Kelimelerim boğazımda kalmış gibi öksürmeye başladım. Bacağımdaki ağırlık çekildi ve onun yerine önüme su uzatıldı. Kafamı saldırdığımda Serhat’ın endişeyle bana baktığını gördüm. İlgili bir ses tonuyla, ‘’İyi misin Mehtap? Suyu iç?’’ dedi. Ellerim titreyerek suyun altından tutup ağzıma götürmeye çalıştım. Serhat, ellerimin titrediğini fark ederek bana yardımcı oldu.

“Her günüm seninle geçsin istiyorum. Gece kollarımda uyu, sabah kokunla uyanayım. Hayatına dâhil et beni.” Bana evlenme teklifi mi ediyordu anlayamadım. “Benimle evlenmek mi istiyorsun?” diye sordum. Ağzımdan çıkan kelimelerle Serhat gerildi, bu cümleyi beklemiyormuş gibi şaşırdı.

Serhat, yanımıza gelen kadına “Jamali,” diye seslendi. Kadın, karşısında önemli biri varmış gibi dizlerini hafifçe kırarak eğildi. Serhat, ona kollarını açtığında ise usulca ona sığındı. Kadın Serhat’a, “Anta Al-Daw Fi Ayni,” dedi. Jamali sanırım güzelim gibi bir şeydi, diğeri de gözler ve ışıkla ilgiliydi. Beynimin bir köşesine Arapça öğrenmeyi eklemiştim. Biraz anlıyordum ama konuşabileceğimi sanmıyordum.

Fatma bir anda durarak, "Mehtap...” dedi. Ama söyleyeceği şeye emin olamıyormuş gibiydi. “Bu söylediğimi şimdi anlamayacağını biliyorum. Ama birinden bir şey duyarsan, herhangi bir şey... önce abime sor ve o bunu onaylamadan kimseye... altını çiziyorum, hiç kimseye inanma.”

Serhat "Günaydın, Ay Işığım." diyerek alnımı öptü. Sonra gülümseyerek göğsüme eğildi ve sağ köprücük kemiğime öpücük kondurdu. “Şimdi diğerini öpmezsem küser.” dedi ve sol köprücük kemiğimi de öptü. Sonra da burnunu boynuma sürterek derin bir nefes aldı. Bunları yaparken bedeninin yarısı üstümdeydi.

Meto’ya cins cins bakarak, “Ne gülüyorsun?” diye sordum. Ahmad’a dönüp, “Koskoca Umman kralının düştüğü duruma bakar mısın? Eline almış çiçeğini çikolatasını Türk adetlerini uyguluyor,” dedi.

Kürsüden nasıl indiğimi bilememiştim. Tüm tören boyunca, gözüm bana gülümseyerek gururla bakan teyzemin üstündeydi. Yanında ise, sabah giyinerek özenle hazırlandığı takım elbisesinin içinde Serhat oturuyordu. Demek ki, bu pahalı takım elbiseyi bugün benim için giyinmişti. Bunu düşünmek bile yanaklarıma kanın hucum etmesine neden oluyordu.

‘’Mehtap, hadi kızım kalk.’’ diyen sesle kendime geldim. İlknur abla başımda dikiliyordu. ‘’Gözlerin kapalı ayakta uyuyorsun, hadi artık gidelim.’’ dedi. Ne yani, az önce gördüklerim rüya mıydı? Elim istemsiz olarak boynuma gitti. Sanki hala sıcak dudaklar ve ıslaklık orada gibiydi.

Ellerimi Serhat’ın omzuna koydum, tırnaklarımla aşağıya doğru çizmeye başladım. Nabzımın hızından, salgıladığım hormonlardan tamamen içgüdüsel davranıyordum. Serhat’ın inleme ile karışık çıkan uğultulu sesi hoşuma gitmişti. Tırnaklarımla canını acıttığım halde, bundan zevk alıyormuş gibiydi. Sanırım onu daha da azdırmıştım.

Boynumdaki sıcak dudaklarla uyandım. Uyku sersemi, ‘’Serhat?’’ diye sordum. Uğultu dolu bir yerdeydim. Acaba Serhat pencerelerin hepsini açmıştı da cereyan mı yapıyordu? Gözlerimi yavaşça açtım. Çünkü Serhat'tan en ufak ses yoktu. İlk gördüğüm oval bir tavandı. Ne!? Sonra gözlerim ufak uçak pencerelerine takıldı.