top of page

[+21] 02. BÖLÜM - NEDEN? - ARK I

Güncelleme tarihi: 6 Eki

Arya, Reis, Kandemir, ARK, Birinci Hikaye, ARK Evreni, Ruyam, Yazar Ruyam,

Arya ~  31 Temmuz 2023

Ailemin evine varınca heyecanım yenilenmiş, arabadaki dalgın halimden eser kalmamıştı. Biliyordum, herkes hamile olduğumu duyunca çok mutlu olacaktı. Arabadan inip Kahraman’la birlikte evin girişine doğru ilerledik.

Biz daha varmadan evin hizmetlileri kapıyı açtı. Annem sürekli söylendiği için uzun süreli çalışan birkaç kişi vardı. Onun dışında hep yeni birileri çalışmaya gelir, giderdi. Bu nedenle kapıdaki hizmetlileri tanımıyordum. İçlerinden biri kapının girişinde ceketimi aldı.

Heyecanımı baskılamaya çalışarak kocamın elini tuttum. Tanrım! Bayılacak gibi hissediyordum. Ne zaman hamile olduğumu açıklamalıydım? Hemen mi? Yemekte mi? Yoksa tatlıdan önce mi? Evet, kesinlikle tatlıdan önce söylemeliydim. Hem müjdeyi verdikten sonra ağzımız da tatlanırdı.

Çalışanlar, beni ve Kahraman’ı ailemin evine adeta bir misafir edasıyla buyur ettiler. O an, bu evin bir ferdi değilmişim gibi hissettim. Ben burada doğmuştum, burada büyümüştüm ve ilk adımlarımı şu an üstünde yürüdüğüm bu koridorda atmıştım. Ama yine de… Bu ev, neden bana bu kadar soğuk ve uzak hissettiriyordu?

Dubai’den kaçtıktan sonra üniversiteye başlamıştım. O süreçte, evden tamamen ayrılıp okula yakın bir yere taşınmıştım. İlk defa ev sıcaklığını orada deneyimlemiştim. Haftanın üç günü temizlik ve yemek için gelen Aynur ablayla hâlâ görüşüyordum. Geçen aylarda kızı nişanlandığı için ona hediye almış, hatta nişan törenine bile katılmıştım. Ancak, nişana gittiğim için o gün Kahraman’la tartışmıştık.

Kararlarıma müdahale edilmesinden hoşlanmazdım ve annemin deyimiyle biraz asi bir yapım vardı. Bundan dolayı hiç pişmanlık duymamıştım. Kimse, ne gideceğim yere, ne giydiğim kıyafete, ne de söylediğim kelimelere karışamazdı. Eksiklerim elbette vardı, fakat nerede nasıl davranmam gerektiğini biliyordum.

Sonuçta alın teriyle kızını okutmaya çalışan Aynur abla, bana aile sıcaklığını hissettiren ilk insandı. Gerçi bu durumun Aynur abla ya da onun mesleğiyle ilgisi yoktu. Kahraman’ın yabancılara karşı mesafeli duruşundan kaynaklanıyordu. Ona, Aynur ablanın yabancı olmadığını, dört yıl boyunca benimle ilgilendiğini anlatamıyordum. Kahraman, çevremize giren insanlar konusunda her zaman tedbirli davranırdı.

Salona girdiğimizde annem ve babam oturma grubunda oturmuş, sohbet ediyordu. İlk olarak ablamla göz göze geldik. Ona samimi bir şekilde gülümsedim. Ablam ise bizi kısaca süzdükten sonra bana göz kırptı. Tam o sırada Kahraman, elini elimden çekerek annemle babamın yanına yöneldi. Ben de ablama sıkıca sarıldım. Bugün en çok da benim için Melek mutlu olacaktı.

Eskiden sürekli yan yana olmamıza rağmen, pek iyi anlaşamazdık. Ancak 2019 yılında -ben evlenmeden bir, bilemedin bir buçuk yıl önce- ablam büyük bir trafik kazası geçirmişti. O gün önemli bir toplantım olduğu için, hem menajerim hem de en yakın dostum olan Utku’yla birlikte, çiftlik evinden erken saatlerde ayrılmıştım. Ablam ise geceyi geçirdiğimiz çiftlik evinden benim arabamla dönerken kaza yapmıştı. Ne yazık ki kaza sırasında karnının alt kısmına metal bir çubuk saplanmıştı. Doktorlar, rahmini almak zorunda kaldıklarını ve artık bebek sahibi olamayacağını aileme söylemişti. Ben de haberi alır almaz soluğu ablamın yattığı hastanede almıştım.

Ameliyatından sonra, ne kadar yanında olmaya çalışsak da ablam depresyona girmiş ve bir süre herkesten soyutlanarak yatılı psikolojik tedavi görmek zorunda kalmıştı. Bu süreç onu fazlasıyla yıpratmıştı. Kahraman’la evlilik sürecine girdiğimiz sıralarda yaşadıklarını yeni yeni atlatmayı başarmıştı. Hatta ilk hamileliğimde, psikolojik durumundan çekinerek ona uzun süre hamile olduğumu söylememiştim.

Bebeğimin kalbinin durduğunu hastanede öğrenmiştim. Sanki duyduklarım karşısında dünya başıma yıkılmıştı. O an, ne zamanı ne de bulunduğum yeri algılayamamıştım. Sadece acı vardı; her yeri saran, her şeyi yok eden bir acı... Ablam, beni görünce eli ayağına dolaşarak yanıma gelmiş ve bana sıkıca sarılmıştı. Gözlerinden süzülen yaşlar, benimkilerle birleşip birbirine karışırken, saatlerce hiç konuşmadan oturup ağlamıştık. Kelimelerin anlamsızlaştığı o boşlukta, her şeyin kaybolduğu o anı birlikte paylaşmıştık. Sanırım asıl o zaman yakınlaşmaya başlamıştık.

Ablam ve ben, birbirimizi bu konuda çok iyi anlamıştık. Melek, ilk defa benim bir derdimi kendi derdi olarak görüp benimle bebeğimin yasını tuttu. Sonraki yıllarda ne zaman ona ihtiyacım olsa her zaman yanımda oldu. Resmen kendi hayatını ikinci plana atıp beni önceliği hâline getirdi.

“Hoş geldin, kızım. Benim gün ışığım.” Babamın sesini duyar duymaz ona döndüm, ardından koşarak yanına gittim ve sıkıca sarıldım. “Hoş buldum, babacığım.” Babam, anneme bakıp kahkaha attı. “Ayten, bizim kızlarımız ne çabuk büyüdüler. Baksana, boyuma yaklaştılar.” Ablam arkamızdan, “Baba, yalnız bizim uzamamız duralı bayağı oldu… Ama sen bilirsin,” dedi.

Şımarık bir tonda, “Baba, iki buçuk ay sonra 26 yaşına gireceğim. Sence de bizi çok ufak görmüyor musun?” diye sordum. “Ne!? 26 yaşında oldun mu? Ablan 26’yı yeni doldurmamış mıydı?” Bedenini benden ayırırken şaşkın bir yüz ifadesi vardı. “Arya! Sen 30 yaşına yaklaşmışsın. Resmen orta yaş sınıfına giriyorsun,” diyerek masanın baş köşesine oturdu. 26 ile 30 arasında dört yaş olduğunu babama kim söylemek isterdi?

Ablam Melek, isyankâr bir ses tonuyla, “Yok artık baba! Daha ben 30 yaşında değilim, 29 yaşındayım. Genciz biz! Hem, 30 yaş ne ki?” dedi. Annem, hiç boş durmayarak, “Evet, senin evlenme yaşın geldi de geçiyor, Melek. Ne zaman evlenmeyi düşünüyorsun?” diye sordu. Bunun üzerine ablamın keskin bakışları annemi buldu.

Bir anda evin içinde soğuk rüzgârlar esti. Çünkü ablamın yanında, yıllardır erkek sinek bile görmemiştim. En son ilişkisi kaza günü sona ermişti. Arada mesajlaştıklarını bilsem de Berk’le, uzatmalı manita durumundan ileriye geçememişlerdi. Zaten ben de Berk’i hiç görmemiştim; onunla tanışmak bir türlü kısmet olmamıştı. Ablamın yaşadıkları kolay şeyler değildi. Annemin onu da anlaması gerekiyordu. Ama işte… Her zamanki annemdi.

Ortamı biraz olsun neşelendirmek için, ‘’Şu anda konu buraya nasıl geldi? Haydi oturalım, bugün kurt gibi acıktım!’’ diyerek gülümsemeye çalıştım.

Başlangıçlar geldi, ardından çorba servis edildi. Masada kimse konuşmuyordu; yalnızca ara sıra Kahraman’la babam, kısa kısa iş meselelerinden bahsediyorlardı. Bense hamilelik haberini vereceğim için fazlasıyla heyecanlıydım. Bir anda içimde tutamayacağımı fark edip söylemeye karar verdim. Kesinlikle öğrenince hepsi şok olacaktı. Acaba çorba boğazlarında kalır mıydı? Derin bir nefes aldım.

Hadi, yapabilirsin kızım, üçten geriye sayıyorum.

Üç. İki. Bir.

Babam, tam konuşmaya başlayacakken araya girip, “Sana sponsor olan şu şirket vardı ya...” dedi. ARK’dan mı bahsediyordu, yoksa o markanın sahibi olan Kandemir Holding’den mi? Peki, şu an önemli olan gerçekten bu muydu, baba? Tam hamilelik haberini vermek üzere kendimi hazırlamıştım!

Babam konuşmaya devam ederek, “Dubai’nin savunması için sizinkilerle iş birliği yapmaya başlamışlar,” dedi. Ne!? Şeyh Raşid Khalil’in yönettiği Dubai mi? Ve… sponsorluk anlaşması yaptığım şirket? Bu tam olarak ne demek oluyordu? Kahraman’la göz göze geldik. İkimiz de bu olaya anlam verememiştik.

Babama başımı çevirip, “ARK’dan mı bahsediyorsun, baba? Anlamadım, onların savunmayla ne işi olur ki?” diye sordum.

ARK, kariyerimde aldığım en büyük sponsorluktu. Hatta bizim sektörde adı benimle o kadar özdeşleşmişti ki, kimi insanlar şirketi benim sanıyor kimileri de orada çalıştığımı zannediyordu. Canlı yayınlarda ise çocuklar, ARK’ı topluluk adımız olarak benimsemişti. İsmim Arya’nın baş harfi, soyadım Reis’in baş harfi, sonuna da kardeşlik kelimesinin baş harfini eklemişlerdi. Belki de ARK, bana ve tabii ki canlı yayınlarıma sponsor olmasaydı bugün bu kadar tanınmış olmazdım. Ailemle aramın kötü olduğu bir dönemde hayatıma giren bu şirket, benim için bir dönüm noktasıydı.

2018’den beri Kandemir Holding’in bir alt markası olan ARK’ın dijital reklam yüzüydüm. Bulunduğum sektörde genelde bu tarz sponsorluklar ve iş birlikleri kısa sürerdi. Tabii ki böyle global bir firmanın neredeyse beş yıldır benimle çalışıyor olması, hâliyle babamı da gururlandırmıştı. Zaten işimi de o zaman kabul etmeye başlamıştı.

Babam bana bakarak açıklamaya başladı. “ARK’ın bağlı olduğu holding,” dedi. Kandemir Holding’den bahsediyordu. “İşleri gittikçe büyüttüler. Aramızda kalsın ama güvenlik sektöründe kendilerini ciddi anlamda geliştirdiler,” diyerek elini havada salladı.

İçinde hiç bitmeyen Türk milliyetçiliğiyle, “Diğer sektörlerde de iyi işlere imza atıyorlar. Çok büyük, uluslararası bir şirket oldular. Sahibi de Türk sonuçta,” dedi. Ardından gözlerinde beliren gurur ifadesiyle, “Türkiye’de dev olmakla, tüm dünya tarafından tanınmak arasında büyük bir fark var. Kendilerini her anlamda, girdikleri her işte başarılarıyla kanıtlıyorlar,” diyerek cümlesini tamamladı.

Kocam, “Haldun Bey, geçen gelen sözleşmeleri ben de gördüm,” dedi. Babama bakarak konuşmayı sürdürdü. “Çoğu gizli belgeydi, o yüzden bazı yerleri karalanmıştı. Ama dosyaların içinde inanılmaz isimler yer alıyordu. Bahsedilen o önemli insanları gerçekten koruyorlar mıymış? Bu bana fazla sıra dışı geldi. Toplantıya katıldıysanız görmüşsünüzdür. Şu herkesin bahsettiği adam... Kalender Kandemir. Sizce nasıl biri?” diye sordu.

Annem isyan ederek, “Yine iş, iş, iş... Gerçekten sofrada sadece iş konuşuyorsunuz, çok sıkıldım,” diyerek ayağa kalktı. “Siz devam edin, ben de mutfağa gidip şu tatlılara bakacağım.” Gergince yutkundum. Söz konusu ne zaman Dubai ve o adam olsa, Ayten Sultan böyle kaçıyordu.

Annem masadan ayrılınca babam bana döndü. “Kızım, sen hiç gördün mü Kalender Bey’i?” diye sordu. Kahraman, babamın sözüne devam ederek, “Evet, hayatım. Sonuçta yıllardır iş yapıyorsunuz,” dedi. Ablama doğru baktım. Anlatıp anlatmamakta kararsız kalmıştım çünkü içinde dolaylı yoldan onun hikâyesi vardı. Sanırım biraz yumuşatıp anlatabilirdim. Hem az sonra müjdeli haberi verecektim, ablam üzülse de uzun sürmezdi.

“Aslında bir keresinde randevumuz vardı. Sanırım bir yılın ardından sözleşme yenileme teklifi aldığım sıralardaydı. 2019 yılında... Hatta bu iş için benimle görüşen kadın, ilk defa Kalender Bey’in böyle bir sözleşme için geleceğini söylemişti.” Sandalyede geriye yaslandıktan sonra, “Genelde büyük isimlerle yapılan sözleşmelere dahi gitmezmiş ama bizim sektörü merak ediyormuş. Kadın öyle bir şeyler anlatmıştı,” dedim.

Bundan sonrası kritikti. Ablama bir süre baktım. Ardından babama dönüp, “O gün randevuya Utku'yla birlikte gittim. Kalender Bey gelmeden önce önemli bir telefon aldım,” dedim. Önemli telefon dediğim, ablamın kazası için arandığım zamandı. Ablamın ağlayışları hâlâ kulağımdan gitmiyordu. Yutkunduktan sonra, “O nedenle randevuyu iptal edip kalkmak zorunda kaldım. Bir daha da Kalender Bey'le yüz yüze görüşme şansımız olmadı. Yani tanışmıyoruz ama o zamanlar birkaç yerde uzaktan görmüştüm,” diye açıkladım.

Babam, düşünceli bir şekilde kafasını salladı; sanırım o da ablamın kaza yaptığı günü anlattığımı fark etmişti. “Gerçekten güçlü bir adam. Bastığı yeri inletiyor. Karanlık işleri de yok değil,” dedi. Kocama bakarak, “Geçen kazandığımız davayı hatırlıyor musun, Kahraman?” diye sordu. “Evet, Haldun Bey. Açıkçası ilk incelediğimde kazanma şansınızın olmadığını düşünmüştüm.” Hafif alay içeren bir ses tonuyla, “Zaten o davayı kazandığınız için sizinle bu işleri yürütmeye başlamadılar mı?” diye sordu.

Kahraman ve ben, iki buçuk yıldır evliydik. Hâlâ babam, Kahraman’la tam olarak anlaşamıyordu. Ama Allah’tan birbirlerine olan saygıyı koruyup birlikte iş yapabiliyorlardı. Babam, ilk evlenmeye karar verdiğimizde buna karşı çıkmıştı. Hatta o aralar babamla ciddi tartışmalar yaşamıştık. Kahraman’ın omzunda, babamla aramızdaki soğukluğa üzülüp defalarca kez ağlamıştım. Halbuki ağlamayı pek sevmezdim. Yani dizi izlemek dışında... Çünkü belli başlı dizileri sırf ağlamak için açıp izliyordum. Ama gerçek anlamda ailemden birine zarar gelmediği sürece çok nadir ağlardım. Şimdiyse babam, zamanında istemediği damadı sayesinde dede oluyordu.

Annem, “Ay hâlâ iş mi konuşuyorsunuz? Gittim geldim, yine iş!” diye söylenerek yanımdaki sandalyesine oturdu. Baş köşede babam, sağında ben, solunda Kahraman, Kahraman'ın yanında da ablam vardı. Bu oturma düzeni çocukluğumuzdan kalmaydı. Yarın öbür gün ablam evlenirse eniştem nereye oturacaktı? Bu düşüncemle kendi kendime gülümseyip kafa salladım. Beni gören ablam da gülmeye başladı. Sonra telefonu çaldığı için, Kahraman’ın yanındaki sandalyeden usulca kalkıp koridora yürüdü.

Babam, “Biz damadımla bir iş daha konuşacaktık. Madem annen rahatsız oluyor, çalışma odasına kadar gidelim. Uzun sürmez,” dedi. Masumca, “Babacığım ama şimdi tatlıları getirirler?” dedim. “Getirsinler, geliriz hemen,” diyerek Kahraman’la birlikte üst kata yöneldiler. Sanki iş konuşmanın sırasıydı! Ben size hayatınızın haberini vermek için sabırsızlanırken üstelik!

Acaba kız mı, yoksa oğlan mı olacaktı? Bebeğin odasını hemen hazırlamayacaktım. Heveslendiğim her şeye kürtajdan sonra çok pişman olmuştum. Biraz büyümesini bekleyecektim. Beşinci ayından sonra Kahraman’la gidip eşyalarını alabilirdik. Özellikle 18. haftayı doldurması gerekiyordu. Bir an önce minik bebeğimin kalp atışlarını duymak, küçük kesesini görmek istiyordum. Çünkü hâlâ, “Boş gebelik mi? Dış gebelik mi? Bir şey olacak mı?” diye korkuyordum.

Annem yine rahat durmayıp, “Kaç yıldır evlisiniz, hâlâ bize anne baba demiyor. Hayır, anlamıyorum ki; Haldun Bey aşağı, Ayten Hanım yukarı,” diyerek elini oynattı. “İyi de anlaşıyoruz canım, anlaşmıyor muyuz? Alla alla! Bir de yani elimizde büyüdü, evimizin oğlu sayılır.”

“Anne, Kahraman’ın mizacı bu. Lütfen kocamın yanında böyle bir imada bulunma. Herkes, annesi ve babası dışında birine anne baba demek zorunda değil. Kahraman’ın kararlarına saygı duymalıyız. Ayrıca ben de babasına karşı bu şekilde hitap ediyorum. Sonuçta benim bir tane babam var, nasıl başka birini babam olarak benimseyebilirim?” diye sordum.

Annem hiddetlenerek, “Ama Efsun’a anne demeyi biliyorsun?” dedi. Derin bir nefes alıp verdim. “Çünkü çocukluğumdan beri bana kızı gibi davrandı. Yeri geldi evliliğimizde oğluna karşı bile beni savundu. Bence Efsun anne, bu hayatta görüp görebileceğim en iyi kayınvalidelerden biri.”

“Ha! Ben iyi anne değilim, yani? Sen de nankör ve sevgi arsızısın,” diyerek laf soktu. Öylece anneme bakakaldım. Gerçekten bir kadın hiç mi değişmezdi? Ben şimdi onu mu ima etmiştim? Buğra evlendiğinde gelinimizin vay haline… Annem ona feci kayınvalidelik yapacaktı.

Bize hizmet eden çalışanlara, “Kızım, tatlılar nerede kaldı? Hadi artık, bu ne yavaşlık!” diye seslendi. Yerimden kalkarak, “Ben de babamla Kahraman’ı çağırayım,” dedim. Koridora doğru çıktığımda ablamın hâlâ telefonda konuştuğunu işittim.

“Evet bebeğim, iyi geceler. Evet... Evet... Ben de seni seviyorum. Hıhı, geleceğim.” Onu dinlediğimi anlamasın diye hızla merdivenleri çıkmaya başladım.

Tanrım! Ablamın sevgilisi mi vardı? Yoksa yine Berk miydi? Seni seviyorum dediğine göre ciddi bir ilişki olmalıydı. Sanırım sonunda annemin duaları kabul oluyordu. Umarım ben çok kilo almadan evlenirlerdi. Yoksa tüm fotoğraflarda hamile karnımla görünecektim. Gerçi fena mı olurdu? Bebeğimiz, “Anne, ben niye teyzemin düğününde yoktum?” diye sorduğunda, “Bak, işte buradaydın!” derdik.

Merdivenleri bitirdiğimde soldaki kapı dikkatimi çekti. Benim odam...

Kapıyı yavaşça araladım. Babamla kavga ederek çıktığım bu odadan, yıllar sonra hamile bir kadın olarak giriyordum. Babacığım, senden sürekli ilgi bekleyen ufak kızın büyüdü. Her zaman istediği huzurlu, sakin ve mutlu hayatı elde etmesine az kaldı.


25 Eylül 2020 - GEÇMİŞ

Babam bana, “Sen ne demek istiyorsun? Daha çok gençsin!” diye bağırdı. Kırgınlıkla, “Baba, kendi ayakları üzerinde duran bağımsız bir kadınım. Zaten yıllardır tek başıma yaşıyorum. Kahraman’la evlenmek istiyorum. Seni anlamıyorum, neden onu kabul etmiyorsun?” diye sordum.

Daha önce babamla böyle büyük bir tartışma yaşadığımız zamanı hatırlamaya çalıştım. Sanırım ablamın kazasının olduğu dönemdi. O sıralar, sebebini bilmediğim bir şekilde babam ona fazlasıyla yüklenmişti.

“Çünkü gördüm. Sana nasıl baktığını ve senin ona nasıl baktığını gördüm.” Sesini yükselterek, “Daha çok gençsin, anlamıyorsun. Kahraman’a bakarken gözlerinde aşk yoktu, Arya. Kendini neden ateşe atıyorsun bunu anlayamıyorum,” diye ekledi. Ama yanılıyordu. Önemli olan aşkın o yoğun duygusundan ziyade saygıydı, birbirini iyileştirmekti, yanında huzurlu hissetmekti.

Ben, Kahraman’ın yanında kendimi hep iyi hissediyordum. O yaralarımı teker teker sarıyordu. Üstelik bence beni seviyordu da… İlgi gösteriyordu çünkü.

“Baba, kararlarıma saygı duymalısın. Evlenmek istiyorum, bu yüzden Kahraman’a evlenelim diyen bendim.” Babam hemen karşı atağa geçti. “Onunla evlenmek istemenin tek nedeni, benim ona hayır demem. Şu an benimle inatlaşıyorsun.”

Sakinleşmek için derin bir nefes alıp verdi. “Aç gözünü, iyi bak. Ona sadece şefkat duyuyorsun. Şefkatle, aşkı ya da sevgiyi birbirine karıştırma, kızım. Bu çok ciddi bir karar. Yarın öbür gün gerçek aşkı tattığında buna pişman olacaksın.”

Babama cevap vermeden kapıyı açıp hızla odadan çıktım.


31 Temmuz 2023 - GÜNÜMÜZ

Odamdan çıkıp çalışma odasına doğru ilerledim. Kapıya yaklaştığımda içeriden gelen bağırma seslerini duydum. Bu da neydi? Hamilelik haberini vereceğim gün, babam ve kocam kavga mı ediyordu? Hem de tam şu an! Gerçekten mi? Bu kadar şanssız olamazdım, değil mi?

Bir an duraksadım. Acaba içeriye girip “Ben hamileyim!” desem susarlar mıydı?

Kapıya biraz daha yaklaşınca Kahraman’ın sesini net bir şekilde duydum. “Şimdi neden böyle yaptığınızı anlamıyorum, Haldun Bey. Daha fazla paraya mı ihtiyacınız var?” Ne parası? Ne oluyordu?

Babamın sesi sert ve öfkeliydi. “Benimle kızımı sattığımı ima ederek konuşma!” diye bağırdı. Ne satması, ya!?

Kahraman derin bir nefes aldı, ardından soğukkanlı bir ifadeyle konuşmaya devam etti. “Bunları zaten konuştuk. Ben, evlenmemize izin vermeniz karşılığında hukuk büronuza yatırım yaptım.”

Şok içinde donup kaldım. Ne konuştuklarını kavrayamıyordum ama ortada tuhaf bir şeyler olduğu kesindi.

Kahraman sesini biraz daha yükselterek, “Bu noktaya gelmeniz için size çok fazla finansman aktardım. Damadınız olarak elbette size yardımcı olacağım. Ama siz... Beni neyle itham ettiğinizin farkında mısınız?” diye bağırdı.

Kelimeler zihnimde yankılandı. Konuşulanları anlamıyordum. Babam, evliliğimize izin vermek için Kahraman’dan hukuk bürosuna yatırım yapmasını mı istemişti? Hayır, bu imkânsızdı.

Babam... Benim babam... Haldun Reis...

Başım ağrıdan zonkluyor, kulaklarım uğulduyordu. Babamın cevabını duyamayacak kadar sersemlemiştim. Sanki ölümcül bir hastalığın pençesindeydim. 

Babamın Kahraman’a sesini alçaltması için bir şeyler söylediğini fark ettim ancak Kahraman, tam aksine öfkeyle sesini daha da yükseltti.

“Şimdi bana, sanki siz de masummuşsunuz gibi rol yapmayın! En başından beri bunu biliyordunuz. Kesin olmasa da o zamanlar bundan şüphelenmiştiniz. Şimdi mahkeme kararını görünce emin oldunuz. Arya ile arama girmeyin, Haldun Bey. O benim karım ve ben ne dersem, siz de onu yapacaksınız.”

Başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. Neler oluyordu? Kocam şu anda neden bahsediyordu? Mahkemede ne kesinleşmişti?

Aklımdaki tüm sorular, sürekli dönüp duran tek bir soruya dönüştü. Neden?

Nasıl odama geri dönüp yatağıma uzandığımı hatırlamıyordum. Derin derin nefesler alıp verdim. Sakin kalmalıydım. Öfkelenip kendimi kaybedemezdim. Mantıklı düşünmeliydim.

Ben Arya Reis’tim. Kim olduğumu hatırlama zamanı gelmişti. Asla pes edemez, asla yorulamaz, asla yenilemezdim.

Zihnim bir savaş meydanı gibiydi. Psikolojik olarak zorlandığım çok fazla an olmuştu ama ben fiziksel olarak yıkılmazdım. Şimdi de zekâmı kullanarak bu işi çözmeliydim. Duygularım beni yanıltabilirdi. Bu yüzden yaşadıklarımı ve duyduklarımı iyice düşünmeye başladım.


Sonraki Bölüm İçin Aşağıdaki Resme Tıklayın!

👇 👇 👇 👇 👇

Yorumlar


Bu gönderiye yorum yapmak artık mümkün değil. Daha fazla bilgi için site sahibiyle iletişime geçin.
İstanbul Kitap Fuarı - Ulysses Yayınları
İstanbul Kitap Fuarı - Ulysses Yayınları
13 Ara Cmt
Büyükçekmece
Yaklaşan İmza Günü - Ulysses Yayınları - Salon 4 / Stand 426A Yazar Ruyam ✍️, 13 ve 14 Aralık'da Salon 4 - Ulysses Yayınları standında olacak. 🥰
bottom of page