikâyenin ekran görüntüsünü alıp sadece tablonun bulunduğu yeri kırptım. Ardından da arama motorunun resimler kısmından görseli arattım. Ve tablonun şu anda gerçekten İzlanda’da olduğunu ve ünlü bir ressam tarafından yapıldığını öğrendim. O zaman orası havaalanı değil, müze miydi? O nasıl bir müzeydi ya?

Her neyse! Boss’un sahte profil olma ihtimali an itibariyle çürümüştü. Adam gerçekten de İzlanda’daydı. Mesleği de muhtemelen doğa fotoğrafçılığı falandı. Arkadaşlar, demek ki fotoğrafçılıkta güzel para vardı.

Sosyal medyada gezinirken yorgunluktan uyuyakalmışım. Yatakta dönünce arkamda sert bir şeyin olduğunu hissettim. Sonra da hiç kıpırdamayarak duvara bakakaldım. Başımı sola doğru çevirdim ama 'Acaba rüyada mıyım?' diye bir tereddüt içine düştüm. Neden? Çünkü kapıyı kilitlemiş, anahtarı da yastığımın altına koymuştum. Yavaşça elimle anahtarı yokladım. Hayır, anahtar burada yoktu. İşin ilginç tarafı burada bir erkek eli vardı. Yastığımın altından kol geçiyordu. Allah’ım, acaba in miydi cin miydi? Resmen kafayı yiyordum! Buğra, ya beni tehdit ettiği gibi kliniğe yatırırsa?

Acaba... sapığım mı geri gelmişti? Şöyle bir üstümü kontrol etmek için kafamı eğdim. O sırada adamın eli belime sarıldı. Eyvah! Halüsinasyon görüyordum! O an can havliyle yatakta doğrulup, çığlık atarak duvar dibine tünedim. Başımı da eğip bacak arama gömdüm.

Kahraman’ın uykulu sesini duydum. “Hayatım, ne oluyor? Neden çığlık atıyorsun?” Başımı yavaşça bacaklarımdan kaldırdım. Etrafıma bakındığımda hâlâ uyuduğum odada olduğumu gördüm. Kahraman’ın burada ne işi vardı? Kapıyı kilitlememiş miydim?

“Korktum, burada ne işin var?” Hayretle, ‘’Korktun mu? Sen mi?’’ dedi. Evet... Ben böyle durumlarda korkmazdım. Kahraman kaşlarını şaşkınlıkla çattı. ‘’Varsayalım ki korktun. Çığlık atmak yerine bana saldırman gerekmiyor muydu?’’ Evet, kesinlikle öyle yapmam gerekiyordu. Tanrım! Benim neyim vardı? Verdiğim şu tepkiyi ikimiz de garipsemiştik. Ben... normalde böyle yapmazdım.

Kahraman, sakince onun hatırladığı olayları sıraladı. “Gece geldim. Bana sokularak uyudun. Üstümü ört dedin, örttüm. Günümün nasıl geçtiğini sordun. Kendi aramızda şakalaştık bile.” Hayır... Tüm bunları hiç ama hiç hatırlamıyordum.

Allah’ım... Bildiğin kafayı yemiştim! Sonunda tertemiz delirmiştim. “Arya?” Yüzümü Kahraman'a çevirdim. Şüpheyle, “Yeniden mi başladı?” diye sordu. Başımı anında olumsuzca salladım. “Ne? Tabii ki hayır!” Yüzümü dikkatli bir şekilde inceledi. Verdiğim tepkiye bakınca bana inanmamıştı. “Hastane işini hızlandırsam iyi olacak,” diye mırıldandı. Aklım o kadar doluydu ki cümlesine çok da odaklanamadım. Mantıklı bir açıklama bulmaya çalışıyordum.

Bu aralar yalnız kaldığım için hayali bir karakter yaratmış olabilirdim. Bana iyi davranan, benimle ilgilenen, koruyup kollayan birini... ama gördüğünüz gibi aslında o, sevgili kocamdı.

Kahraman tereddütle, “Hayatım?” diye seslendi. Anında, “Bu saatte burada ne işin var?” diye sordum.

Masum bir ses tonuyla konuşurken bana sokuldu. “Tabii ki seni özledim, Arya. Seninle uyumazsam huzursuz oluyorum.” Beni elimden tutup yavaşça kendisine çekti, sonra da yanına yatırarak sıkıca sarıldı. “Çok yoğunsun, biliyorum. Ama ben seni çok özlüyorum,” dedi fısıltıyla.

Asıl ben bu sesi biliyordum. Beni arzuladığı ses tonuydu. Elini yavaşça kalçalarıma doğru götürüp yumuşak kıvrımlarımı sıktı.

Bahane bulmalıydım. Ah! O hep gerçekçi bahaneler uydururdu ve bu konuda kesinlikle iyiydi. Ama ben hep istekli olup reddedilen taraftaydım. Resmen tersine dönmüştük.

“Kahraman, Arda Bey'le toplantım var. Çekim ekibi de erken gelecek.” Hem doğru hem de yalan bir bahane olduğundan son derece gerçekçiydi. Arda Bey'le toplantım yoktu ama dün çekim ekibindekiler erken geleceklerini söylemişlerdi.

“Hadi ama güzelim, özledim diyorum. Şimdiye üstüme atlaman gerekmiyor muydu? Hıh? Arya?” Sesinde garip bir muhtaçlık vardı. Algılayamadım. Beni kaybetmek istemiyordu ama boşanma dilekçesi mi hazırlamıştı?

Evet... Üstüne atlamam gerekiyordu, şayet eski ben olsaydım. Yani... o hâlim dilekçeyi görmeden önceydi, güzelim. Şimdiyse Kahraman’ın yüzünü bile görmek istemiyordum. İkiyüzlü, sahtekar birinden ilgi dilenecek kadar aciz değildim. Yalnızlığımla kafayı yerdim ama bu saatten sonra Kahraman’la -cık cık cık- olmazdı.

“O zaman dün gece eve gelseydin. İşlerim var, şu an bu yaptığın hiç doğru değil. Üstelik bugün enerjimin yüksek olması gerekiyor.” Sözlerim üzerine afalladı. Daha önce yüzünde hiç görmediğim tuhaf bir ifadeyle bana baktı. “Anlamadım. Sen şu anda beni mi reddediyorsun? Hep enerjini yükselttiğimi söylerdin.” Konuşurken bir yandan da eli rahat durmuyor, kıvrımlarımı okşuyordu ama bir kere iğrenmiştim. Kaç yıllık kocam olsa da dokunuşları karşısında kendimi rahatsız hissetmiştim.

İşte o an, aklımda Kahraman’ı bitirdiğimi fark ettim. Hâlbuki bebeğimizi, daha 1 buçuk ay önce tutku dolu bir gecede tohumlamamış mıydık? Belki de Kahraman’dan istediğim, onun ilgisinin yanı sıra beni çok sevecek bir bebekti. Bu durumda ikimiz de birbirimizi kullanmış mı oluyorduk?

Kapının dışından Arda Bey’in sesini duydum. Birilerine bağırıp kızıyordu. “Arda Bey gelmiş bile. Benim hazırlanmam lazım,” diyerek Kahraman’ın üstünden atlayıp hızla yataktan çıktım. Hemen ardından da banyoya girip kapıyı kapattım.

Ben banyodan çıktığımda Kahraman odada yoktu. Kıyafetlerimi giyip spor ayakkabılarımı bağladım, sonra da odadan çıktım. Zaten gün boyu çekim için kıyafet değişecek, kıyafetlere göre de makyajım yapılacaktı. O nedenle şu an ne giydiğimin bir önemi yoktu.

En alt kata indiğimde, Kahraman ve Arda Bey’in birbirlerine tuhaf tuhaf baktıklarını gördüm. Tarif etmem gerekseydi; bir taraf arosculardan diğer taraf arafcılardan biri derdim. Ahaha, şaka şaka, tamam. Sahtekar da olsa Kahraman’ı başkalarının isminin yanına koymak tuhaf olmuştu. Özellikle bizden bir parçayı, bebeğimizi, rahmimde taşıyorken...

Hafiften tebessüm ederek, “Günaydın Arda Bey.” dedim. “Gel Arya.” Yavaş olan adımlarımı ona doğru hızlandırırken Arda Bey konuşmaya devam etti. “Ekip asistanıyla şimdi konuştum. 10 dk ya burada olurlar. O sırada seninle konuşmak istiyorum. Toplantı odasına gelir misin?”

Başımı sallayıp, “Tabii ki,” dedim. Arkasına takılacakken Kahraman’ın eli beni durdurdu.

Dünyanın en iyi anlaşan çiftiymişiz gibi gülümseyerek, “Benim dünyalar güzeli karım. Sabah öpücüğümü, bir de sarılmamı ver de işe gideyim,” dedi.

Arda Bey’e baktığımda bana ne yapacağımı merak eder gibi bakıyordu. Sanırım şu anda hislerimi bilmesine gerek yoktu. Kahraman’a doğru uzanıp yanağına dudaklarımı dokundurdum. Öyle öpücük falan değildi, sadece dokundurdum.

İki saniye içimden sayıp geriye çekildim. “Hayırlı işler.” Kahraman gülümsemesini büyüttü. “Sana da hayatım,” diyerek dış kapıya yöneldi. Arda Bey’e dönünce toplantı odasına doğru ilerlemeye başladı. Eh! Yalan söyleyeyim demiştim ama içime doğmuş demek ki. Bunda da haklı çıkmıştım.

Odaya girdiğimizde Arda Bey, sağdaki koltuklardan birine oturdu. Ben de hemen karşısına oturdum. Sanırım projeksiyondan göstereceği bir şey değildi. “Sizi dinliyorum, Arda Bey.”

Hiç düşünmeden, “Arya, bir sorun mu var?” diye sordu. Bir sorun mu? Birden çok sorun vardı ama siz bana yardımcı olamazsınız, Arda Bey. Üzgünüm. Olayı işe vurarak, “Anlamadım, ne gibi bir sorun? İşlerin gidişatında mı bir sorun oldu? Ekip bir şey mi dedi? İyi anlaştık sanıyordum,” dedim.

“Hayır. Demeye çalıştığım bir derdin var gibi geldi. Dün seni bazı noktalarda durgun ve düşünceli gördüm. İş konusunda değil. Sen zaten işini çok ciddiye alıyorsun, bu yüzden zirvedesin.” Ne demeliydim? Az önce bizi Kahraman’la mutlu da görmüştü. Kocam beni, benden gizli boşamaya çalıştı mı diyecektim? Yaşadıklarım bu insanların umurunda mıydı?

Ben iki üç gündür boşanma ve dilekçe kelimelerini zihnime pelesenk etmiştim ama bu onun için hiçbir şekilde önemli değildi. Çok ufak bir ihtimal, işimle bu süreçte yeterince ilgilenemeyeceğimi düşünür, onda da iş konusunda takıntımı bildiği için bir şey demezdi.

Vurgu yaparak, “Bak işte bundan bahsediyorum,” dedi. Hafif isyânkar bir tonda, “Şimdiki gibi düşüncelere boğuluyorsun. Allah aşkına, ne düşünüyorsun?” diye sordu. Beni anlamaya çalışıyor gibiydi.

Konuyu çarpıtarak, “Dün gece sesinizi duydum. Biriyle konuşuyor gibiydiniz. Kimdi o?” diye sordum.

İlk başta afalladı. “Anlamadım. Neden bahsediyorsun? Ben dün gece yorgunluktan alt katta bayılmışım. Güvenlikten çocuklar uyandırana kadar Kahraman Bey’in geldiğini bile fark etmedim.” Yani gerçekten rüyaydı. Kahraman’ı hayalimdeki adama benzetmiştim.

O sırada kapı çaldı. Arda Bey, “Gel,” dediğinde ekip asistanı kapıdan başını uzatarak bana baktı. “Arya Hanım, biz hazırlıklara başladık. Sizi saç makyaja alabilir miyiz?” Arda Bey’e yeniden baktım. “Gidebilirsin,” der gibi başını salladı. Ben de asistanı takip etmek için ayağa kalktım.

Bebeğim, bir rüya yüzünden sen hiç hayal kırıklığına uğradın mı?

Muhtemelen daha minicik olduğundan... Hatta hiçbir uzvun oluşmadığından rüya göremiyorsun.

Yani... Hayır, yaşamadın. Hâlbuki benim tek hissettiğim ruhumdaki o garip acı oldu.

Acının kokusu olur muydu? Dün gece ben... O acının kokusunu öğrendim.

7. BÖLÜM - ARYA - ARK I

Arya ~

3 Ağustos 2023

Yine günü canım çıktıktan sonra bitirmiştim. Bugün çekim inanılmaz yorucu geçmişti. Sabah Kahraman gittikten sonra ajansa kahvaltılık setler gelmişti. Tabii ben dâhil herkes, Arda Bey sipariş verdi sanmıştık.

Kahvaltı faslının ardından beni çok seven canım kocam, Kahraman tarafından alındığını öğrenmiştik. Herkes ne kadar şanslı olduğumu dile getirip kocamı övse de, Arda Bey ve ben hâliyle tuhaf bir durumda kalmıştık. Belki de ben tuhaf hissettiğim için bana, Arda Bey de öyle hissetmiş gibi gelmişti, bilmiyorum. Zaten paydos verene kadar Arda Bey’i bir daha görmemiştim.

“Arya, eve seni benim bırakmamı ister misin?” Duyduğum sesle irkildim. Arda Bey gelmişti.

Yorgunluktan geberiyordum. Yani teklifine evet diyecektim. Ama arabam ne olacaktı? Arda Bey aklımdan geçenleri anlamış gibi, “Merak etme. Arabanı sabah bizden birilerine bıraktırırım,” dedi.

Teşekkür ederek, eşyalarımı alıp peşine takıldım. İki gün üst üste 2 ay içinde bitirmemiz gereken çekimlerin hepsini yapmıştık. Yeni iş kabul etmediğimiz sürece bayağı uzun süre elimizdekiler yetecekti.

Bebeğim, bu yoğun tempo sana zarar veriyor mu? Lütfen, bu seferlik anneni affet.

Arabaya geçtiğimde Arda Bey yeniden konuşmaya başladı. “Seni çok yoruyoruz, değil mi? Sabah haklı olarak Kahraman Bey biraz kızdı.” Ne münasebet? Kahraman hangi hakla işime karışıyordu? Eskiden olsa beni düşünüyor triplerine girerdim ama şimdi?

Asla inandırıcı olmayan bir ses tonuyla, “Sadece beni düşünüyor. Lütfen, Kahraman’ın kusuruna bakma,” dedim. “Yarın tedaviye başlıyormuşsun. Bizimkilerden duymuştum ama bu kadar yakın zamanda başlayacağınızı bilmiyordum.” Yarın tedaviye mi başlıyormuşum? Hah! Benim neden haberim yoktu? Hayır zaten hamileydim. Allah aşkına, neden tedaviye gideyim? Ne yani... Hamileliğim de mi rüyaydı? Komple sıyırdım mı ben?

Haberim varmış gibi, “Tam karar vermedim. Sadece muayene olacağım,” dedim. “Bu süreçte seni zorlamamaya çalışacağım. Biliyorsun, sen mutluysan biz de mutlu oluruz.” Ama işler aksayacak olursa eminim böyle yapıcı konuşmazdı. Bu sektörde herkes köprüyü geçene, menfaati devam edene kadar ayıya dayı diyordu. Yuh! Ben ayı mıydım? Aklıma Picard düştü. Onu özlüyordum.

Bari kendine hakaret etme, canım Arya’m. Ayı demişken bal olsa da yeseydik. Şöyle akışkan tatlı mı tatlı... Mesela çiçek balı. Ben eve varana kadar balla ilgili her türlü şeyi kafamda kurdum. Ballı kurabiye, ballı poğaça... Hatta araba dururken ballı waffle'ı düşünüyordum.

Arabadan eşyalarımı alıp indim. Yale yine el valizini ağzına kadar doldurmuştu. Evin kapısına doğru yönelirken, “İyi geceler, Arda Bey,” dedim. Kapıya bir adım kala Arda Bey arkamdan seslendi.

“Arya, anahtarı unuttun. Verebilir misin?” Tabii ya, arabanın anahtarı! “Buyurun,” diyerek çantamdan çıkarıp uzattım.

Arabaya bindiğimde anahtar yakındayken otomatik kontağı çalıştırabiliyordum. Bir keresinde sırf bu özelliği yüzünden karşıya geçene kadar anahtarın yanımda olmadığını fark etmemiştim. Marketten çıkıp arabayı çalıştırmayı deneyince anahtarın yakında olmadığıyla ilgili uyarı almıştım. Hâliyle arabayı çalıştıramamıştım. Bunun üzerine anahtarın, Efsun anneyle eve gönderdiğim ceketin cebinde kaldığını anlamıştım.

Allah'tan orada bulunan birkaç beyefendi, hızır gibi yetişip yardımcı olmuştu. Hatta biri ağzından benimle ilgili bir şeyler kaçırmış, beni takip ettiğini itiraf etmek zorunda kalmıştı.

“İyi değilsin, değil mi?” dedi Arda Bey. Gözlerimi kırpıştırıp yüzüne baktım. Şaşkınlıkla, “Ne?” diyebildim. Anahtardan benim iyiliğime nasıl gelmiştik?

“Herkesi kandırabilirsin, Arya. Ama ben seni yıllardır tanıyorum. Biz seninle tanıştığımızda evli bile değildin. Eskiden fuarlardan, işten ya da ne bileyim... Bebekten falan bahsederken gözlerinin içi gülerdi. Şimdi şu haline bak! Bir şeyler ters gidiyor.”

Beni bu kadar iyi tanıyor muydu? “Tedaviyi istemiyorum. Bu nedenle Kahraman'la aramız biraz limoni.” Dostane bir şekilde elini omzuma koyarken, “Arya,” dedi. Hemen ardından bir şeyler hatırlamış gibi aceleyle elini omzumdan çekti.

Samimi bir ifadeyle, “Benimle her şeyi konuşabilirsin. Her zaman yanında olmaya devam edeceğim. Sen benim en büyük starımsın,” dedi.

Aramızdaki farkı biraz kapattım. “O zaman Arda Bey, sizden bir şey rica edebilir miyim?” Başkasının duymasını istemiyordum. Etrafı bu yüzden kolaçan ettim. “Tabii ki, Arya. Lütfen söyle bana,” dedi.

“Yale, geçen ayın parasının bankaya yatmadığını, birkaç güne hesaplara geleceğini söylemişti. Bundan sonraki aylar, en azından sizinle yeniden konuşana kadar parayı nakit olarak hazırlar mısınız?”

Şaşırarak, “Nakit mi?” diye sordu. “Arya, o kadar yüklü miktardaki parayı sana nakit mi vereyim?" Bakışları kısa süre etrafta gezindi. “Bavula falan koymamız gerekecek.” Biliyorum, Arda Bey ama başka ne yapabilirim ki? Muhtemelen birkaç aya kalmadan nakitsiz kalacaktım. Bu yüzden şimdiden önlemimi almam gerekiyordu.

İkna olması için uğraşarak, “Anlıyorum, sizin için zor olacak ama yapabilir misiniz? Benim birkaç lüks ihtiyacım var. Siz de biliyorsunuz her yaptığım kayıtlı olduğu için, Yale ve Kahraman görebiliyor. Babamı da tanıyorsunuz. Sadece kazandığım parayı biraz keyfimce, kimseye hesap vermeden harcamak istiyorum,” dedim.

“Tamam, sen aksini söyleyene kadar öyle yapacağım. Eğer daha fazla paraya ihtiyacın varsa söyle. Bu ayın parasını da hesaplatıp ikisini birlikte nakit verebilirim. Ne dersin?” Allah derim, Arda Bey ama muhtemelen siz bundan şüphelenirsiniz.

“Hayır, o kadarına ihtiyacım yok. Zamanında nakit vermeniz yeterli. Teşekkür ederim.” Gözlerinin içine minnetle gülümsedim. Sayesinde araba ve ev için nakit parayı ayarlamıştım. Hesabımdan yüklü miktarda para çekmeyeceğimden, hem şüphelenmeyecek hem de takip edemeyeceklerdi.

“Yale’ye ne demeliyim, peki?” diye sordu. “ARK'la yapılacak yenileme sözleşmesinden sonra toplu olarak hesabıma yatıracağınızı söyleseniz?”

“Tamam, sen nasıl istiyorsan,” diyerek uzun boyunu eğip başını yüzüme yaklaştırdı. “En büyük destekçilerinden biri olarak buradayım. Lütfen bunu unutma, Arya. Ben de kardeşliğin bir üyesiyim.”

Arda Bey, arkasını dönüp arabasına gitti. Kapıya doğru adımladım. Ardından anahtarımla kapıyı açarak içeriye girdim. Muhtemelen evde bir ton iş beni bekliyordu. Ben de isterdim tabii kapımı hizmetli bir ablanın açmasını, hatta mümkünse Aynur ablanın o tatlı sesi ve anne yüreğiyle, “Arya’m geldin mi? Aç mısın? Ne istersin kuzum, hemen yapayım,” demesini... Anne sıcaklığını...

Bunun yerine kıpkırmızı olmuş Kahraman’ı görmemiş olurdum. Ups! Kıpkırmızı mı? Kahraman bana neden böyle bakıyordu? Çantamı yere bırakarak yanına doğru ilerledim.

Aşağıdan yukarıya onu süzüp, “İyi misin? Bir şey mi oldu?” diye sordum. Sabah gördüğüm Kahraman’la şu an gördüğüm Kahraman’ın alakası bile yoktu. Daha çok yıkılmış, yaşlanmış, pes etmiş gibi bir hâli vardı. İstemsizce çenemi dikleştirdiğimde bakışları anında çenemi buldu.

Hayretle, ‘’Bana nasıl böyle bakarsın!’’ diye bağırdı. ‘’Sen...’’ Yüzü şokla kasıldı. ‘’Beni aşağıdan yukarıya süzdün ve çeneni mi dikleştirdin?’’ Bu kadar şaşıracağı ne yapmıştım ki? Şu an ne alakası vardı? Bu özellikle yaptığım bir şey miydi? Açıkçası Kahraman beni benden daha iyi tanıyordu. Yani neden onu süzdüğümü ve çenemi dikleştirdiğimi bilmiyordum. Belli ki o biliyordu... Kafam daha çok karıştı.

Titreyen bir ses tonuyla, ‘’Arya, neler oluyor anlamıyorum!’’ dedi. Bana bağırılmasından ve emirler verilmesinden nefret ederdim. Bu konuda taviz verdiğim tek insanın, bu şekilde davranması daha da sinirlerimi bozmaya başlamıştı.

Gözlerinin titreştiğini görünce dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. ‘’Korkuyorum,’’ diye mırıldandı. Bu lanet yerde neler oluyordu? ‘’Asıl ben seni anlamıyorum. Ne yapmaya çalışıyorsun, Kahraman?’’ Onu dinleme!

Omuz silkti. ‘’Bana düşmanınmışım gibi bakamazsın! Ben senin öldürmen gereken hedeflerinden biri değilim!’’ Gözlerim sözlerinin anlamıyla yerinden çıkacak gibi oldu. ‘’Sen..’’ diyebildim.

Elinden güç alarak duvara tutundu. Sanki kendisini rahatlatmaya çalışıyordu. ‘’Ben senin kocanım,’’ diye mırıldandı. Bu hâli... çok garipti. Acı çekiyordu. Yıkılmış bir adam gibi gözüküyordu.

“Arya, sadece soruma doğru cevap ver.’’ Cevabın hayır olmasını umduğu titreyen ses tonundan belliydi. ‘’Başka biri mi var?” Ne!? Bu soruyu benim sormam gerekmez miydi? Beni neden boşuyorsun, başka biri mi var? Benden sıkıldın mı? Senin derdin ne?

Kahraman'ı anlamadığım için ona doğru garip bakışlar atmaya başladım. Kaşlarımı çattığım an daha da hiddetlenerek sordu. “Arya, beni aldatıyor musun? O yüzden mi böyle davranıyorsun?” Şu an zihninde tam olarak ne yaşıyorsun, Kahraman?

Sakin tutmaya çalıştığım ses tonumla, “Ne diyorsun, Kahraman? Ne aldatması? Yorgunluktan ölüyorum, tüm gün çalıştım. Sabah birlikteydik. Seni aldatıyor gibi mi gözüküyordum sana?’’ diye sordum. ‘’Üstelik tüm gün evdeyim. Yale eve geliyor. Utku'yla şirkette görüşüyoruz. Ajans dışında gittiğim doğru düzgün bir yer bile yok.’’

Bakışlarını üstümden çekmediğini görünce, ‘’Şu an beni neyle suçladığının farkında mısın?” diye sordum.

Sesim her an patlamak üzere olduğumun belirtileriyle doluydu. Kahraman'ın bunu algılayabildiğine emindim.

Sahtekarlığı yetmiyor, bir de beni onu aldatmakla mı suçluyordu? Beni... Hamile olan karısını! Gerçi hamile olduğumu bilmiyordu, bilmesin de zaten. Ha dur, unuttum!

Tam Kahraman konuşacakken izin vermeyip, “Yarın doktordan randevu aldığını neden bana söylemedin? Tüp bebek tedavim konusunda neden el alemden bilgi alıyorum ben? Tedaviyi... onca ağrıyı, iğneyi, muayeneyi onlar mı yaşayacak? Ha, dur! Yoksa bebeği doğuracak olan sen mi yaşayacaksın?” dedim.

Ona kızgın olduğum bariz bir şekilde belliydi. Sözlerime inanamıyormuş gibi irkildi. “Arda mıydı, yani?” Arda söyledi, başka kim söyleyecek? Başka kiminle konuşmuştu? Yale'yle mi? Maşallah! Benim dışımda herkesin yarın tedavi için hastaneye gideceğimden haberi vardı.

Sadece, “Evet,” diyebildim. Tek bir kelimemle Kahraman'ın dünyasının başına yıkıldığını gördüm. “Bunu bana nasıl yaparsın? Gece geldiğimde Arda da oradaydı. Kapının kilitli olduğu gördüğüm an anlamalıydım,” dedi. Nasıl yani? Kapı kilitli miymiş?

“Ne?” dedim istemsizce. Kahraman’ın yüzü bembeyaz olmuştu. “Onunla yattın değil mi? Arda'yla? O yüzden kapı kilitliydi. Yoksa ben güvenliği çağırıp yedek anahtar istediğimde uyanırdın. Kapının önünde hâliyle gürültü oldu. Sen çıt sesine bile hazır ola geçersin. Nasıl duymamış olabilirsin ki? Aptalın tekiyim!’’ Şokla onu dinliyordum. Kendinden emin bir şekilde, ‘’Aşağıya inip güvenlikle kavga ettiğimde odanın anahtarını anca alabildim. Onda da aşağıya koştura koştura Arda indi. Koynundan çıkarıp yanıma mı gönderdin?” diye sordu.

Arda ve ben mi? Ne alaka? Şok içinde birkaç saniye Kahraman'ın yüzüne baktım. Boşanacağı kadını mı kıskanıyordu? Her şey çok fazla şüpheliydi.

Hayretle, “Şu an ne dediğini bilmiyorsun. Böyle bir şeyi asla yapmam ben,” dedim.

“Haklısın. Ajans dışındaki yerlere çok nadir gidiyorsun. Onda da zaten birlikte gidiyoruz. Ajansa misafir odalarını bu yüzden mi yaptırdı, Arda Bey’in?’’

Kahraman'ın her kelimesinde bir şeyler içimden kopup gitmeye başladı. ‘’Bu yüzden benimle birlikte olmadın, değil mi? Yoksa sana ilgi gösterdiğimde dibin düşüyor kızım senin! Ben nasıl azgın olduğunu bilmiyor muyum? Yetemiyor muyum sana? Arda mı tatmin ediyor?’’ Öldür onu! O seni hak etmiyor.

Parmaklarını saçlarının içinden sertçe geçirdi. Sonra da kafasını kaldırıp sinirle bana baktı. ‘’Kaç gündür bana bozuk atmanın nedeni bu, değil mi? Belki de o heriften hamile kalıp senin diye yutturacaktın!” Allah yarattı, demedim. Yüzüne orantısız bir güçle tokadı geçirdim. Osmanlı tokadı da neymiş? Gelsinler de sol elimden öğrensinler!

Kahraman, bu hareketimi hiç beklemiyor olacak ki sus pus kaldı. Zamanında arkasına saklandığı kadın, artık onu koruyamazdı çünkü Kahraman, o kadını karşısına almıştı. Çantamı yerden alıp, dış kapıyı açarak hırsla dışarı çıktım.

Ne halin varsa gör! Asla karşında ezilip büzülmeyeceğim. BİTTİ! Aldatmışım ha... Bebek başkasından demek... Laflarını sana tek tek yedireceğim, Kahraman. Ayaklarıma kapanacaksın ama nafile... Bu saatten sonra ne bana... ne de bebeğime yaklaşmayacaksın!

Bahçenin yarısına kadar ilerledim. Park yerine yönelirken, bir yandan da çantamdaki araba anahtarını aramaya başladım. Sonra park yerinde arabamı bulamayınca yolun ortasında kalakaldım.

Ah, salak kafam! Sanki araba burada mıydı? Onu ajansta bırakmıştım. Hayır, anahtarı yanımda olsa taksiyle ajansa geçer, arabaya binip yoluma devam ederdim. Şimdi ne yapacaktım?

Telefonumdan saati kontrol ettim. Çoktan akşam 11’i geçmişti. Telefonuma parmağımı okutup Buğra’yı aradım. Birkaç defa çaldı ama açan olmadı. O sırada yavaş yavaş sitenin çıkışına doğru ilerledim. Güvenlik görevlileri etrafta dolanıyordu.

İçlerinden tanıdık gelen biri, “Arya Hanım, yardıma ihtiyacınız var mı?” diye sordu. “Sadece taksi lazım da... Şimdi kulübenin oradan çağıracağım.” Cevabım üzerine görevliler kendi aralarında bakıştılar. En genç olanı, “İsterseniz gideceğiniz yere ben bırakayım sizi. Saat geç oldu,” dedi. Bu adam bana, diğer güvenlik görevlilerinden daha tanıdık geliyordu. Ona güvendim. Gerçekten... gerçek anlamda ona güvendim! Bu ara neyim vardı benim? Böyle bir şey nasıl olabilirdi? Gerçi... Burada çalışıyordu daha önce onu görmüş olmam muhtemeldi ama sanki... Başka bir yerde daha konuşmuştuk. Ses tonu tanıdıktı. Onu rüyalarımda mı görmüştüm? Başımı iki tarafa salladım. Herhalde sürekli sitenin içinde gezindikleri için dejavu yaşıyordum.

Sorusunu yeniledi. “Arya Hanım... Sizi bırakmamın mahsuru var mı?” Ne münasebet canım! Güvenlik görevlisi beni neden bir yere bıraksın? “Gerek yok, teşekkür ederim.” Adımlarımı hızlandırarak kulübeye ilerledim. Sitenin dışına yakın bir yerde, daha önce indirdiğim uygulamadan taksi çağırdım. Keşke yanımda şapkam olsaydı. Eğer birileri tarafından tanınırsam anında fotoğraflanacağımı biliyordum. İşim gücüm yokmuş gibi bir de magazinle uğraşacaktım... Of! Hiç istemiyordum.

Bakışlarım ıssız yolda gezindi. Şimdi hiç tanımadığım biriyle aynı taksinin içinde olacaktım. Boynumu gergince kaşıdım. Başkasının kullandığı arabalara binmeyi sevmiyordum. Açıkçası taksi gibi şeylere binerken kendimi güvende hissetmiyordum. Gözlerimi kendi kendime devirdim. Biz kadınlar ne zaman kendimizi güvende hissetmiştik ki?

Böyle kendimi güvensiz hissettiğim anlarda, ''Ne olur ne olmaz,'' diye düşünüp Kahraman'a plakayı mesaj atardım. Şu anda K harfine karşı çok soğuktum. K harfine bile lanet olsun! Neyse... Harfin ne suçu vardı?

Bakışlarım telefonumun ekranını buldu. Acaba bu saatte ballı waffle bulabilir miyim? Uygulamadan bildirim geldi. Sonunda taksinin biri beni almayı kabul etmişti. 34 KAN 694... Plakayı okuyunca gülümsedim. Bir harf ile kurtulmuştu yoksa taksiyi iptal edip başka bir tane çağırırdım.

Yanımdaki kulübeden uzun boylu, iri yarı bir adam çıktı. Bir anda elindeki şapkayı bana doğru uzattı. “Arya Hanım, başka bir şey lazım mı?” Bu sitenin tüm güvenlik görevlileri beni tanıyor muydu? Hem... Şapkaya ihtiyacım olduğunu nereden anlamıştı? Bakışlarım şapka ve adam arasında gidip geldi.

Gerçekten şapkaya ihtiyacım vardı. “Teşekkür ederim. Bu yeterli,” diyerek şapkayı ondan sol elimle aldım. Bu saatte şapka takıyor olmam, taksicinin gözünde beni şüpheli duruma düşürür müydü? Sarı renk bir arabanın buraya doğru yaklaştığını gördüm. Elimdeki şapkayı hemen başıma yerleştirdim. Bakışlarım plakada gezindi. Evet bu, uygulamadan çağırdığım taksiydi. Önümde yavaşlayarak durdu.

Taksinin kapısını benim için güvenlik görevlisi açtı. Görünüşü iri yarıydı ama kesinlikle nazik birine benziyordu. Ben koltuğa yayılırken, güvenlik görevlisi ve taksicinin birbirlerine kafa salladığını gördüm. Şüphe... Bir şeyler mi dönüyordu? Bakışlarım taksinin içinde gezindi.

Yavaştan yola koyulunca, “Tanışıyor muydunuz?” diye sordum. Benden bir hayli büyük taksici, “Sürekli buradan müşteri alırım, abla,” dedi. ''Abla,'' derken biraz takılmıştı. Daha çok ne söyleyeceğini şaşırmış gibiydi.

Haklı olarak, “Nereye gidiyoruz?” diye sordu. Sahi... Şimdi ben nereye gidecektim?

Derin bir nefes alıp verdim. Annemlere mi gitmeliydim? Ay saçmalama! Zaten Buğra telefonumu açmamıştı. Bakışlarım camın diğer tarafında gezindi. Hava soğuk değildi. Belki açık havada oturmak iyi gelirdi. Kafe tarzı bir yere de gidebilirdim. Yüzümü buruşturdum. Şimdi kesin beni orada tanırlardı. Ağlayacak gibi hissediyordum. Eğer o hâlimi biri çekip sosyal medyada yayınlarsa kesin ülkenin gündemine otururdum. Kaldı ki, nerede olduğumdan Kahraman’ın anında haberi olurdu. Ajansa geri mi dönmeliydim? Ah, hayır! Kahraman söyledi ya, ajansta kaldığım odanın kapısı kilitliymiş. Neyse... Onu sonra düşünecektim yoksa başım ağrıdan patlayacaktı!

Of... Zaten bu kadar şeyi aynı anda nasıl düşünebilirdim ki? Ben de insandım, yahu!

Taksiciye döndüm. “Beni 5 yıldızlı bir otele bırakabilir misiniz?” Başını hızla salladı. Sanki nereye gideceğimi önceden biliyormuşcasına taksiyi sürmeye devam etti. ''5 yıldızlı,'' diye özellikle belirtmiştim. Güvenli, konforlu ve tanınan bir yer olması önemliydi.

Bedenimde bazı noktaların sızladığını fark edince yorulduğumu anladım. Artık iki canlıydım, her şeye ekstra dikkat etmeliydim. Bir anda kalbime yerleşen bir ağırlık hissettim, vicdan azabı çekiyordum. Bu yükün nedeni, bebeğim için ultrason randevusu almamış olmamdan kaynaklanıyordu. Hamileliğimde ters giden bir şeyler varsa... İç çektim. Gerçekten kapsamlı bir muayeneden geçmem gerekiyordu. Kan tahlili yaptırıp vitaminler kullanmalıydım.

Yıllarca onu hasretle beklediğim hâlde sorumsuz bir anne olmuştum. Hep bu anları hayal etmiştim ama şimdi... Ellerimi ovuşturdum. Yakın zamanda doktora gidersem dikkat çekerdim ama bir yolunu bulmalıydım. Doktor, ''Her şeye dikkat etmelisin,'' demişti. Buna rağmen ben, kaç gündür yoğun bir tempoyla çalışıyordum. Belki de bebeğime zarar veriyordum. Hem... Hamileler için stres ve üzüntü de kötüydü. Parmaklarım karnımı buldu. Son beş günde o kadar çok şey yaşamıştım ki...

Hayır, anneciğim. Sakın üzüldüğümü düşünme. Tamam başıma gelmeyen kalmadı ama inan ben... Sen benimle olduğun için çok mutluyum. Sen beni koşulsuz şartsız seveceksin, biliyorum. Ben de yanında olup seni her şeyden koruyacağım. Senden tek istediğim sağlıklı olman, bebeğim. Lütfen bana sıkı sıkı tutun.

Taksinin otelin önüne yaklaştığını gördüm. Biraz daha ilerleyince araba durdu. Cüzdanımdan çıkardığım parayı, taksimetrede yazan tutardan fazla olacak şekilde taksiciye uzattım. Ardından çantamı ve eşyalarımı alıp taksiden indim. Birkaç saniye bakışlarım el valizimde gezindi. Bunu evden çıkarken almış mıydım? Hiç hatırlamıyordum. Kahraman’la kavga ederken Yale'nin hazırladığı el valizimi yere bırakmamış mıydım? Başımı hafifçe yana eğdim. Yaptıklarımı gözden geçirdim. Evden çıkarken sadece çantayı alıp çıktığıma emindim. Peki şapkayı neden sol elimle almıştım? Kahraman'a tokadı da sol elimle atmıştım. Ah! Sağ elimde başından beri valiz vardı. Demek ki o yüzden taksici, otele gitmek istediğimi söylediğimde bunu tahmin etmiş gibi gözüküyordu. İç çektim. Sadece yorgundum...

Otele doğru ilerleyince, birkaç görevli beni görüp aceleyle yanıma geldi. İçlerinden biri saygılı bir şekilde, ''Hoş geldiniz, efendim,'' dedi. Diğeri hemen el valizime uzandı. Kaşlarım çatıldı. Bu karşılama biraz abartılı gelmişti. Benim otellerimden biriydi de benim bundan haberim mi yoktu? Çantamı da almak isteyince başımı olumsuz anlamda salladım. Çantamı veremezdim çünkü kayıt için kimliğim gerekiyordu. Bakışlarım otel görevlilerinde gezindi, sonra da otelin çevresinde... Bugün gerçekten iyi değildim. Paranoyaklığım yine devredeydi, kurdukça kuruyordum. Sonuçta bu adamların görevi buydu. Gelen misafiri karşılamakla yükümlüydüler.

Otele girip resepsiyona yöneldim. Güler yüzlü bir çalışan, “Hoş geldiniz, randevunuz var mıydı?” diye sordu. “Hayır yok. Boş odanız kaldı mı?” Bu sezonda otelin bulunduğu civarda boş oda bulmak zordu. “Ne kadar kalacaksınız?” Hiç bilmiyordum ki... Otelde ne kadar kalmalıydım? Buğra’ya ulaşabilseydim ne kadar kalmam gerektiğini bilirdim. İlk aklıma geleni söyledim. “3 gün kalacağım.”

Zaten 2 gün sonra ARK'la toplantımız vardı. Holding binaları buraya yürüme mesafesindeydi. En azından toplantı gününe kadar burada kalabilirdim. Sonrasına da artık sonra bakacaktım. Hem... Belki ablama giderdim. Duygusal olarak çok da iyi durumda olduğum söylenemezdi. Beni seven birinin varlığına ihtiyacım vardı. Bana sıkı sıkı sarılacak birini yanımda istiyordum. Bir daha o kişinin Kahraman olamayacağı gerçeği, ruhuma keskin bir bıçak gibi saplandı. İlk defa çok... çok yalnız hissettim. Şimdi ben... bundan sonra ne yapacağım?

Görevli kadın asansörlere doğru ilerlerken, “Arya Hanım, size odanıza kadar eşlik edeceğim. Lütfen buradan buyurun,” dedi. Kadını arkasından takip ettim. El valizimi taşıyan da bizi takip etmeye başladı.

Adımı bilen kadın görevliyi süzdüm. Acaba beni tanıyor muydu? Şapkaya rağmen yüzümü görebilmiş miydi? Hayır... İsmimi kimliğimden gördü, diyeceğim ama kimliğimi de vermedim ki... Bunlar neye göre otel kaydımı açtılar? Yıllar sonra ilk defa bu kadar tetiklenmiştim. Odağım tamamen etrafımdaydı. Rüzgarın esintisine bile pür dikkat kesilmiştim.

Kadın olan görevli konuştu. “Odanız burası, efendim.” Odaya girip kartı yerine taktım. Odanın ışıkları birer birer açıldı. Kadın, “Başka istediğiniz bir şey var mı?” diye sordu. “Oda servisinde ballı waffle var mı?”

Kadın yüzüme, ''Ciddi mi bu?'' diyen bir bakış attı. Hemen ardından sağındaki adamla göz göze geldi. Bir şeyler konusunda gözleriyle anlaştılar. Erkek görevli bana dönüp, “Tatlılarımız arasında waffle yok ama eğer isterseniz, çevredeki yerleri aratıp var mı diye sordururum,” dedi. Ah! Yok muydu? “Sağ olun, o kadar uğraşmanıza gerek yok.”

Onlar gidince kapıyı kapattım. Bakışlarım odada gezindi. Girişte oturma bölümü, yanında bar tabureleriyle dizayn edilmiş bir alan vardı. Biraz ilerlediğimde makyaj masasını ve solunda bulunan yuvarlak bembeyaz yatağı gördüm. Üstünde de yine yuvarlak, yatak boyutlarında tek parça beyaz aydınlatma vardı. Yatağın karşısındaki büyük televizyon ve onun altında mini şömine göz dolduruyordu. Sanırım sadece elektrikliydi, görsel amaçla konulmuştu. Televizyonun sağında ve solunda geniş açıklıklar vardı. Arkasına baktığımda jakuziyi gördüm. Boyutu iki kişi için idealdi. Tabii ben tek kişiydim. Ay, yok! İki kişiydim. Üzgünüm bebeğim, bir an seni unuttum. Demeye çalıştığım jakuzi iki insan içindi. Off! Tabii ki sen de insansın, yani bebek olduğun için öyle söyledim.

Her neyse! Jakuziye basamaklı mermerlerle çıkılıyordu. Sağ tarafında boydan cam, sol tarafında banyo olduğunu tahmin ettiğim bir kapı vardı. Girişte makyaj masasının karşısında da tuvalet vardı. Banyoya girdiğimde yeniden büyük bir küvet, ayakta duş almak için duşakabin, tuvalet ve lavabo bulunuyordu. Banyosu biraz ufak mıydı? Çünkü tek lavabo vardı. Burada çiftler yüzünü nasıl yıkıyordu?

Oda rahat gözüküyordu. Zaten sadece 3 gün kalacaktım. İtiraf etmem gerekiyordu ki yatağa tam anlamıyla bayılmıştım! Üniversite okurken yuvarlak bir yatak almak istemiştim ama 2+1 rezidans dairede kalıyordum. O nedenle evime uygun değildi. Bu yatak için burası gibi geniş bir oda gerekiyordu. Eğer yatağın ayakucu pencereye bakarsa uyandığımda güzel bir manzara görürdüm. Belki de yeni evimi bu şekilde dizayn etmeliydim.

Banyoya yöneldim. Kısa bir duş aldım. Bedenimin yorgunluğu kendisini vücudumdaki sızlamalarla belli ediyordu. Duştan çıkınca el valizimin yanına gittim. Dün gece ajansta giydiğim geceliği içinden bulup çıkarım. Diş macunumu, banyodaki jelatinli diş fırçasıyla birlikte kullandım. Benim için rutinler önemliydi. Bunları yapmazsam asla uyuyamazdım. Son olarak roll-on sürdüm, saçlarımı tarayıp hafiften kuruttum. Saçlarım yine ıslaktı ama rahatsız edecek kadar değildi.

Kapının yanındaki siyah panelden odanın kapısını kilitleyip, bir de rahatsız etmeyin yazan butona tıkladım. Salsınlar beni saatlerce uyuyacağım!

Sabah gün ışığına uyanmamak için karartma perdeleri ayarladım. Işıkları kapatınca oda zifiri karanlığa gömüldü, ay ışığı bile perdelerden geçip odanın içine sızmadı. Güzel...

Işıkları yeniden açtım, şömineye ilerleyip kumandasını elime aldım. Şömineyi açınca aynı zamanda ses de çıkardığını fark ettim. Yanmayan odunların çıtırtı sesleri...

Yüzümü istemsiz buruşturdum. Görüntü iyiydi ama bu çıtırtı sesleri sabah beni uyandırırdı. Kumandasından birkaç saat sonra kendiliğinden kapanması için şömineyi ayarladım.

Bedenime sardığım havluyu çıkarıp yatağın üstündeki geceliğe yöneldim. Önünde durunca bir süre ona baktım. ''Bir gece giydim. Ertesi gece yeniden giyemem,'' diyen düşüncelerim yoktu. Yine de bu geceliği giymek istemediğime karar verdim. Dün gece ne olduğunu anlamadığım olay, bir de sabah Kahraman'la yaşadıklarım yüzünden... Derin bir nefes alıp verdim. Üzgünüm. Senden soğudum, güzel geceliğim.

Makyaj aynasının önündeki puf gözüme takıldı. Geceliği alıp pufun üstüne bıraktım. Sonra da çıplak bir şekilde yatağa girdim. Zaten oda sıcacıktı. Parmaklarım yatağın yanındaki ışık düğmelerini buldu. Teker teker hepsini kapattım. Odanın zifiri karanlığını şömine ışığının dalgaları kırıyordu. Yatağa uzanarak gözlerimi kapattım.

Arya, rahatla ve uyu!

Arya - ARK - Arya Reis Kandemir - ARK Evreni - Kalender Kandemir
8. BÖLÜM - ARYA - ARK I

Arya ~

4 Ağustos 2023

Uykumun en güzel anlarında yine o kokuyu aldım. Jagler gibiydi ama sanki biraz da farklı gibiydi. Koklayalı uzun zaman olmuştu, karıştırıyor olabilir miydim?

Yarın gidip mağazaları gezip, o parfümü bulup koklayacaktım. Zaten çok sıcak! Odanın derecesini bu kadar artırmış mıydım? Tek hamlede yorganı da bacak arama çekip, solumdan sağıma döndüm.

Derin bir nefes sesi miydi o? Uykum hızla bölündü. Gözlerimi açtığımda etrafın hala zifiri karanlık olduğunu gördüm. Şöminenin ışığı sönünce her taraf karanlığa gömülmüştü.

Şöyle bir kafamı çevirmeden gözlerimle sağdan sola süzdüm ama kimse yoktu. Yine rüya görüyordum... Popom açıkta çıplak yatarsam olacağı buydu zaten!

Bir süre bekledikten sonra uyumaya devam ettim. Uykuya dalmıştım ki sağ tarafta bir ağırlık hissettim. Yatağım çöktü. Evet dostlar... Sanırım rüyaya tüm hızıyla devam ediyoruz. Kapıyı kilitlediğime emindim, sonuçta. Az önce de süzmüştüm. Odada bir hareketlilik yoktu. Bu, yüzde yüz rüyadayız demek oluyordu. Hani o rüya gördüğünü fark ettiğin ve rüyanı yönetmeye çalıştığın zamanlar olur ya... Tam o rüyanın içindeydim. Belki... Hayallerimin erkeği de benimle birlikte olmak isterdi.

“Ama bu rüya sandığım gece... Hayatımın en gerçek gecesine dönüşecekti.”

Devamını okumak istersen hemen satın al 👇 Kısa süreliğine yalnızca 49 TL!


+21 içeriklere erişebilmek için üye olurken doğum tarihini, doğru ve gerçeğe uygun girdiğine emin ol!

Aklınıza takılan her soru için buradayız!

Sayfanın/uygulamanın sağ alt köşesinde sohbet bölümünden bize ulaşabilirsin...

Hikâyenin Konusu Nedir?

Geçmişinden kaçarak sakin ve rutin bir hayat yaşamak isteyen, yayıncı Arya Reis;

Türkiye'nin köklü ve varlıklı ailelerinden birine mensup, iş adamı ve mafya Kalender Kandemir ile tanışır.


Senin için ARK Evreninin kapıları sonuna kadar açıldı. Yeni bir dünyaya hoş geldin!


Arya ve Kalender'in tutku, aşk, macera ve ihtiras dolu gizemli ilişkilerine tanık olmak için bu kitabı kesinlikle okumalısın.


Uyarılar:

• Yaş doğrulamanıza göre size uygun bölümler tanımlanmaktadır.

• Çarpık ilişkiler, entrika, ölüm, şiddet, psikolojik rahatsızlıklar içerir.

• Tetikleyici bölümler vardır, hassas ruhlar için önerilmez!

Kelime Sayısı Kaç?

90000+ kelimedir. Basılı 350-400 sayfa kitaba eşittir.

Siteniz Güvenilir mi? Ödeme Altyapınız Nedir?

Ruyam Books, güvenli ödeme altyapısıyla tanınan PAYTR ile çalışmaktadır. Ödeme hizmetleri alanında 15 yılı aşkın tecrübesi bulunan PAYTR, 140 binden fazla işletmeye farklı ödeme çözümleri sunmaktadır.


Ödemeleriniz sırasında girdiğiniz hiçbir kart bilginiz bizimle paylaşılmamaktadır.


PAYTR, Güvenli Ödeme Altyapısı T.C. Merkez Bankası lisanslı bir ödeme kuruluşudur. Yüksek güvenlikli ödeme altyapısıyla sürdürülebilir ödeme deneyimi yaşatır. PayTR’la tüm ödemeleriniz 7/24 güvende!


- PCI-DSS sertifikası

- SSL sertifikalı ödeme sayfaları

- 3D Secure

- Riskli ödemeler için 3DS Doğrulama

- Tier III Veri Merkezi

- Felaket Önleme Merkezi (Aktif/Pasif)

- Yedekli donanım, erişim ve sistem altyapısı

Hikâyelerde Smut İçeren Bölümler Var mı?

Bazı hikâyelerde bulunmaktadır. Kayıt olduğunuz sırada belirttiğiniz doğum tarihiniz üzerinden size uygun bölümler kullanımınıza açılmaktadır. Eğer 21 yaş ve üzerinde bir okursanız, satın aldığınız hikâyede smut olduğu belirtilmişse, okumanız için bölümler otomatik olarak hesabınız için aktifleşecektir. YAŞ DOĞRULAMA BEYANI

Neden Bu Kadar Ucuz?

Tanıtım süresince hikâyelerimiz kısa süreliğine indirimli!


Tamamen dijital içerik olduğu için kargo maliyeti yok. Bu avantajı, yasal sınırlar içinde ve rekabeti gözeterek seninle paylaşmak istedik.


Belirlediğimiz tanıtım fiyatına tüm komisyonlar ve vergiler dâhildir.

Fiziksel Satış mı?

Hayır, fiziksel bir gönderim yapılmamaktadır. Satın aldığınız hikâyeleri, üyeliğinizle uygulamamızdan ya da web sitemizden okuyabilirsiniz.

Seri Hikâyeler mi?

ARK Evreni adı altında dört üçleme hikâye yayınlanmaktadır. Mehtap üçlemesi, ARK üçlemesi, Venüs üçlemesi ve Arven üçlemesi olmak üzere toplam 16 hikâye bulunmaktadır. Üçlemeler, bağımsız olarak okunabilir. Ortak karakterlere ve geniş bir olay örgüsüne sahiptir.

Diğer platformlarda var mı?

Wattpad üzerinde 1.7 milyondan fazla okunma aldı. Inkspired, Çizgi Studio ve Dreame uygulamalarında yayınlandı. Binlerce okuyucunun beğenisini kazandı. Şu an ruyambooks üzerinden yayınlanmaktadır.

İleride Basılı Kitap Olacak mı?

Basılı/fiziksel kitap olması için elimizden geleni yapıyoruz. Her satın alımınızda ve emeğimize verdiğiniz desteklerle, bu amacımıza emin adımlarla yürüyoruz. Destekleriniz için teşekkür ederiz. Lütfen hikâyelerimizi okuduktan sonra sosyal medya hesaplarınızdan paylaşmayı, arkadaşlarına konusundan bahsetmeyi unutmayın.

Çocuğum İçin Hikâyeleri Satın Alabilir miyim?

Hikâyelerin detay sayfalarında gerekli uyarılar yer almaktadır. Elbette satın aldığınız içeriği denetlemek, ebeveyn olduğunuz için sizin sorumluluğunuzdadır. Ancak Ruyam Books olarak biz, çocukların hatta 21 yaşına kadar olan yetişkinlerin dahi smut/cinsel içerik bulunan bölümlere erişimini kısıtlamış bulunmaktayız.

Eğer sitemize üye olurken, okuyucunun/çocuğunuzun/hesap sahibinin doğum tarihini doğru ve gerçeğe uygun seçerseniz smut/cinsel içerik bulunan bölümlere, 21 yaş altındaki hiçbir kullanıcı erişemez. Web sitemizdeki kuralları çiğnemek adına yanlış girilen doğum günü tarihlerinden Ruyam Books sorumluluk kabul etmemektedir. Okuyunuz: YAŞ DOĞRULAMA BEYANI

~ 🪞 ~ ✨ ~ 🪞 ~ ✨ ~🪞 ~

MEHTAP - ARYA - VENÜS - ARVEN

SERİNİN İKİNCİ ÜÇLEMESİNDESİNİZ!

Kitaplarım bağımsız olarak okunabilir ama ortak karakterlere ve geniş olay örgüsüne sahiptir.

Bu kitap, ARK Evreni adı altında yayınlanmaktadır.

Benzer Ürünler

bottom of page