top of page

[+21] 07. BÖLÜM - BAŞKA BİRİ Mİ VAR? - ARK I

Güncelleme tarihi: 6 Eki

Arya, Reis, Kandemir, ARK, Birinci Hikaye, ARK Evreni, Ruyam, Yazar Ruyam,

Arya ~ 3 Ağustos 2023

Yine günü canım çıktıktan sonra bitirmiştim. Bugün çekim inanılmaz yorucu geçmişti. Sabah Kahraman gittikten sonra ajansa kahvaltılık setler gelmişti. Tabii ben dâhil herkes, Arda Bey sipariş verdi sanmıştık.

Kahvaltı faslının ardından beni çok seven canım kocam, Kahraman tarafından alındığını öğrenmiştik. Herkes ne kadar şanslı olduğumu dile getirip kocamı övse de, Arda Bey ve ben hâliyle tuhaf bir durumda kalmıştık. Belki de ben tuhaf hissettiğim için bana, Arda Bey de öyle hissetmiş gibi gelmişti, bilmiyorum. Zaten paydos verene kadar Arda Bey’i bir daha görmemiştim.

“Arya, eve seni benim bırakmamı ister misin?” Duyduğum sesle irkildim. Arda Bey gelmişti.

Yorgunluktan geberiyordum. Yani teklifine evet diyecektim. Ama arabam ne olacaktı? Arda Bey aklımdan geçenleri anlamış gibi, “Merak etme. Arabanı sabah bizden birilerine bıraktırırım,” dedi.

Teşekkür ederek, eşyalarımı alıp peşine takıldım. İki gün üst üste 2 ay içinde bitirmemiz gereken çekimlerin hepsini yapmıştık. Yeni iş kabul etmediğimiz sürece bayağı uzun süre elimizdekiler yetecekti.

Bebeğim, bu yoğun tempo sana zarar veriyor mu? Lütfen, bu seferlik anneni affet.

Arabaya geçtiğimde Arda Bey yeniden konuşmaya başladı. “Seni çok yoruyoruz, değil mi? Sabah haklı olarak Kahraman Bey biraz kızdı.” Ne münasebet? Kahraman hangi hakla işime karışıyordu? Eskiden olsa beni düşünüyor triplerine girerdim ama şimdi?

Asla inandırıcı olmayan bir ses tonuyla, “Sadece beni düşünüyor. Lütfen, Kahraman’ın kusuruna bakma,” dedim. “Yarın tedaviye başlıyormuşsun. Bizimkilerden duymuştum ama bu kadar yakın zamanda başlayacağınızı bilmiyordum.” Yarın tedaviye mi başlıyormuşum? Hah! Benim neden haberim yoktu? Hayır zaten hamileydim. Allah aşkına, neden tedaviye gideyim? Ne yani... Hamileliğim de mi rüyaydı? Komple sıyırdım mı ben?

Haberim varmış gibi, “Tam karar vermedim. Sadece muayene olacağım,” dedim. “Bu süreçte seni zorlamamaya çalışacağım. Biliyorsun, sen mutluysan biz de mutlu oluruz.” Ama işler aksayacak olursa eminim böyle yapıcı konuşmazdı. Bu sektörde herkes köprüyü geçene, menfaati devam edene kadar ayıya dayı diyordu. Yuh! Ben ayı mıydım? Aklıma Picard düştü. Onu özlüyordum.

Bari kendine hakaret etme, canım Arya’m. Ayı demişken bal olsa da yeseydik. Şöyle akışkan tatlı mı tatlı... Mesela çiçek balı. Ben eve varana kadar balla ilgili her türlü şeyi kafamda kurdum. Ballı kurabiye, ballı poğaça... Hatta araba dururken ballı waffle'ı düşünüyordum.

Arabadan eşyalarımı alıp indim. Yale yine el valizini ağzına kadar doldurmuştu. Evin kapısına doğru yönelirken, “İyi geceler, Arda Bey,” dedim. Kapıya bir adım kala Arda Bey arkamdan seslendi.

“Arya, anahtarı unuttun. Verebilir misin?” Tabii ya, arabanın anahtarı! “Buyurun,” diyerek çantamdan çıkarıp uzattım.

Arabaya bindiğimde anahtar yakındayken otomatik kontağı çalıştırabiliyordum. Bir keresinde sırf bu özelliği yüzünden karşıya geçene kadar anahtarın yanımda olmadığını fark etmemiştim. Marketten çıkıp arabayı çalıştırmayı deneyince anahtarın yakında olmadığıyla ilgili uyarı almıştım. Hâliyle arabayı çalıştıramamıştım. Bunun üzerine anahtarın, Efsun anneyle eve gönderdiğim ceketin cebinde kaldığını anlamıştım.

Allah'tan orada bulunan birkaç beyefendi, hızır gibi yetişip yardımcı olmuştu. Hatta biri ağzından benimle ilgili bir şeyler kaçırmış, beni takip ettiğini itiraf etmek zorunda kalmıştı.

“İyi değilsin, değil mi?” dedi Arda Bey. Gözlerimi kırpıştırıp yüzüne baktım. Şaşkınlıkla, “Ne?” diyebildim. Anahtardan benim iyiliğime nasıl gelmiştik?

“Herkesi kandırabilirsin, Arya. Ama ben seni yıllardır tanıyorum. Biz seninle tanıştığımızda evli bile değildin. Eskiden fuarlardan, işten ya da ne bileyim... Bebekten falan bahsederken gözlerinin içi gülerdi. Şimdi şu haline bak! Bir şeyler ters gidiyor.”

Beni bu kadar iyi tanıyor muydu? “Tedaviyi istemiyorum. Bu nedenle Kahraman'la aramız biraz limoni.” Dostane bir şekilde elini omzuma koyarken, “Arya,” dedi. Hemen ardından bir şeyler hatırlamış gibi aceleyle elini omzumdan çekti.

Samimi bir ifadeyle, “Benimle her şeyi konuşabilirsin. Her zaman yanında olmaya devam edeceğim. Sen benim en büyük starımsın,” dedi.

Aramızdaki farkı biraz kapattım. “O zaman Arda Bey, sizden bir şey rica edebilir miyim?” Başkasının duymasını istemiyordum. Etrafı bu yüzden kolaçan ettim. “Tabii ki, Arya. Lütfen söyle bana,” dedi.

“Yale, geçen ayın parasının bankaya yatmadığını, birkaç güne hesaplara geleceğini söylemişti. Bundan sonraki aylar, en azından sizinle yeniden konuşana kadar parayı nakit olarak hazırlar mısınız?”

Şaşırarak, “Nakit mi?” diye sordu. “Arya, o kadar yüklü miktardaki parayı sana nakit mi vereyim?" Bakışları kısa süre etrafta gezindi. “Bavula falan koymamız gerekecek.” Biliyorum, Arda Bey ama başka ne yapabilirim ki? Muhtemelen birkaç aya kalmadan nakitsiz kalacaktım. Bu yüzden şimdiden önlemimi almam gerekiyordu.

İkna olması için uğraşarak, “Anlıyorum, sizin için zor olacak ama yapabilir misiniz? Benim birkaç lüks ihtiyacım var. Siz de biliyorsunuz her yaptığım kayıtlı olduğu için, Yale ve Kahraman görebiliyor. Babamı da tanıyorsunuz. Sadece kazandığım parayı biraz keyfimce, kimseye hesap vermeden harcamak istiyorum,” dedim.

“Tamam, sen aksini söyleyene kadar öyle yapacağım. Eğer daha fazla paraya ihtiyacın varsa söyle. Bu ayın parasını da hesaplatıp ikisini birlikte nakit verebilirim. Ne dersin?” Allah derim, Arda Bey ama muhtemelen siz bundan şüphelenirsiniz.

“Hayır, o kadarına ihtiyacım yok. Zamanında nakit vermeniz yeterli. Teşekkür ederim.” Gözlerinin içine minnetle gülümsedim. Sayesinde araba ve ev için nakit parayı ayarlamıştım. Hesabımdan yüklü miktarda para çekmeyeceğimden, hem şüphelenmeyecek hem de takip edemeyeceklerdi.

“Yale’ye ne demeliyim, peki?” diye sordu. “ARK'la yapılacak yenileme sözleşmesinden sonra toplu olarak hesabıma yatıracağınızı söyleseniz?”

“Tamam, sen nasıl istiyorsan,” diyerek uzun boyunu eğip başını yüzüme yaklaştırdı. “En büyük destekçilerinden biri olarak buradayım. Lütfen bunu unutma, Arya. Ben de kardeşliğin bir üyesiyim.”

Arda Bey, arkasını dönüp arabasına gitti. Kapıya doğru adımladım. Ardından anahtarımla kapıyı açarak içeriye girdim. Muhtemelen evde bir ton iş beni bekliyordu. Ben de isterdim tabii kapımı hizmetli bir ablanın açmasını, hatta mümkünse Aynur ablanın o tatlı sesi ve anne yüreğiyle, “Arya’m geldin mi? Aç mısın? Ne istersin kuzum, hemen yapayım,” demesini... Anne sıcaklığını...

Bunun yerine kıpkırmızı olmuş Kahraman’ı görmemiş olurdum. Ups! Kıpkırmızı mı? Kahraman bana neden böyle bakıyordu? Çantamı yere bırakarak yanına doğru ilerledim.

Aşağıdan yukarıya onu süzüp, “İyi misin? Bir şey mi oldu?” diye sordum. Sabah gördüğüm Kahraman’la şu an gördüğüm Kahraman’ın alakası bile yoktu. Daha çok yıkılmış, yaşlanmış, pes etmiş gibi bir hâli vardı. İstemsizce çenemi dikleştirdiğimde bakışları anında çenemi buldu.

Hayretle, ‘’Bana nasıl böyle bakarsın!’’ diye bağırdı. ‘’Sen...’’ Yüzü şokla kasıldı. ‘’Beni aşağıdan yukarıya süzdün ve çeneni mi dikleştirdin?’’ Bu kadar şaşıracağı ne yapmıştım ki? Şu an ne alakası vardı? Bu özellikle yaptığım bir şey miydi? Açıkçası Kahraman beni benden daha iyi tanıyordu. Yani neden onu süzdüğümü ve çenemi dikleştirdiğimi bilmiyordum. Belli ki o biliyordu... Kafam daha çok karıştı.

Titreyen bir ses tonuyla, ‘’Arya, neler oluyor anlamıyorum!’’ dedi. Bana bağırılmasından ve emirler verilmesinden nefret ederdim. Bu konuda taviz verdiğim tek insanın, bu şekilde davranması daha da sinirlerimi bozmaya başlamıştı.

Gözlerinin titreştiğini görünce dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. ‘’Korkuyorum,’’ diye mırıldandı. Bu lanet yerde neler oluyordu? ‘’Asıl ben seni anlamıyorum. Ne yapmaya çalışıyorsun, Kahraman?’’ Onu dinleme!

Omuz silkti. ‘’Bana düşmanınmışım gibi bakamazsın! Ben senin öldürmen gereken hedeflerinden biri değilim!’’ Gözlerim sözlerinin anlamıyla yerinden çıkacak gibi oldu. ‘’Sen..’’ diyebildim.

Elinden güç alarak duvara tutundu. Sanki kendisini rahatlatmaya çalışıyordu. ‘’Ben senin kocanım,’’ diye mırıldandı. Bu hâli... çok garipti. Acı çekiyordu. Yıkılmış bir adam gibi gözüküyordu.

“Arya, sadece soruma doğru cevap ver.’’ Cevabın hayır olmasını umduğu titreyen ses tonundan belliydi. ‘’Başka biri mi var?” Ne!? Bu soruyu benim sormam gerekmez miydi? Beni neden boşuyorsun, başka biri mi var? Benden sıkıldın mı? Senin derdin ne?

Kahraman'ı anlamadığım için ona doğru garip bakışlar atmaya başladım. Kaşlarımı çattığım an daha da hiddetlenerek sordu. “Arya, beni aldatıyor musun? O yüzden mi böyle davranıyorsun?” Şu an zihninde tam olarak ne yaşıyorsun, Kahraman?

Sakin tutmaya çalıştığım ses tonumla, “Ne diyorsun, Kahraman? Ne aldatması? Yorgunluktan ölüyorum, tüm gün çalıştım. Sabah birlikteydik. Seni aldatıyor gibi mi gözüküyordum sana?’’ diye sordum. ‘’Üstelik tüm gün evdeyim. Yale eve geliyor. Utku'yla şirkette görüşüyoruz. Ajans dışında gittiğim doğru düzgün bir yer bile yok.’’

Bakışlarını üstümden çekmediğini görünce, ‘’Şu an beni neyle suçladığının farkında mısın?” diye sordum.

Sesim her an patlamak üzere olduğumun belirtileriyle doluydu. Kahraman'ın bunu algılayabildiğine emindim.

Sahtekarlığı yetmiyor, bir de beni onu aldatmakla mı suçluyordu? Beni... Hamile olan karısını! Gerçi hamile olduğumu bilmiyordu, bilmesin de zaten. Ha dur, unuttum!

Tam Kahraman konuşacakken izin vermeyip, “Yarın doktordan randevu aldığını neden bana söylemedin? Tüp bebek tedavim konusunda neden el alemden bilgi alıyorum ben? Tedaviyi... onca ağrıyı, iğneyi, muayeneyi onlar mı yaşayacak? Ha, dur! Yoksa bebeği doğuracak olan sen mi yaşayacaksın?” dedim.

Ona kızgın olduğum bariz bir şekilde belliydi. Sözlerime inanamıyormuş gibi irkildi. “Arda mıydı, yani?” Arda söyledi, başka kim söyleyecek? Başka kiminle konuşmuştu? Yale'yle mi? Maşallah! Benim dışımda herkesin yarın tedavi için hastaneye gideceğimden haberi vardı.

Sadece, “Evet,” diyebildim. Tek bir kelimemle Kahraman'ın dünyasının başına yıkıldığını gördüm. “Bunu bana nasıl yaparsın? Gece geldiğimde Arda da oradaydı. Kapının kilitli olduğu gördüğüm an anlamalıydım,” dedi. Nasıl yani? Kapı kilitli miymiş?

“Ne?” dedim istemsizce. Kahraman’ın yüzü bembeyaz olmuştu. “Onunla yattın değil mi? Arda'yla? O yüzden kapı kilitliydi. Yoksa ben güvenliği çağırıp yedek anahtar istediğimde uyanırdın. Kapının önünde hâliyle gürültü oldu. Sen çıt sesine bile hazır ola geçersin. Nasıl duymamış olabilirsin ki? Aptalın tekiyim!’’ Şokla onu dinliyordum. Kendinden emin bir şekilde, ‘’Aşağıya inip güvenlikle kavga ettiğimde odanın anahtarını anca alabildim. Onda da aşağıya koştura koştura Arda indi. Koynundan çıkarıp yanıma mı gönderdin?” diye sordu.

Arda ve ben mi? Ne alaka? Şok içinde birkaç saniye Kahraman'ın yüzüne baktım. Boşanacağı kadını mı kıskanıyordu? Her şey çok fazla şüpheliydi.

Hayretle, “Şu an ne dediğini bilmiyorsun. Böyle bir şeyi asla yapmam ben,” dedim.

“Haklısın. Ajans dışındaki yerlere çok nadir gidiyorsun. Onda da zaten birlikte gidiyoruz. Ajansa misafir odalarını bu yüzden mi yaptırdı, Arda Bey’in?’’

Kahraman'ın her kelimesinde bir şeyler içimden kopup gitmeye başladı. ‘’Bu yüzden benimle birlikte olmadın, değil mi? Yoksa sana ilgi gösterdiğimde dibin düşüyor kızım senin! Ben nasıl azgın olduğunu bilmiyor muyum? Yetemiyor muyum sana? Arda mı tatmin ediyor?’’ Öldür onu! O seni hak etmiyor.

Parmaklarını saçlarının içinden sertçe geçirdi. Sonra da kafasını kaldırıp sinirle bana baktı. ‘’Kaç gündür bana bozuk atmanın nedeni bu, değil mi? Belki de o heriften hamile kalıp senin diye yutturacaktın!” Allah yarattı, demedim. Yüzüne orantısız bir güçle tokadı geçirdim. Osmanlı tokadı da neymiş? Gelsinler de sol elimden öğrensinler!

Kahraman, bu hareketimi hiç beklemiyor olacak ki sus pus kaldı. Zamanında arkasına saklandığı kadın, artık onu koruyamazdı çünkü Kahraman, o kadını karşısına almıştı. Çantamı yerden alıp, dış kapıyı açarak hırsla dışarı çıktım.

Ne halin varsa gör! Asla karşında ezilip büzülmeyeceğim. BİTTİ! Aldatmışım ha... Bebek başkasından demek... Laflarını sana tek tek yedireceğim, Kahraman. Ayaklarıma kapanacaksın ama nafile... Bu saatten sonra ne bana... ne de bebeğime yaklaşmayacaksın!

Bahçenin yarısına kadar ilerledim. Park yerine yönelirken, bir yandan da çantamdaki araba anahtarını aramaya başladım. Sonra park yerinde arabamı bulamayınca yolun ortasında kalakaldım.

Ah, salak kafam! Sanki araba burada mıydı? Onu ajansta bırakmıştım. Hayır, anahtarı yanımda olsa taksiyle ajansa geçer, arabaya binip yoluma devam ederdim. Şimdi ne yapacaktım?

Telefonumdan saati kontrol ettim. Çoktan akşam 11’i geçmişti. Telefonuma parmağımı okutup Buğra’yı aradım. Birkaç defa çaldı ama açan olmadı. O sırada yavaş yavaş sitenin çıkışına doğru ilerledim. Güvenlik görevlileri etrafta dolanıyordu.

İçlerinden tanıdık gelen biri, “Arya Hanım, yardıma ihtiyacınız var mı?” diye sordu. “Sadece taksi lazım da... Şimdi kulübenin oradan çağıracağım.” Cevabım üzerine görevliler kendi aralarında bakıştılar. En genç olanı, “İsterseniz gideceğiniz yere ben bırakayım sizi. Saat geç oldu,” dedi. Bu adam bana, diğer güvenlik görevlilerinden daha tanıdık geliyordu. Ona güvendim. Gerçekten... gerçek anlamda ona güvendim! Bu ara neyim vardı benim? Böyle bir şey nasıl olabilirdi? Gerçi... Burada çalışıyordu daha önce onu görmüş olmam muhtemeldi ama sanki... Başka bir yerde daha konuşmuştuk. Ses tonu tanıdıktı. Onu rüyalarımda mı görmüştüm? Başımı iki tarafa salladım. Herhalde sürekli sitenin içinde gezindikleri için dejavu yaşıyordum.

Sorusunu yeniledi. “Arya Hanım... Sizi bırakmamın mahsuru var mı?” Ne münasebet canım! Güvenlik görevlisi beni neden bir yere bıraksın? “Gerek yok, teşekkür ederim.” Adımlarımı hızlandırarak kulübeye ilerledim. Sitenin dışına yakın bir yerde, daha önce indirdiğim uygulamadan taksi çağırdım. Keşke yanımda şapkam olsaydı. Eğer birileri tarafından tanınırsam anında fotoğraflanacağımı biliyordum. İşim gücüm yokmuş gibi bir de magazinle uğraşacaktım... Of! Hiç istemiyordum.

Bakışlarım ıssız yolda gezindi. Şimdi hiç tanımadığım biriyle aynı taksinin içinde olacaktım. Boynumu gergince kaşıdım. Başkasının kullandığı arabalara binmeyi sevmiyordum. Açıkçası taksi gibi şeylere binerken kendimi güvende hissetmiyordum. Gözlerimi kendi kendime devirdim. Biz kadınlar ne zaman kendimizi güvende hissetmiştik ki?

Böyle kendimi güvensiz hissettiğim anlarda, ''Ne olur ne olmaz,'' diye düşünüp Kahraman'a plakayı mesaj atardım. Şu anda K harfine karşı çok soğuktum. K harfine bile lanet olsun! Neyse... Harfin ne suçu vardı?

Bakışlarım telefonumun ekranını buldu. Acaba bu saatte ballı waffle bulabilir miyim? Uygulamadan bildirim geldi. Sonunda taksinin biri beni almayı kabul etmişti. 34 KAN 694... Plakayı okuyunca gülümsedim. Bir harf ile kurtulmuştu yoksa taksiyi iptal edip başka bir tane çağırırdım.

Yanımdaki kulübeden uzun boylu, iri yarı bir adam çıktı. Bir anda elindeki şapkayı bana doğru uzattı. “Arya Hanım, başka bir şey lazım mı?” Bu sitenin tüm güvenlik görevlileri beni tanıyor muydu? Hem... Şapkaya ihtiyacım olduğunu nereden anlamıştı? Bakışlarım şapka ve adam arasında gidip geldi.

Gerçekten şapkaya ihtiyacım vardı. “Teşekkür ederim. Bu yeterli,” diyerek şapkayı ondan sol elimle aldım. Bu saatte şapka takıyor olmam, taksicinin gözünde beni şüpheli duruma düşürür müydü? Sarı renk bir arabanın buraya doğru yaklaştığını gördüm. Elimdeki şapkayı hemen başıma yerleştirdim. Bakışlarım plakada gezindi. Evet bu, uygulamadan çağırdığım taksiydi. Önümde yavaşlayarak durdu.

Taksinin kapısını benim için güvenlik görevlisi açtı. Görünüşü iri yarıydı ama kesinlikle nazik birine benziyordu. Ben koltuğa yayılırken, güvenlik görevlisi ve taksicinin birbirlerine kafa salladığını gördüm. Şüphe... Bir şeyler mi dönüyordu? Bakışlarım taksinin içinde gezindi.

Yavaştan yola koyulunca, “Tanışıyor muydunuz?” diye sordum. Benden bir hayli büyük taksici, “Sürekli buradan müşteri alırım, abla,” dedi. ''Abla,'' derken biraz takılmıştı. Daha çok ne söyleyeceğini şaşırmış gibiydi.

Haklı olarak, “Nereye gidiyoruz?” diye sordu. Sahi... Şimdi ben nereye gidecektim?

Derin bir nefes alıp verdim. Annemlere mi gitmeliydim? Ay saçmalama! Zaten Buğra telefonumu açmamıştı. Bakışlarım camın diğer tarafında gezindi. Hava soğuk değildi. Belki açık havada oturmak iyi gelirdi. Kafe tarzı bir yere de gidebilirdim. Yüzümü buruşturdum. Şimdi kesin beni orada tanırlardı. Ağlayacak gibi hissediyordum. Eğer o hâlimi biri çekip sosyal medyada yayınlarsa kesin ülkenin gündemine otururdum. Kaldı ki, nerede olduğumdan Kahraman’ın anında haberi olurdu. Ajansa geri mi dönmeliydim? Ah, hayır! Kahraman söyledi ya, ajansta kaldığım odanın kapısı kilitliymiş. Neyse... Onu sonra düşünecektim yoksa başım ağrıdan patlayacaktı!

Of... Zaten bu kadar şeyi aynı anda nasıl düşünebilirdim ki? Ben de insandım, yahu!

Taksiciye döndüm. “Beni 5 yıldızlı bir otele bırakabilir misiniz?” Başını hızla salladı. Sanki nereye gideceğimi önceden biliyormuşcasına taksiyi sürmeye devam etti. ''5 yıldızlı,'' diye özellikle belirtmiştim. Güvenli, konforlu ve tanınan bir yer olması önemliydi.

Bedenimde bazı noktaların sızladığını fark edince yorulduğumu anladım. Artık iki canlıydım, her şeye ekstra dikkat etmeliydim. Bir anda kalbime yerleşen bir ağırlık hissettim, vicdan azabı çekiyordum. Bu yükün nedeni, bebeğim için ultrason randevusu almamış olmamdan kaynaklanıyordu. Hamileliğimde ters giden bir şeyler varsa... İç çektim. Gerçekten kapsamlı bir muayeneden geçmem gerekiyordu. Kan tahlili yaptırıp vitaminler kullanmalıydım.

Yıllarca onu hasretle beklediğim hâlde sorumsuz bir anne olmuştum. Hep bu anları hayal etmiştim ama şimdi... Ellerimi ovuşturdum. Yakın zamanda doktora gidersem dikkat çekerdim ama bir yolunu bulmalıydım. Doktor, ''Her şeye dikkat etmelisin,'' demişti. Buna rağmen ben, kaç gündür yoğun bir tempoyla çalışıyordum. Belki de bebeğime zarar veriyordum. Hem... Hamileler için stres ve üzüntü de kötüydü. Parmaklarım karnımı buldu. Son beş günde o kadar çok şey yaşamıştım ki...

Hayır, anneciğim. Sakın üzüldüğümü düşünme. Tamam başıma gelmeyen kalmadı ama inan ben... Sen benimle olduğun için çok mutluyum. Sen beni koşulsuz şartsız seveceksin, biliyorum. Ben de yanında olup seni her şeyden koruyacağım. Senden tek istediğim sağlıklı olman, bebeğim. Lütfen bana sıkı sıkı tutun.

Taksinin otelin önüne yaklaştığını gördüm. Biraz daha ilerleyince araba durdu. Cüzdanımdan çıkardığım parayı, taksimetrede yazan tutardan fazla olacak şekilde taksiciye uzattım. Ardından çantamı ve eşyalarımı alıp taksiden indim. Birkaç saniye bakışlarım el valizimde gezindi. Bunu evden çıkarken almış mıydım? Hiç hatırlamıyordum. Kahraman’la kavga ederken Yale'nin hazırladığı el valizimi yere bırakmamış mıydım? Başımı hafifçe yana eğdim. Yaptıklarımı gözden geçirdim. Evden çıkarken sadece çantayı alıp çıktığıma emindim. Peki şapkayı neden sol elimle almıştım? Kahraman'a tokadı da sol elimle atmıştım. Ah! Sağ elimde başından beri valiz vardı. Demek ki o yüzden taksici, otele gitmek istediğimi söylediğimde bunu tahmin etmiş gibi gözüküyordu. İç çektim. Sadece yorgundum...

Otele doğru ilerleyince, birkaç görevli beni görüp aceleyle yanıma geldi. İçlerinden biri saygılı bir şekilde, ''Hoş geldiniz, efendim,'' dedi. Diğeri hemen el valizime uzandı. Kaşlarım çatıldı. Bu karşılama biraz abartılı gelmişti. Benim otellerimden biriydi de benim bundan haberim mi yoktu? Çantamı da almak isteyince başımı olumsuz anlamda salladım. Çantamı veremezdim çünkü kayıt için kimliğim gerekiyordu. Bakışlarım otel görevlilerinde gezindi, sonra da otelin çevresinde... Bugün gerçekten iyi değildim. Paranoyaklığım yine devredeydi, kurdukça kuruyordum. Sonuçta bu adamların görevi buydu. Gelen misafiri karşılamakla yükümlüydüler.

Otele girip resepsiyona yöneldim. Güler yüzlü bir çalışan, “Hoş geldiniz, randevunuz var mıydı?” diye sordu. “Hayır yok. Boş odanız kaldı mı?” Bu sezonda otelin bulunduğu civarda boş oda bulmak zordu. “Ne kadar kalacaksınız?” Hiç bilmiyordum ki... Otelde ne kadar kalmalıydım? Buğra’ya ulaşabilseydim ne kadar kalmam gerektiğini bilirdim. İlk aklıma geleni söyledim. “3 gün kalacağım.”

Zaten 2 gün sonra ARK'la toplantımız vardı. Holding binaları buraya yürüme mesafesindeydi. En azından toplantı gününe kadar burada kalabilirdim. Sonrasına da artık sonra bakacaktım. Hem... Belki ablama giderdim. Duygusal olarak çok da iyi durumda olduğum söylenemezdi. Beni seven birinin varlığına ihtiyacım vardı. Bana sıkı sıkı sarılacak birini yanımda istiyordum. Bir daha o kişinin Kahraman olamayacağı gerçeği, ruhuma keskin bir bıçak gibi saplandı. İlk defa çok... çok yalnız hissettim. Şimdi ben... bundan sonra ne yapacağım?

Görevli kadın asansörlere doğru ilerlerken, “Arya Hanım, size odanıza kadar eşlik edeceğim. Lütfen buradan buyurun,” dedi. Kadını arkasından takip ettim. El valizimi taşıyan da bizi takip etmeye başladı.

Adımı bilen kadın görevliyi süzdüm. Acaba beni tanıyor muydu? Şapkaya rağmen yüzümü görebilmiş miydi? Hayır... İsmimi kimliğimden gördü, diyeceğim ama kimliğimi de vermedim ki... Bunlar neye göre otel kaydımı açtılar? Yıllar sonra ilk defa bu kadar tetiklenmiştim. Odağım tamamen etrafımdaydı. Rüzgarın esintisine bile pür dikkat kesilmiştim.

Kadın olan görevli konuştu. “Odanız burası, efendim.” Odaya girip kartı yerine taktım. Odanın ışıkları birer birer açıldı. Kadın, “Başka istediğiniz bir şey var mı?” diye sordu. “Oda servisinde ballı waffle var mı?”

Kadın yüzüme, ''Ciddi mi bu?'' diyen bir bakış attı. Hemen ardından sağındaki adamla göz göze geldi. Bir şeyler konusunda gözleriyle anlaştılar. Erkek görevli bana dönüp, “Tatlılarımız arasında waffle yok ama eğer isterseniz, çevredeki yerleri aratıp var mı diye sordururum,” dedi. Ah! Yok muydu? “Sağ olun, o kadar uğraşmanıza gerek yok.”

Onlar gidince kapıyı kapattım. Bakışlarım odada gezindi. Girişte oturma bölümü, yanında bar tabureleriyle dizayn edilmiş bir alan vardı. Biraz ilerlediğimde makyaj masasını ve solunda bulunan yuvarlak bembeyaz yatağı gördüm. Üstünde de yine yuvarlak, yatak boyutlarında tek parça beyaz aydınlatma vardı. Yatağın karşısındaki büyük televizyon ve onun altında mini şömine göz dolduruyordu. Sanırım sadece elektrikliydi, görsel amaçla konulmuştu. Televizyonun sağında ve solunda geniş açıklıklar vardı. Arkasına baktığımda jakuziyi gördüm. Boyutu iki kişi için idealdi. Tabii ben tek kişiydim. Ay, yok! İki kişiydim. Üzgünüm bebeğim, bir an seni unuttum. Demeye çalıştığım jakuzi iki insan içindi. Off! Tabii ki sen de insansın, yani bebek olduğun için öyle söyledim.

Her neyse! Jakuziye basamaklı mermerlerle çıkılıyordu. Sağ tarafında boydan cam, sol tarafında banyo olduğunu tahmin ettiğim bir kapı vardı. Girişte makyaj masasının karşısında da tuvalet vardı. Banyoya girdiğimde yeniden büyük bir küvet, ayakta duş almak için duşakabin, tuvalet ve lavabo bulunuyordu. Banyosu biraz ufak mıydı? Çünkü tek lavabo vardı. Burada çiftler yüzünü nasıl yıkıyordu?

Oda rahat gözüküyordu. Zaten sadece 3 gün kalacaktım. İtiraf etmem gerekiyordu ki yatağa tam anlamıyla bayılmıştım! Üniversite okurken yuvarlak bir yatak almak istemiştim ama 2+1 rezidans dairede kalıyordum. O nedenle evime uygun değildi. Bu yatak için burası gibi geniş bir oda gerekiyordu. Eğer yatağın ayakucu pencereye bakarsa uyandığımda güzel bir manzara görürdüm. Belki de yeni evimi bu şekilde dizayn etmeliydim.

Banyoya yöneldim. Kısa bir duş aldım. Bedenimin yorgunluğu kendisini vücudumdaki sızlamalarla belli ediyordu. Duştan çıkınca el valizimin yanına gittim. Dün gece ajansta giydiğim geceliği içinden bulup çıkarım. Diş macunumu, banyodaki jelatinli diş fırçasıyla birlikte kullandım. Benim için rutinler önemliydi. Bunları yapmazsam asla uyuyamazdım. Son olarak roll-on sürdüm, saçlarımı tarayıp hafiften kuruttum. Saçlarım yine ıslaktı ama rahatsız edecek kadar değildi.

Kapının yanındaki siyah panelden odanın kapısını kilitleyip, bir de rahatsız etmeyin yazan butona tıkladım. Salsınlar beni saatlerce uyuyacağım!

Sabah gün ışığına uyanmamak için karartma perdeleri ayarladım. Işıkları kapatınca oda zifiri karanlığa gömüldü, ay ışığı bile perdelerden geçip odanın içine sızmadı. Güzel...

Işıkları yeniden açtım, şömineye ilerleyip kumandasını elime aldım. Şömineyi açınca aynı zamanda ses de çıkardığını fark ettim. Yanmayan odunların çıtırtı sesleri...

Yüzümü istemsiz buruşturdum. Görüntü iyiydi ama bu çıtırtı sesleri sabah beni uyandırırdı. Kumandasından birkaç saat sonra kendiliğinden kapanması için şömineyi ayarladım.

Bedenime sardığım havluyu çıkarıp yatağın üstündeki geceliğe yöneldim. Önünde durunca bir süre ona baktım. ''Bir gece giydim. Ertesi gece yeniden giyemem,'' diyen düşüncelerim yoktu. Yine de bu geceliği giymek istemediğime karar verdim. Dün gece ne olduğunu anlamadığım olay, bir de sabah Kahraman'la yaşadıklarım yüzünden... Derin bir nefes alıp verdim. Üzgünüm. Senden soğudum, güzel geceliğim.

Makyaj aynasının önündeki puf gözüme takıldı. Geceliği alıp pufun üstüne bıraktım. Sonra da çıplak bir şekilde yatağa girdim. Zaten oda sıcacıktı. Parmaklarım yatağın yanındaki ışık düğmelerini buldu. Teker teker hepsini kapattım. Odanın zifiri karanlığını şömine ışığının dalgaları kırıyordu. Yatağa uzanarak gözlerimi kapattım.

Arya, rahatla ve uyu!


Sonraki Bölüm İçin Aşağıdaki Resme Tıklayın!

👇 👇 👇 👇 👇

Yorumlar


Bu gönderiye yorum yapmak artık mümkün değil. Daha fazla bilgi için site sahibiyle iletişime geçin.
İstanbul Kitap Fuarı - Ulysses Yayınları
İstanbul Kitap Fuarı - Ulysses Yayınları
Etkinliğe 37 gün kaldı
13 Ara Cmt
Büyükçekmece
Muhtemel Yaklaşan İmza Günü - Ulysses Yayınları Fuar'da olacak ancak Yazar Ruyam'ın katılımı bir hafta önceden belirlenip duyurulacaktır. Fuarlarda katılacak kişi sayısının etkisi fazladır. Katılmayı düşünenler ya da katılacağına emin olanlar kayıt oluşturmayı unutmasınlar... Tarih ve saat belirsiz.
bottom of page