[GÜNCEL] 06. BÖLÜM - DEVRİM SENSİN ADEN - AİDİYET SERİSİ 1
- Yazar Ruyam ✍️

- 15 Ağu
- 13 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 9 Eki

⚜️DEVRİM⚜️
Pamuğum akşam yemeğine kadar benimle takıldı. Akşam yemeği eğlenceli geçmişti çünkü tüm aile bir aradaydık. Aybüke’m eve geldiğinde tamamlanmış hissediyordum.
“Kılıç ailesiyle her şey yolunda mı, güzelim?” diye sordum.
Aybüke, kızının ağzına çatalı götürürken, “Geçen gün Alex’le yapılan anlaşmayı konuştular. Sanırım birkaç güne seninle görüşmek isteyecekler,” dedi. Sonra Alex’e döndü. “Onları senin hakkında konuşurlarken duydum. Senden son derece etkilenmişler, ne kadar zeki olduğunu söylüyorlardı.”
Alex utangaç bir gülümseme takındı ve olduğu yerde dikleşti.
Anneme döndüm.
“Yakında Alex’in evlilik anlaşmasını duyurmak için nişan partisi verebiliriz. Sen şimdiden hazırlıklara başla, anne,” dedim.
Heyecanla bana baktı ve kafasını olumlu olarak salladı. Aybars’ın eşinin yerinde huzursuzca kıpırdandığını fark ettim. Ona, “Bir sorun mu var?” diye sordum.
Tereddüt ederek yüzüme baktı, sonra dudaklarını araladı. “Sanırım yakın zamanda ailemle ilgili bir sorun yaşanabilir.”
“Ne gibi bir sorun, Yelda?”
Yelda, Yavuz ailesinin en büyük kızıydı. Bir de 17 yaşındaki kız kardeşi Derin vardı. Yutkundu ve gergince kafasını bana çevirdi. “Sanırım abim Bartu, Abay ailesinin birkaç işine köstek oluyormuş,” diye açıkladı.
“Neden?” diye merakla sordum.
“Bartu için konseydeki ailelere evlilik anlaşması teklif etmişler. Tabii hiçbiri kabul etmemiş. Nedenini tahmin edersiniz, abim Bartu’yu az çok tanıyorsunuz,” dedi. Yelda’nın bakışları korkuyla Maxim’i buldu. “Sanırım Maxim’in nişanlısını sıkıştırmış.” Maxim anında gerginleşti ve bıçak keskinliğindeki bakışlarını Aybars’ın karısı Yelda’ya çevirdi. Yelda, “Nişanlısına, Maxim’in ondan küçük olduğunu ve kendisini seçmesinin daha mantıklı olacağını söylemiş,” dedi.
Kaskatı olan kardeşime göz attım. Abay ailesinin, üç oğlu ve iki kızı vardı. Kızlardan biri, hâlihazırda Özkan ailesinin gelini Gaye’ydi, diğeriyse Maxim’in nişanlısıydı. Nişanlısı, ay olarak Maxim’den büyüktü.
“Abim ciddi bir sorun çıkaracak diye korkuyorum. Babam... kulağınıza gelsin istedi,” dedi Yelda.
Azad Yavuz, konseydeki koltuğunu oğlu Ömer Asaf Yavuz’a bırakmıştı.
Anlatmaya devam ederek, “Seyhan abla ve Bartu kavga ettiler. Bayağı birbirlerine girdiler,” dedi.
Seyhan, Aden’in en büyük ablasıydı ve Ömer Asaf ile evliydi. Şu an aileyi onlar çekip çeviriyordu.
Kafamı olumlu olarak salladım ve Maxim’e uyarı dolu bir bakış attım. Yelda’ya, “Tamam, bununla ilgileneceğim,” dedim.
Aybars daha birkaç ay önce evlenmişti. Eşi Yelda, 22 yaşındaydı ve ufak tefekti. Biz de sanki ekstra hormon basılmış gibi iri yarı ve geniş yapılıydık. Bu yüzden Yelda’nın bizimle konuşurken çekinmesi gayet normaldi. Ailede kaldıkça bu fikirden arınacak ve bizi tanıyacaktı. Zamanla bu düşünceler ona komik gelmeye başlayacaktı.
Kardeşlerim, ailemizin kadınları için hiç düşünmeden canlarını feda ederlerdi. Babam ve annem, özellikle kadınlara karşı bizi saygı dolu yetiştirmişti.
Aybüke alayla, “Çok erkek doğurmuşlar, ailelerde kadın kalmadı. Yabancı gelin mi alsak, ne yapsak?” dediğinde masadaki gerginlik biraz azaldı.
Annem, “Yavuz ailesinin 17 yaşında bekâr bir kız çocuğu var,” diyerek kız kardeşim Narin’e döndü. “Benim de aynı yaşta Narin’im var. Ailelerde başka bekâr kadın kalmadı. Ya evliler ya da nişanlılar,” dedi. Narin’in çekingen bir ifadeyle tabağına bakması beni birkaç saniye işkillendirdi. Gönlünde biri mi vardı?
Annemin imalı sesiyle bakışlarım ona döndü. “Cenk için Rusya’dan şöyle bize denk bir gelin bakayım diyorum.”
Cenk şaşkınlıkla anneme baktı. Aybars kendisini tutamayıp, “Yani manyak birini bulacaksın?” diye sordu. Herkes, Aybars’ın söylediğine yarılarak güldü.
Annem, “Ay! Ağzını yel alsın, Aybars,” dedi. Sonra da kafasını Cenk’e çevirdi. “Şöyle oturmasını kalkmasını bilen, güzel mi güzel... hı? Ne dersin, Cenk?”
Narin araya girerek, “Bizimle bir ay kalsa bozulacak, ne gerek var? Direkt bizim gibisini bul işte,” dedi.
Annem, “Sen sus kız!” diyerek Narin’i susturdu. Ardından yeniden Cenk’e döndü. “He oğlum, ne dersin Cenk’im?”
Cenk önce bana baktı. Sen bilirsin der gibi bir bakış atınca, “Tamam. Nasıl istersen öyle yap, anne,” dedi.
Annemin dediği doğruydu: ailelerde kadın kalmamıştı, olanların da Cenk’le arasında ciddi bir yaş farkı vardı. Bana kalsa sevdiği kadınla evlenmeliydi ama çevresinde hoşlanacağı tarzda kadınlar yoktu. Eh, ona gece kulüplerini verirken bunu düşünmem gerekirdi.
Yine de annemin bu işe el atmasına sevindim. Cenk’in artık yuva kurmasının zamanı gelmişti.
Aybars’ın karısı Yelda çekingen bir ifadeyle, “Aden de hâlâ bekâr, onu neden listeye eklemediniz?” diye sordu. Henüz Aden ve benim durumumu bilmiyordu.
Herkes kaçırdığı gözleriyle bana baktı ama sessiz kaldım. Annem, “Yakında onun için bir anlaşma duyurulabilir,” dedi. Yelda, “Aa! Öyle mi? Bunu bilmiyordum,” diyerek gülümsedi.
“Ben kalkıyorum, herkese afiyet olsun,” dedikten sonra masadan ayrıldım ve merdivenlere yürürken bir an durakladım. Ayaklarım beni ek binaya yönlendirdi. Evin içinden şifreli bir kapıyla oraya geçiş vardı. Koridor boyunca ilerledim ve şifreyi girerek ek binaya adım attım. Kafamı kapıya yasladığımda önümdeki salona göz attım. Burayı kendi paramla yaptırmıştım. Aden’le... rahat ederiz diye düşünmüştüm.
Aden biraz içine kapanıktı. Aslında küçükken böyle değildi, büyüdükçe değişmişti. Bu yüzden ailemle rahat edemezse burada kendi istediği düzeni kurabilir diye düşünmüştüm.
Oturma odasını, misafir odasını, spor odasını ve mutfağı geçtikten sonra merdivenlere yöneldim ve ek binanın ikinci katına çıktım. Burada yatak odası, banyo, giyinme odası, çalışma odası ve Aden için yaptırdığım stüdyo vardı. Yatak odasına yöneldim ve elime kumandayı alarak Aden’in seslendirdiği dizilerden birini açtım. Sesi zaten hemen fark ediliyordu.
Giyinme odasına yöneldim ve üzerimi değiştirdim. Bakışlarım Aden için alınan kıyafetleri buldu. Acaba şu an bunlar ona olur muydu? Ek binanın komple tamamlanması dört yıl önceydi. Buradaki her şeyi o zaman aldırmıştım.
Hamza Bey sefirliği bana bırakmamak için evlilik anlaşmasını yerine getirir sanmıştım. Hakkını vermeliydim ki iyi bir babaydı ve kızını düşünüyordu. Dediği gibi ne parayla ne malla mülkle ne de koltukla onu ikna edebilmiştim.
Normalde ek binada kalmıyordum, ana binada büyüdüğüm odada uyuyordum. Arada yalnız kalmaya ihtiyacım olduğunda buraya sığınıyordum.
Kulağıma dolan Aden’in kıkırtısıyla gülümsedim. Yatak odasına geri döndüm ve yatağa yan şekilde uzandım, başımın altına da bir yastık çektim. Aden oyuncu olsaydı ve onu sık sık izleseydim mutlu olurdum. Yok! Bu düşünceden anında vazgeçtim. Aden’in sesini bile kıskanıyorken ona hayran olan adamları kesin kafaya takar ve keçileri kaçırırdım.
Kendimi yorgun hissediyordum. Hem de çok yorgun. Cennet bahçemin kokusunu bir kere alsam tüm yorgunluğum geçecek gibiydi ama... Aden’in kokusunu dahi unutmuştum.
Gözlerimi yumdum ve Aden’in sesine odaklandım. Ona doğrudan sormalı mıydım? Eğer cevap, “Evet, ben Aziz’den hoşlanıyorum,” olursa ne yapacaktım? Buna dayanamazdım ama Aden’i yanımda mutsuzluğa da mahkûm edemezdim. Sonuçta ben yıllardır onu bekliyordum, onun ruhu bile duymamıştı. Benim gibi hissetmesini ondan bekleyemezdim. Tüm bu düşüncelerle geceyi sabah yaptım ve saatler sonra televizyonu kapattım. Hiçbir şey olmamış gibi duşa girdim ve takımlarımdan birini giyerek aşağıya indim.
Eve geçtiğimde etrafta garip bir gerginlik vardı. Yine de umursamadım. Kahvaltı boyunca herkes sessizlik yemini etmiş gibiydi. Çalışma odama çıktığımda, Maxim de benimle birlikte geldi.
“Bir şey mi oldu?” diye sordum. Maxim kafasını olumsuz anlamda salladı.
“Sadece... hani Aziz Timur’u araştırın demiştin.”
“Evet, demiştim? Yurt dışındaki işlerinde bir falso bulabildin mi?” diye merakla sordum.
Maxim yutkundu ve çalışma masamın önündeki koltuğa oturdu. Sehpanın üzerinde duran dosyayı alıp bana uzattı. Bunu... kahvaltıdan önce mi sehpaya bırakmıştı? Çünkü ne kahvaltı sırasında ne de yukarı çıkarken elinde dosya yoktu.
“Aziz Timur düzgün bir çocuk, işlerinde bir sıkıntı yok,” dedi.
“Ama?” diye sordum.
Maxim ifadesiz tutmaya çalıştığı yüzüyle öylece bana baktı. Bu hâlini biliyordum, bir şeyi söyleyip söylememek konusunda kararsız kalmıştı.
“Bundan sonra bir ama gelmeli gibi hissettim,” dedim. Dosyayı açtığımda gördüğüm fotoğraflarla dikkatli şekilde dosyaya odaklandım. “Sikeyim!”
Dudaklarımdan dökülen sadece bu olmuştu. “Burası?” diye merakla Maxim’e sordum.
“Yengemin yaşadığı rezidansın ortak alanlarından biriymiş,” dedi. Diğer fotoğraflara da hızlıca göz attım. Aziz’in farklı tarihlerde defalarca kez rezidansa girdiği gözüküyordu. Ama bu fotoğraf... en kötüsü buydu. Aziz bir şezlongda yatıyordu. Kameraya sırtını dönmüş, ayakta bir kadın ve Aziz’in yanındaki şezlongda uzanmış vaziyette Aden vardı. Aden fazlasıyla keyifli görünüyordu. Hatta... gülüyordu. Belki de kahkaha atıyordu. Muhtemelen Aziz’in söylediği bir şeylere... Çünkü kafası Aziz’e dönüktü. Gözlerimi sıkıca yumdum ve başımı ellerimin arasına aldım.
“Aziz’in doğum gününü de birlikte kutlamışlar,” dedi.
Beynimde çakan şimşeklerin haddi hesabı yoktu.
“Yanında, ayakta duran kadın, yengemin ev arkadaşıymış. Rus, adı dosyada yazıyor.”
“Tavisha,” diye mırıldandım.
Aziz ve Aden’in Rusya’da birkaç mekânda karşılaştıklarını ve birlikte eğlendiklerini duymuştum ama sadece o kadar diye düşünmüştüm. Özel bir şey aklıma gelmemişti.
“Her ihtimale karşı, Aziz onların dairesine mi çıkıyormuş diye kameraları geçmişe dönük kontrol ettirdim,” dedi.
Maxim şu fotoğraftan sonra, belki bir ümit diyerek buna kalkışmış olmalıydı. Ufak bir umut kırıntısına tutundum. Kafamı Maxim’e çevirerek yüzüne baktım. Lütfen başka daire olduğunu söyle. Aziz ve yengem aynı evde bulunmamışlar, bu sadece yanlış anlaşılma, diyerek içimi rahatlat.
Maxim, yüzüme birkaç saniye bakıp kafasını eğince ne söyleyeceğini anlamıştım.
Aynı daire...
Aziz ve Aden sık sık aynı evde zaman geçirmişlerdi, belki de... onlar...
SİKEYİM!
Yutkundum ve Maxim’e baktım. “Çık.”
Maxim endişeyle, “Abi?” dedi.
“Çık, Maxim.”
Sesimin titremesine engel olamadım. Maxim, çalışma odamdan kısa sürede ayrıldı. Elimdeki fotoğrafa uzun uzun baktım. Dosyadakileri okudum, diğer fotoğraflara baktım ve tekrar aynı fotoğraf karesine geri döndüm. Yüzümü avucumla sertçe sıvazladım.
Şimdi ne bok yiyecektim? Kalbim paramparça olurken nasıl bu kadar sakindim, en ufak bir fikrim yoktu. Elimde fotoğraflar olduğu hâlde buna inanmak istemedim, Aden’in böyle bir şey yapacağına ihtimal veremedim. Aden... böyle biri değildi.
Evlenmeden bir erkekle bu denli yakınlaşacak ve ona bedenini sunacak biri gibi gözükmüyordu. Sanırım uykusuzluk nedeniyle aptala dönmüştüm. İşte, tüm kanıtlar elimdeydi.
Yerimden kalktım ve üçlü koltuğa boylu boyunca uzandım. Hissizleşmiştim, beynim de kalbim kadar acı içindeydi. Gözlerimi sımsıkı yumdum. Acaba kalp krizi mi geçiriyordum?
Aden anlaşmayı bilmiyordu ki. Aziz’le yakınlaşmış olsalar bile bu bana ihanet ettiği anlamına gelmiyordu. Yetişkin, sağlıklı bir kadındı ve Aziz’le evleneceğini düşünmüş olabilirdi.
Evet... Evet, böyle düşünmüş olmalıydı. Hem bak, şimdi evleneceklerdi.
Evet, kesinlikle evlenmeleri gerekiyordu.
Aden ve Aziz’in arasındaki bu durum ortaya asla çıkmamalıydı. Bu, aileler içinde... tam bir felakete neden olurdu. Bir an önce evlenmeleri lazımdı. Yoksa Aden’imin ismi lekelenecekti. Çevremde bu dosyayı öğrenip sızdırabilecek birileri var mıydı? Maxim’e güvenebilirdim ama ya araştıran kişiye? Öldürülmesi için emir mi vermeliydim, yoksa bu göze daha fazla mı batardı? Ailelerden birinin gözüne batarsa açığımı bulduklarını sanarak olayı araştırırlardı.
Başımın ağrısıyla dişlerimi deli gibi sıktım. Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordum, şiddetle çalan telefonum susmuştu ki odamın kapısı açıldı.
“Abi?” diyen Tomris’i duydum. “Uyuyor musun?”
Gözlerimi açtım ve yerimde doğruldum. “Efendim, Tomris?” Bakışları önce masamı, sonra da masamın üzerindeki telefonu buldu.
“Maxim seni arıyormuş, acil bir durummuş. Telefonuna ulaşamayınca sana bakmamı istedi.” O sırada Tomris’in telefonu bir kez daha çaldı. “Maxim arıyor, açayım mı?” diye sordu. Elimle ver işareti yaptım. Telefonuna gelen çağrıyı açıp bana uzattı. Sesi hoparlöre alarak, “Söyle,” dedim.
Maxim, “Abi, bilmen gerekir diye düşündüm,” dedi.
“Neyi?”
“Aziz Timur, DNZY AVM’deki Ardortx’teymiş.”
Hırsla, “Ne yapayım, Maxim? Gidip onca insanın içinde Aziz’in ümüğünü mü sıkayım?” dedim.
“Hayır... sadece...” dedi ve birkaç saniye bekledi. Bu ses tonu nedeniyle arkasından bir bomba geleceğini hissetmiştim. “Gaye ve yengem de az önce AVM’ye giriş yapmışlar,” diyerek sustu. Aden ve Aziz... benim restoranımda mı buluşacaklardı?
Maxim’e, “Sen nereden öğrendin?” diye sordum.
“Aziz’i restoran müdürü arayıp söyledi. Yengemi de Özkan ailesinin içindeki korumalardan ayarla demiştin ya, onlar haber verdi.”
Başımdaki ağrı yeniden kendini belli etti. Parmaklarımla alnımı şiddetli şekilde ovuşturdum ve bu siktiğimin ağrısının geçmesini istedim.
“Tamam.” Çağrıyı sonlandırıp telefonu önümden çekmesi için Tomris’e işaret verdim. “Bana ağrı kesici getirmelerini ister misin? Şöyle okkalı olanlardan olsun.” Tomris kafasını salladı ve birkaç saniye yüzüme baktı.
“Ne bakıyorsun, Tomris? Dediğimi yapsana!” diye kızdım. Tereddütte kalmışçasına bir süre daha bana bakmaya devam etti, sonra da konuştu.
“Gidip görmelisin.” Konuşmasa daha iyi olurmuş.
“Ne?” diyebildim. Yanlarına gidip nasıl aşk yaşadıklarını mı görecektim? Tomris kafayı yemiş olmalıydı.
“Kendi gözlerinle görürsen kalbini ve aklını daha rahat ikna edersin,” dedi. Bakışlarım boşluğa daldı ve Tomris’in söylediğini düşündüm. Haklıydı, belki Aden’in ne kadar mutlu olduğunu görürsem ondan vazgeçmem daha kolay olurdu.
“Arabayı hazırla, beni sen bırak,” dedim. Bu hâlde araba kullanmam hiç güvenli gelmemişti. Tomris kafasını salladıktan sonra çalışma odamdan çıktı.
Yerimden kalktım. Telefonumu ceketimin cebine attıktan sonra dosyadan gözlerimi kaçırıp doğruca kapıya yöneldim. Üç katlı Soypak Malikânesi’nden çıkınca kapının önünde kardeşlerimi gördüm.
“Hayırdır?” diye sordum.
Aybars, “Biz de geliyoruz,” dedi. Bakışlarımı Cenk’e çevirdim.
“Restoranın başına bir şey gelmesin diye buna mecburum.” Kimin restoranını kimden koruyorlardı?
Alex’e döndüğümde, “Ben nişanlıma doğum günü hediyesi almaya gideceğim, konuyla alakam yok,” dedi. Yalancı pezevenk.
“Evde kalın,” dedim. Arka koltuğa oturduğumda, birkaç saniye içinde araba tamamen doldu.
“Bir kere de şu abinizi dinleyin ya!” diye isyan ettim. Aybars, “Ee biz zaten hep seni dinliyoruz,” dedi.
Tomris bana ağrı kesici ve şişe su uzattı. Şükür kavuşturana! Hızlıca ağrı kesiciyi içtim, sonra da suyu kafama diktim. Ardından başımı geriye yaslayıp gözlerimi kapattım. Şu an kardeşlerimle uğraşacak hâlim yoktu.
“Maxim de geliyormuş, yoldaymış,” dedi Cenk.
Tomris sessizce mırıldanmaya başladı ama onu net bir şekilde duyabiliyordum.
“Arabanın arkasına ceset torbası ve temizlik için malzemeler yerleştirdim. Ne olur ne olmaz, lazım olursa kullanırız.”
Sikeyim! Bu çocuğu bilgi edinmeye aktarmamam gerekiyordu. Zaten ipini koparmış bir deliydi, şimdi başımıza iyice psikopat kesilmişti!
Aybars, “Tabii, herkesin içinde, restoranın göbeğinde Aziz’i gebertmezse,” dedi.
Cenk, Aybars’a dönerek, “Her ihtimale karşı kameraların kaydını durdurması için restoran müdürüne emir verdim. Anlık olarak kameraları izleyebileceğiz ancak görüntüler kaydedilmeyecek. Bir de bozuldu diye yetkili servise haber göndermelerini istedim. Buradan bir şey bulamazlar,” dedi.
Alex, “Restoranda cinayete şahit olanlara sus payı ne kadar ödemek gerekir? Çocukları arayıp şimdiden parayı ayarlayayım,” diye sordu.
Ben sizi yetiştirirken neyi yanlış yaptım? Ya da neyi doğru yaptım? Nasıl iki dakikada bu kadar organize olup her şeyi ayarladınız?
Onlara, “Saçma sapan konuşmayın, cinayet falan işlemeyeceğim,” dedim. “Nasıl bir hayal dünyasında yaşıyorsunuz, böyle bir şey için insan mı öldürülür?” diye kızdım.
Hepsi şaşkın bir şekilde bana baktı. Hayır, buna şaşkınca demek az kalırdı. Bön bön yüzüme bakıyorlardı.
“Aşk konularına ne kadar saygım olduğunu en iyi siz bilmiyor musunuz?” diye sordum. “Sevmişlerse birbirlerini yapacak bir şey yok.”
Bunu söylerken ağrıyan kalbimi de onlar gibi susturmaya çalıştım. Gözlerimi kapattım ve yeniden başımı arkamdaki koltuk kafalığına yasladım.
Cenk, Tomris’e fısıldayarak, “Sen yine de ceset torbasını hazır tut. Böyle diyor ama her şeyi yapabilir,” dedi. Gözlerimi açmadan onu uyardım.
“Duyuyorum, Cenk!”
AVM’ye gidene kadar arabanın içinde çıt çıkmadı. Doğruca restoran müdürünün odasına girdik. Müdürden, anlık kamera görüntülerini açmasını istedim. Aziz Timur, hâlâ tek başına oturuyordu.
Aybars, “Buluşmayacak olabilirler mi?” dedi.
Tomris, Aybars’ın sorusuna omuz silkerek, “Bu kadar görünür bir yerde buluşacaklarsa zaten rahatlar demektir,” diye cevap verdi.
Rahatlar... Hay, sikeyim!
Bir süre daha bekledik ama gelen giden yoktu. Belki AVM’den çoktan çıkıp gitmişlerdi.
“Şu korumalara sorsana neredelermiş?” dedim.
O sırada kapı açıldı ve hızlı adımlarla Alex yanımıza geldi. Kollarının arasında büyük kırmızı bir kutu vardı. Panikle, “Geliyorlar, hemen arkamdalar,” dedi. Bakışlarımız yeniden monitörlere kaydı.
Cenk, “Lan sen harbiden nişanlına hediye almaya mı geldin, yarak kafalı?” diyerek Alex’e yükseldi. Cenk’in sesi son derece kızgın çıkmıştı.
“AVM’ye gelmişken bunu da aradan çıkardım, abi. Ne var bunda?” dedi Alex.
Tomris, “Tam üşengeç ya!” diye söylendi.
Maxim, “Birazdan Devrim abim katil olacak. Sendeki şu rahatlığa bak, amına koduğumun dürzüsü!” dedi.
“Bir susun!” derken sesim beklediğimden sert çıkmıştı. “Ayrıca katil falan olmayacağım!” diye ekledim.
Maxim’e sert bir bakış attığımda olduğu yere iyice gömüldü ve sessizleşti. Birkaç saniye sonra Aden ve Gaye, ellerinde alışveriş torbalarıyla kamerada gözüktü. Aziz, onları görünce ayağa kalkıp el salladı.
Tomris, “Yengeme salladığın eli sikeceğim, puşt!” dedi.
Tomris’i duymazdan geldim. Sorsanız bana mâni olmak için gelmişlerdi ama gaza getirecek cümleler kuruyorlardı. Gaye Aden’e ne söylediyse Aden bir anda gerilmişti. Aziz önce Gaye ile el sıkıştı, sonra da Aden’le sarıldı.
Maxim koltuktan kalktı ve okkalı bir küfür savurdu.
Aden’in bedenine sarılan Aziz’in kollarını kırmak istiyordum. Gaye sanırım onları uyarmıştı. Buna rağmen Aziz omuz silkerken Aden gülmüştü.
“Bence eve geri dönelim. Göreceğini gördün, abi,” dedi Aybars. Elimle onu susturdum.
Gaye kısa süre sonra yanlarından ayrıldı. Aden ise Aziz’in yanına oturarak ona doğru döndü. Aşırı yakın oturuyorlardı. Bir anda hararetli bir konuşmanın içine girdiler. Aden, Aziz’in yanında fazla rahat gözüküyordu. Kesinlikle samimi bir ilişkileri vardı. Ama bir şey dikkatimi çekmişti. O his yoktu. Çekim... heyecan... ya da bilmiyordum, benim Aden’i her görüşümde hissettiğim şeyler onların arasında yoktu. Bundan emindim.
Aziz, Aden’in uzamış perçemlerinden birini parmak ucuyla tuttu ve kulağının arkasına itekledi.
“Hay sikeyim!”
“Yok artık!”
“Onca insanın içinde bir de.”
“Bu, Devrim Soypak’a yapılır mı be!” Kardeşlerimin hepsi aynı anda söylendi.
Onlara bakarak, “Kapatın lan çenenizi, ahlak bekçisi misiniz?” diye kızdım.
Maxim, “Ama abi...” dedi.
“Dikeyim abini, kapat çeneni ya da döktür git,” diyerek onu susturdum.
Öfkelenmiştim, hem de çok. Böyle bir görüntü karşısında hangi âşık delirmezdi ki? Sevdiğim kadın, evleneceğini bildiği adamın yanında... çok rahattı, kimseyi takmıyorlardı. Konseyin kuralları ikisinin de umurunda olmamıştı. Sanki bir kulağından girip diğerinden çıkmıştı. Ben Aden’i böyle tanımıyordum ve düpedüz hayal kırıklığına uğramıştım. Aziz arkadaşı olsaydı ya da gerçekten evlilik anlaşmaları olsaydı sesimi çıkarmazdım. Ama bu... yıllardır kandırılmışım gibi hissettiriyordu. Ben onu beklerken onun beni hiç görmemesi ağırıma gidiyordu.
“Abi, buraya getirip boğazını keseyim mi?”
Tomris’i duymazdan geldim. Aden omuz silkip Aziz’e döndü. Sonra da başka bir konuya girmişler gibi konuşmaya başladılar. Maxim, “Devrim mi dedi o?” diye sordu. Sanırım öyle demişti.
“Soypak... Aa! Soypak ailesi dedi.”
Hepimiz Aden ve Aziz’in dudaklarına kilitlenmiştik. Cümlelerden birini anında anlamıştım.
“Babana Aziz’le evlenmeyeceğini söyle dedi.”
Aziz’e dün konuştuklarımızı anlatıyordu. Aziz duydukları karşısında şaşkındı.
“Asla.”
Sanırım Aden söylerken taklidimi yapmıştı. Tomris, “Abi, o senin yüz ifadene benziyordu,” dedi.
Cenk, “Öfkeli hâline, değil mi?” diye sordu.
Alex, “Evet, kesinlikle abimin taklidini yaptı. Şahsen ben anında anladım,” dedi.
Bunlar niye benimle gelmişti ki? Bir de bunlara maskara oluyordum. Aziz gülmeye başlayınca boğazını sıkıp paramparça edesim geldi. Herkes suspus oldu çünkü bu görüntünün nasıl da küçük düşürücü olduğunun farkındaydılar. Sevdiğim kadın taklidimi yapmış ve Aziz de yarılarak buna gülmüştü.
Aden’in Aziz’in omzuna vururken ona nazlanması, bu öfke anında bile kalbimi tekletmişti. Onu hayatım boyunca hep böyle görmek istemiştim.
Aziz, Aden’e yaklaştıkça içimdeki öfke ve kıskançlık yükseldi, vücudum gerginleşti, sanki her kasım tek tek titriyordu. Daha fazla bunu izlemeyecektim. Anlamıştım işte, Aden’in de Aziz’de gönlü vardı. Bitmişti, buraya kadardı. Artık vazgeçmeliydim.
Kapıya adımladım ve odadan çıktım. Aybars, “Abi, nereye?” diye sordu.
“Eve dönüyorum,” dedim.
Şaşkınlık içinde, “Öylece mi?” dedi.
“Evet, Aybars,” dedikten sonra yürümeye devam ettim. Tomris, “Ben abimle giderim,” diyerek peşime takıldı. Tam köşeyi dönmüştüm ki Gaye ile burun buruna geldim. Şaşkınlıkla bir bana, bir de Tomris’e baktı. Sonra da endişeyle yutkundu.
Tomris, Gaye’ye, “Her şeyi biliyoruz, öğrendik,” dedi.
Gaye, panikle bana döndü. Tomris’in yaptığı işi bilen herkes ondan korkardı. “Ben Ceyhan’a söyleyemedim. Nasıl deseydim, Rusya’da yıllarca birbirine arkadaşlık ettiler şimdi nasıl evlenecekler diye?”
Yüzüm şokla kasıldı. Kendimi ifadesiz tutmaya çalışırken merakla, “Elimizde Aziz Timur’un Aden Özkan’ın evine girerken çekilmiş görüntüleri var. Sence konsey bunun hakkında ne düşünür?” diye sordum.
Gaye, hızlı hızlı konuşarak, “Hayır, hayır! Aden’in Rus ev arkadaşı Tavisha, Aziz’in sevgilisi. Aziz Timur köpek gibi âşık kıza, Aden’le sadece arkadaşlardı,” dedi. İçime yayılan rahatlamayla tüm kaslarım gevşedi.
“Şu an ne konuşuyorlar?” diye sordum.
Gaye, bana ve Tomris’e endişeyle baktıktan sonra gözlerini yumdu ve birkaç saniye bekledi. Çekingen bir tavırla gözlerini açıp, “Şey...” dedi.
“Anlat Gaye, ne biliyorsan her şeyi anlat,” diye üsteledim.
“Dün akşam yemeğinde kayınpederim, Aden için Aziz Timur’la yapılacak evlilik sözleşmesinden bahsetti. Sanırım Aziz, Tavisha ile olan ilişkisine devam edecek. Aden de Rusya’da kendi işleriyle ilgilenecek. İkisi de Rusya’ya taşınıp ailelerinden uzak kalmayı planlıyor.”
Tomris tereddütle, “Aralarında duygusal bir şey olmadığına emin misin?” diye sordu. Gaye kafasını hızlıca salladı. “Aden, Aziz’i kardeşi gibi sever. Zaten Tavisha ile Aziz’in tanışmasını Aden sağladı.”
Tomris merakla, “Bedensel bir şey?” dedi.
Gaye anında, “Hayır, hayır! Asla!” diye cevap verdi. “Aden öyle biri değil, şimdiye kadar erkek arkadaşı bile olmadı. O kadar üşengeç ve tembel ki bunu vakit kaybı olarak görüyor. İleride evlilik anlaşmasıyla evlenmesi gerekirse ayrılık ve sonrasındaki yeni bir ilişki kurma süreciyle uğraşmak istemiyormuş.”
Gaye, Aden hakkında arka arkaya bilgiler vermeye başladı. “Normalde onu evden dışarıya sürükleyerek çıkarırım. Hevesle kabul etse de buluşmadan yarım saat önce çok kolay bir bahane uydurur ve her şeyi iptal eder. Bahanesi tamamen saçmalık olur. Tek nedeni, o an evden çıkmak istememesidir. Eğer yapması gereken şey, ilgisini çeken ya da komple odaklandığı bir şey değilse Aden’in saniyesinde dikkati dağılır ve onu yapamaz ya da devam ettiremez.”
Tomris’le garip garip birbirimizin yüzüne baktık.
“Arada fotosentez de yaptırmak lazım, yoksa bahsettiğin bu bitki ölür,” dedi Tomris.
Gaye omuz silkerek, “Emin ol, Aden bitki olsaydı fotosentez yapmaya üşenirdi. Islanınca hemen kurumadıkları için kendi yapraklarını koparırdı,” dedi.
Ne?
Hâlbuki iş konusunda nasıl da disiplinliydi. Küçükken asla yerinde durmazdı ve kıpır kıpırdı. Aşırı haylaz bir yapısı vardı. Bir anda nasıl böyle bir kadın olmuştu ki?
“Aden yen… ablanın hiç mi olumlu özelliği yok?” Tomris sorusunu sorarken küçük bir durakladı, sonra düzelterek devam etti.
Gaye, “Var elbette, hem de bir sürü. Mesela bir şeye odaklandığında saatlerce başından kalkmadan onu yapabiliyor. Bir keresinde dört saat aralıksız spor yapmıştı. Dün gece de sabaha kadar çeviri yapmış. Psikiyatrist bir arkadaşım, onda dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olduğunu düşünüyor. Yetişkin kadınlarda belirtiler böyle oluyormuş. Gerçi Aden’i muayene olmaya ikna edemedim,” dedi. “Ayrıca sanatseverdir, merhametlidir, empati yeteneği gelişmiştir. Her şeyden öte sadıktır. İyi de sır tutar...” derken durakladı. “Daha doğrusu, tutması gereken sırları unutur ama aynı şey sayılır, değil mi?”
Tomris’e, “Sanırım ileride psikiyatriste ihtiyacımız olacak,” diye fısıldadım.
Tomris, “En az bizim kadar kafadan kontak,” diye mırıldandı.
Gaye’ye, “Aden’le yüz yüze konuşabilir miyim?” diye sordum. Gaye, sorum karşısında şaşırarak, “Ne?” dedi.
“Burada bulunan tek Özkan olduğun için sana soruyorum, Aden’le konuşmama müsaade ediyor musun?” Gaye ne diyeceğini bilemedi. En sonunda usulca kafasını salladı. Bakışlarımı Tomris’e çevirdim.
“Beni arabada bekle.”
Tomris, “Eğer lazım olursa... yani getirdiklerimiz... haber vermen yeterli olur, abi,” dedi.
“Ben sizinle ne yapacağım?” diye söylenerek restorana geri döndüm.
Aziz ve Aden hâlâ bir şeyler hakkında konuşuyorlardı. Cennet bahçemin konuşmaktan dili damağı kurumuştu, Aziz Timur da ona bir şey ısmarlamamıştı. Bazı erkeklerin gerçekten centilmenlik eğitimi alması gerekiyordu.
Sonraki bölümün yayınlanmasını beklemeden okuyun!
👇 👇 👇 👇 👇
Daha fazlasını okumak ister misiniz?
Bu özel yazıyı okumaya devam etmek için ruyambooks.com sitesine abone olun.
.png)




