top of page

[+21] 04. BÖLÜM - PROTOKOL - ARK I

Güncelleme tarihi: 6 Eki

Arya, Reis, Kandemir, ARK, Birinci Hikaye, ARK Evreni, Ruyam, Yazar Ruyam,

Arya ~ 1 Ağustos 2023

Bu hayatta güvendiğim, inandığım, sevdiğim çok az şey vardı. Bunların içinde kocam ve ailem var sanırdım. Ama elimdeki dilekçe ve protokolden anladığım üzere kocama bile güvenmemeliymişim. Kim bilir bu şekilde bana başka neler imzalatmıştı?

O sırada kapı çaldı. Kağıtları çantama geri koyup, depresyon hırkamla oturduğum koltuktan kalktım ve girişe ilerledim. Kapıyı açtığımda asistanım Yale’yi görünce şaşırdım. Gözlerini kırpıştırarak tatlı bir ses tonuyla, “Arya Hanım, beni kapıda mı bekleteceksiniz? Gelebilir miyim?” diye sordu. Fazlasıyla masumdu, ama gençlik trendlerini iyi takip ediyordu.

“Affedersin Yalecim. Tabii geç, lütfen,” diyerek kenara çekildim. “Sadece beklemiyordum, bugün gelecek miydin?” Benim aksime enerjik bir ifadeyle sırıttı. “Bugün canlı yayının iptal edildiğini duydum. Sanırım bir süre yayın olmayacakmış. O nedenle diğer işleri organize etmek için geldim.’’ İçeriye girerken, ‘’Oyun fuarı için Utku Bey bazı talimatlar verdi. Çok heyecanlıyım, Arya Hanım! Duyduğuma göre ARK, ana sahne sponsoru olmuş. Tüm gözler oyun fuarında sizin üzerinizde olacak. Gerçekten inanamıyorum! Şimdiden halletmemiz gereken bir sürü işimiz var,” dedi. Sanırım birkaç gündür duyduğum en uzun cümle buydu.

Yale oturma odasına yönelirken konuşmaya devam etti. “Güvenlik için şirketlerle ne zaman görüşmek istersiniz? Daha IST’e zaman var. Ekim ayındaydı, değil mi? Güvenlik şirketiyle şimdiden anlaşıp onlar için gün belirtebiliriz.” Utku’yla çoktan detayları konuşmuş olmalıydı. Yale, koltuğa oturup çantasından bir sürü katalog ve evrak çıkardı. “Merak etmeyin. Birkaç saattir bunları düşünüyorum, olabildiğince detaylı planlayacağım.” Yanına oturup elindekilere baktım. Ünlü markaların kıyafet ve takı katalogları… Stilist ve makyöz portfolyoları...

Çekingen bir sesle, “Yalecim biraz abartmamış mısın? Yani tamam bizim için önemli bir fuar olacak. Ama sonuçta ödül gecesi falan değil, oyun fuarı bu. Sence de bu kadar şık olmaya gerek var mı?” diye sordum. Yale’nin heyecanını ve mutluluğunu bozmak istemiyordum. Ben mutsuzum diye herkes mutsuz olmamalıydı. Ya da olmalı mıydı? Akmak için yalvaran gözyaşlarımı tam şu an, serbest bırakmalı mıydım?

Bebeğim yine annenin aklını bulandırıyorsun, lütfen yapma.

Yale, kendinden emin bir ifadeyle, “Bana güvenin, Arya Hanım,’’ dedi. ‘’Oyun fuarından sonra her yerde kendinizi göreceksiniz. Şu dolandırıcılık olayları yüzünden iptal edilen yayınlar için bugün ARK’a gittim. Yani Kandemir Holding’e…’’ Aklına bir şey gelmiş gibi bana döndü. ‘‘Bu arada ARK’la, yayın planı ve brifing için yapılacak toplantının gününü kararlaştırdık. O toplantıya bizzat katılmanız gerekiyor. Detaylarını anlatırım.” Ben hâlâ Yale’nin nasıl bu kadar hızlı, heyecanlı ve uzun konuştuğunu anlayamıyordum. “Her neyse! Seda Hanım, oyun fuarına Kalender Kandemir’in de geleceğini söyledi. Yani emin olun, orası yıldızlar geçidi gibi olacak. Bu sefer sadece oyun severler değil, bildiğiniz tüm tanınan insanlar orada olacak. Kalender Bey, özel olarak konferans verecekmiş. Harici toplantılarını da oyun fuarında yapacakmış. Bu nedenle yurt dışından bile bir sürü, önemli insan gelecek diyorlar.”

“Utku, bu yüzden mi global ilk 10’dan bahsetti?” diye sordum. Yale, “Kesinlikle… Bu hepimiz için çok önemli bir şans. Hayatınız değişebilir,” dedi. Benim hayatımı çantamdaki birkaç kâğıt parçası çoktan değiştirdi be güzelim, diyemedim tabii ki. Kendimi tutamayarak, “Herkes Kalender Bey’den bahsediyor. Gerçekten bu kadar güçlü bir adam mı?” diye sordum. Yanlış anlama ihtimaline karşı, “Babamla da çalışıyormuş, geçen o da bahsetti. O nedenle sordum,” dedim. Yale, “Güçlü, hem de çok güçlü,’’ diyerek gülümsedi. ‘’Sadece güçlü de değil. Yakışıklı, karanlık bir aurası var. Geçen spor yaparken biri çekip magazine vermiş. Ben hayatımda böyle kas görmedim. Sanırım vücut geliştiriyor. Acaba sporunu bu kadar işin arasında ne zaman yapıyor?” diyerek derin bir nefes alıp verdi. “Zaten zenginliğini bilmeyen yoktur.”

Eklediği bu detay beni güldürdü. Ben Kalender Bey’i uzaktan birkaç kez görmüştüm. En son ARK’la imzaladığımız sözleşmeden sonra bir davette, onu siyah takımıyla gördüğümü hatırladım. Kasları var mıydı? Kas hassas noktam. Nedensizce -lanet rüyalarım yüzünden- erkekte kaslı görünüm severdim… Sanırım ülkede bunu bilmeyen de kalmamıştı. Kalender Kandemir kaslı bir erkek olsaydı dikkatimi kesinlikle çekerdi. Hayır, o zamanlar gayette çelimsiz bir şeydi. Belki de zamanla değişmiştir. Arya, kendine gel! Sen evli bir kadınsın, sana ne el alemin kaslarından, diye kendime kızarken gözüm çantama ilişti. Boşanmak üzere olan evli ve hamile bir kadındım.

Asistanım Yale’ye, “ARK’la toplantı demiştin?” diye sordum. “Evet, bu hafta yoğun geçecek. Madem yayınlar yok, sosyal medya ve diğer iş birlikleri ile ilgilenmeliyiz. Bu ay beş reels çekmemiz ve canlı yayın araları için yeni reklam çekimlerini yapmamız gerekiyor. Utku Bey tedaviye başlayacağınızı söylemişti. Bu sayede size daha fazla zaman kalır.’’ Hayır, tedaviye başlamayacaktım çünkü bebeğim benimleydi. Karnım henüz büyümeden, enerjim de varken işlerimi halletmek beni zaman bakımından birkaç ay rahatlatırdı. Malum önümde hâlâ nedenini çözemediğim bir boşanma olayı vardı. Onunla ilgilenmek ciddi anlamda enerji harcamamı gerektirecekti.

Yale’ye dönerek, “O zaman önce seçtiklerine bir bakalım. Sonra güvenlik şirketi konusunda konuşuruz. Aslında korumaların hemen işe başlamalarını istiyorum,” dedim. Geçen ki takıntılı adam yüzünden berbat bir hafta geçirmiştim. Zaten Kahraman bu sebepten yaptığım işten memnun değildi. Göz önünde olmamın beni hedef haline getirdiğini söyleyip duruyordu. Bir de üstüne, tanımadığımız saplantılı bir hayranım gizlice eve girmeye çalışınca Kahraman, haklı olarak çıldırmıştı. Aslında sorun canlı yayın yapmam değildi, popülerliğin getirdiği sorunlardı. Allahtan site güvenliği fark edip hızla adamı uzaklaştırmış ve sorunu çözmüştü. Ama inanılmaz korkmuştum. Korkmamın nedeni yabancı bir adamın evimize girmesi değildi. Ya onu suikastçi sansaydım? Ya eve girdiğinde istemeden ona zarar verseydim? Her şey geride kalmışken yeniden o kişi olmak istemiyordum. Canlı yayın yapmayı seviyordum ama işimin bu tarz kötü yanları vardı. Zaten ailemin ve Kahraman’ın da işim konusundaki itirazları, tam olarak bu kötü yanlar oluyordu.

Yale, “ARK’dan bu konuda destek isteyemez miyiz? Sonuçta onlar Kandemir Holding’e bağlı bir marka… Kandemir Holding’in de bünyesinde çok prestijli bir güvenlik şirketi var. Dijital marka yüzlerini korumak için iş birliği yapmazlar mı?” diye sordu. Kalender Bey mi? Onun için çok güçlü demişti, değil mi? Babamlarda konuşulanları hatırladım. Kalender Kandemir, babamın ve Kahraman’ın gücüne hayret duyduğu, hatta babamın hayranlıkla bahsettiği bir adamdı. Yale’ye, “Karanlık bir aurası var demiştin, değil mi? Yoksa… mafyavari işleri mi var? Benim güvenliğimden sorumlu olmayı neden kabul etsinler?” diye sordum. “Aslında evet… Kalender Bey’in babası tanınmış bir mafya üyesiymiş. O nedenle o da mafya olabilir. Ama kaç yıldır ARK’la birlikte çalışıyoruz, bir kere bile sorun yaşamadık. Her zaman çift taraflı çıkar ilişkimiz vardı. Diğer firmaların yaptığı gibi sözleşmenin içine, bizi zora sokabilecek maddeler eklemediler.”

Yale’ye hak vererek onu dinlemeye devam ettim. “Ama… Kalender Bey hakkında yıllar önce korkunç şeyler duymuştum. Ne kadar doğru bilmiyorum. Sonuçta sizi Kalender Bey’in kendisi korumayacak, değil mi? Önemli olan onun şirketi tarafından korunduğunuzun insanlar tarafından bilinmesi... Zaten o zaman kimse korkudan size bir şey yapamaz.” Yale haklıydı. Fiziksel olarak korunmaya ihtiyacım yoktu. Ben zaten fazlasıyla güçlüydüm, öyle büyümüştüm. Ama Kalender Kandemir’in koruması altına girersem babamı ve Kahraman’ı kendimden uzak tutmam mümkün olurdu.

Yale’ye, “ARK’la toplantı ne zaman yapılacak? Belki toplantıda bunu konuşabiliriz,” diye sordum. Yale bana gülümseyerek, “Birazdan telefonunuza tüm güncel randevularınızı kaydederim,” dedi. Aklıma Yale’nin önerisiyle yedek bir plan geldi. Benim önceki düşündüklerimden daha farklı bir plandı ama işe yarama şansı yüksekti. Hem böylece kimseye zarar gelmemiş olur, pamuk ipliğine bağlı dengeler bozulmazdı.

Meraksız çıkarmaya çalıştığım sesimle, “Sence kabul ederler mi? Önemli insanları koruduklarını duymuştum,” dedim.

Yale olduğu yerde oturuşunu düzeltti, elindeki kataloğu kenara bıraktı ve kararlı bir ifadeyle gözlerimin içine bakarak konuştu. “Arya Hanım, siz gerçekten kendinizin hiç farkında değilsiniz. Bu senenin başında markalar için en yüksek satış etkisine sahip fenomen seçildiniz. Kaç milyon takipçiniz var, farkında mısınız? Anlık canlı yayınlarınızı kaç bin kişi izliyor? Sosyal medyada canlı yayın tekrarlarınız ve yayın kesitleriniz bile rekor izlenmeler alıyor.’’ Şaşkın bir ses tonuyla, ‘‘Hala nasıl böyle sıradan düşünebildiğinizi anlamıyorum. Bu adamlarla yıllardır birlikte çalışıyoruz,’’ derken bir anda düzeltti. ‘‘Yani biz ARK’la çalışıyoruz ama sonuçta markalar aynı Holding çatısı altında faaliyet gösteriyorlar. Hepsini geçtim, tarihinin en yüksek bütçeli oyun fuarı ana sahne sponsoru oldular. Oraya kaç para dökecekler, biliyor musunuz? Bu durumda siz de bu oyun fuarının en gözdesi olacaksınız. Ne yani, sizin için güvenlik ayarlamayacaklar mı?’’ Yale, son sorusunun saçmalık olduğunu düşünerek yüzünü, ‘Hiç sanmıyorum,’ der gibi ekşitti.

Kendinden emin bir şekilde, ‘‘Tüm internette ARK isminin hemen yanında siz yer alıyorsunuz. Şimdi birkaç saniye düşünün. Size en ufak bir şey olması demek… Onlar için büyük bir soruna dönüşür. Sizin ve oyun fuarının güvenliği için her şeyi -ama her şeyi- yapacaklardır,” dedi. Yale yine doğruyu söylüyordu ama bu, uzun konuşmalarına yetişebildiğim anlamına gelmiyordu. Acaba biraz soluklanarak anlatamaz mıydı? Sonuç olarak haklı ve uzun bir konuşmaydı. Fuar alanında bir izdiham olması, kavga çıkması ya da olumsuz herhangi bir şey, Kandemir Holding’e ya da ARK’ın imajına zarar verirdi.

İşimizin uzun süreceğini anlayarak, “Eee o zaman kahve yapıyorum?” dedim. Yale kirpiklerini tatlı tatlı kırpıştırıp, “Ay! Asıl benim size hizmet etmem lazım,” dediğinde gülümsedim. Merakla, “Evde nasıl yardımcınız olmaz, hala anlamıyorum. Her şeye nasıl tek başınıza yetişiyorsunuz?” diye sordu. Dişlerimi göstererek sırıttım. “Yetişemiyorum.” İkimiz de cevabım üzerine gülmeye başladık. Oturduğum yerden kalkıp mutfağa doğru ilerledim.

Birkaç saatin ardından Yale’nin, hemen hemen tüm söylediklerini onaylayarak çoğu konuyu karara bağladık. Kıyafet, makyöz, takılar, fuarla ilgili etkinlikler ve özel iş birliklerini kararlaştırdık. Geri kalan fuarla ilgili organizasyonu, Yale ve Utku birlikte halledeceklerdi. Saate baktığımda akşam 17:00’a gelmek üzere olduğunu gördüm. Yemek yapmam gerekiyordu anca yetiştirirdim. Mutfağa gitmek için ayaklandığım sırada, kendime gelerek bir süre bekledim. Haberim olmadan beni boşayacak kocam için yemek mi yapacaktım? Zıkkım yesin! Kalktığım yere hırsla yeniden oturdum. Duymaktan korktuğum içimdeki sese bu sefer hak vermeden yapamadım. Çünkü hak etti!

Yale’ye, “Konuşmadığımız başka bir şey kaldı mı?” diye sordum. “Fuarla ilgili hazırlıkları yaptık. Önümüzdeki yayın planımız da tamam. Zaten günü yaklaştığında ARK’la yapacağımız toplantıyı size hatırlatırım. Reklamlar için söylediğiniz gibi PR ekipleriyle konuşacağım. Reels çekimleri evinizde yapılacak. Bu yüzden yarın ve sonraki gün çekim ekibi buraya gelecek,’’ dedikten sonra duraksadı. ‘‘Evde çekim yapmak istediğinize emin misiniz? İsterseniz ajansı da ayarlayabilirim.”

Mahcup bir ifadeyle, “Bu kadar kısa sürede ayarlaman mümkün olur mu?” diye sordum. Çünkü o tarihlerde randevusu olanlarla tek tek konuşup müsait olanları, başka tarihe kaydırması gerekiyordu. Yale, beni rahatlatmaya çalışarak, “Bugün yorulacağım ama sorun değil. Ajansın en popüler ismi olduğunuz için daha kısa sürecektir. O yüzden ayarlarım, merak etmeyin,” dedi. Birkaç saniye düşünüp aklımdaki öneriyi Yale’ye sundum. “Tamam. Birlikte yapalım o zaman. Hem daha kısa sürer, değil mi?” Yale, kısa bir süre şaşkınca bana baktıktan sonra, “Bana yardımcı mı olacaksınız?” diye sordu.

Yale’ye gülümseyerek, “Mesaj atılması gereken kişilere ben mesaj atarım. Sen de araman gerekenleri ararsın. Bu sayede işimizi, daha kısa sürede bitiririz,” dedim. “Tamam, Arya Hanım. Hemen ajanstan listeyi isteyeyim, ardından görev bölüşümü yaparız.”

Yale, telefonunu eline aldı ve birini aradı. Ben de bu sırada dışarıdan bizim için yemek söyledim. Eve gelen yemekleri yedikten hemen sonra çalışmaya başladık. Gece yarısına iki saat kala tüm randevuları ertelemeyi başardık. Yale’nin ikna edemediklerini bana paslaması ve bizzat benim konuşmam üzerine, Yale’nin deyimiyle kısa sürede işimiz bitmişti. Açıkçası yorulmuştum, uzun zaman sonra ilk defa bu kadar halsiz hissediyordum. Üstelik baş ağrımda yeniden başlamıştı.

Sitemkar bir ses tonuyla, “Bir daha ‘Ajansı ayarlayabilirim,’ diye sorduğunda sana, ‘Hayır!’ demem gerektiğini hatırlat. Kafayı yemişsin, Yale! Bu işi bir de tek başına mı yapacaktın?” diye söylendim. Yale esneyerek bana cevap verdi. “Siz olduğunuz için kısa sürdü. Muhtemelen işim gece 01:00’dan aşağıya bitmezdi.”

“Saat geç oldu. Senin için misafir odasını hazırlamamı ister misin?” diye sordum. Olumsuz anlamda kafasını salladı ve meraklı gözlerle odayı süzdü. Sonra da soru dolu bakışlarını bana çevirdi. “Hep bu kadar geç mi gelir?”

Başımı elimdeki listeye çevirdiğim sırada, “Anlamadım Yalecim?” dedim. “Kahraman Bey’in eve gelmesi hep gece yarısını bulur mu?” diye sordu. Kafamı kaldırıp yüzüne şaşkın bir ifadeyle baktım. Çünkü Kahraman, geç kalacağı zaman muhakkak bana haber verirdi. Akşam saat tam 18.00’da dakik bir şekilde evde olurdu.

Kahraman’ı aramalı mıydım? Başına bir şey gelmiş olabilir miydi? Arya, hala neden endişeleniyorsun? Gelmişse gelmiş… Bu daha iyi değil mi? Boşanma dilekçesi nedeniyle eve gelmemiş olabilirdi.

Yale’yi cevaplandırmam gerektiğini hissederek, “İlk defa böyle oldu. İş yaparken tamamen unutmuşum. Normalde bana haber verirdi,” dedim. Yale endişeyle, “Acaba bir şey mi oldu? Kahraman Bey’i arasanıza, Arya Hanım,” dedi. Şimdi, ‘Neden arayayım ki?’ diyemeyeceğim için Kahraman’ı aramam gerekiyordu. Yoksa Yale’ye ne bahane uyduracaktım?

Canım kocam, karnımdaki bebeğin velayetini alarak beni boşamak istiyordu. Ha bir de babamdan beni satın aldığını ima etmişti. Hâlâ babamın gördüğü mahkeme kararının ne olduğunu bilmiyordum. Kesinleşen dava neyle ilgiliydi? Hayır anlamıyordum. Kahraman eğer bebeğimizi bilmiyorsa boşanma dilekçesindeki velayet maddesindeki ne alakaydı? Haberim olmadan çocuk evlat edinmiş olamazdık, değil mi?

Elime telefonu alıp sık arananlara girerek, “Kahraman Ateş” yazısının üstüne tıkladım. Yale kıkırdadı. “Kocanızı adı soyadıyla mı kaydettiniz? Gerçekten farkınızı ortaya koyuyorsunuz,” diyerek ayağa kalkıp esnedi.

O sırada Kahraman, hâlâ telefonuma cevap vermemişti. Tam kapatacağım sırada Kahraman’ın, “Alo, efendim hayatım?” dediğini duydum. Elbette, boşanma dilekçesini bildiğimi bilmiyordu. “Kahraman eve gelmedin. Bir şey mi oldu?” diye sordum. Ama ne içimde ne de sesimde gram merak yoktu. Sadece Yale yanlış anlamasın diye aramıştım.

“Hayatım Karan bugün ufak bir kazaya karıştı. Şu anda onunla hastanedeyiz. Kusura bakma yalnız bırakamadım. Ben bu gece geç gelirim. Lütfen beni bekleme, sen uyu.” Birkaç saniye arka plandan gelen sesleri dinledim. Gerçekten de hastanedeydi, sesler ayırt edilebiliyordu.

Kuşku dolu bir sesle, “Normalde haber verirdin?” dedim. Kahraman, bıkkın bir nefes bıraktı. “Evet ama Karan’ı biliyorsun, fazlasıyla mızmız… Onunla ilgilenmekten başımı kaşıyacak vaktim olmadı,” dedi. “Tamam o zaman, görüşürüz,” diyerek telefonu yüzümden uzaklaştırdım. Tam o sırada Kahraman, “Hayatım. Biliyorsun, değil mi?” diye sordu. Yeniden telefonu kulağıma yerleştirdim. “Neyi?”

Özlem dolu bir ses tonuyla, “Seni çok özledim. Hem de her anlamda… Halbuki daha öğlen görüştük ama işte,” dedi. Gerçekten kafayı mı yiyordum? Kahraman, şu an bunu bana nasıl yapabiliyordu? Yutkundum. Kahraman’ı ses tonundan mimiklerine… Hatta beden diline kadar ezbere biliyordum. Tamam bazen benden ufak tefek şeyleri sakladığını fark ederdim. Ama sorularıma asla yalan cevaplar vermezdi. Sözlerine son derece sadık bir adamdı. Sadece bazen üzüleceğimi düşündüğü şeyleri bana söylemez ve bunları ben öğrenene kadar saklardı. Her seferinde öğrendiğimde de, ‘’Keşke bunu öğrenmeseydim,’’ diye söylenirdim.

Bugün bana gizlice boşanma kağıtlarını imzalatmak istemişti, şimdi de beni özlediğini ifade ediyordu. Ve Kahraman’ın beni özlediği doğruydu, buna emindim. Ses tonundan biliyordum. Ben… biliyordum işte, hissediyordum. Kafam iyice karışmıştı. Ne doğru ne yanlış ayırt edemiyordum. Bu işin içinde bir bit yeniği vardı. Acaba… babam mıydı? Boşanma dilekçesini o mu hazırlatmıştı? Ama neden? Neyi gözden kaçırıyordum?

Kahraman, “Yalnız değil misin? Kim o?” diye sordu. Başımı kaldırdığımda Yale’nin seslendiğini gördüm. “Arya Hanım… Taksi çağırmıştım o gelmiş, ben gidiyorum. Yardım ettiğiniz için teşekkür ederim.” Aşırı zoraki bir gülümsemeyle, “İyi geceler, Yalecim,” dedim. Yale’ye kapıya kadar eşlik ederken bir yandan da Kahraman’a cevap vermeye çalıştım. “Yale, bizdeydi de işlerimiz vardı. Şimdi onu yolcu ediyorum.” Kahraman, muzip bir ses tonuyla, “Ha anladım! O yüzden bana cevap vermedin,’’ dedi. Ne yani, Yale’den utandığımı mı düşünmüştü?

Yale’ye el sallayarak kapıyı kapattım. Kahraman, “Yarın işten erken geleceğim. Seninle güzel bir yemeğe çıkalım mı, ne dersin?’’ diye sordu. Daha ben cevap vermeden, ’’İstersen oradan da otele geçeriz,’’ diye ekledi. Şimdi otel ne alakaydı? “Otele mi?” diye sordum. “Evet, spa’ya gideriz. Hem bu aralar çok yorgun gözüküyorsun. Güzel bir masaj yaptırırız, sana da iyi gelir.’’

‘‘O kadar yorgun değilim, Kahraman,’’ diye karşı çıktığımda, ‘‘Bak, Arya. Bu hayatta seni en iyi tanıyan kişi benim. Birlikte büyümemizi geçtim, sen benim karımsın. Seninle aynı evin içinde yaşıyoruz,’’ dedi. Yani? Nereye varmaya çalışıyordu? ‘‘Haliyle seni gün içinde gözlemleyebiliyorum. Bir şeyler yolunda değil, farkındayım. Beni dinlemek bile istemiyorsun, biliyorum. Yine de... Bana yaşadıklarını anlatmalısın ve,’’ diyerek endişeli bir şekilde iç çekti. ‘‘Her şeyi boş ver. Birlikte güzel bir gece geçirelim, ne dersin?” Onu anlamıyordum. Duygularım başka bir şey, zihnim bambaşka bir şey söylüyordu. İçimden yükselen sesler çığlık atıyordu. Başıma giren şiddetli bir ağrıyla gözlerimi yumdum.

Bugün ayın kaçıydı? Gözlerimi açarak telefonumun ekranından tarihe baktım. Doktorun yaptığı yumurtlama takvimine göre yarın ovulasyon testim pik verecekti. Kahraman, hem baş başa kalıp beni tüp bebek fikrine yoğunlaştırmak, hem de yumurtlama günümü değerlendirmek mi istiyordu? Ne bu? Bir taşla, kaç kuş vurmak?

Bıkkın bir şekilde nefes vererek, “Bu ara işlerimde bazı sorunlar var. Yarın ve sonraki gün reels çekimlerim olacak. Belki eve gelip gitmemek için ajansın misafir odalarından birinde kalabilirim,” dedim. Kahraman, hafiften sesini yükselterek, “Arya, neden bana böyle davranıyorsun? Bugün haber vermeden geç kaldığım için mi? Biliyorsun, bu tamamen acil bir durum! Beni kendinden neden mahrum bırakıyorsun?’’ diye sordu. Bakışlarım çantamı buldu. Nedeni benim için belliydi. Kahraman, cevap vermediğim için derin bir nefes alıp verdi. ‘‘Hayır, hiçbir şekilde beni dinlemiyorsun! Resmen beni görmezden geliyorsun, Arya. Sen benim karımsın. Ben böyle olmak istemiyorum.”

Kahraman’la ayda iki kez ya da üç kez birlikte olurduk. Ve onun malum durumundan dolayı, sevişirken bile ona dokunuşlarım sınırlıydı. Halbuki ben tam bir temas bağımlısıydım. İnsanlarla konuşurken aynı zamanda beden dilimle de konuşurdum. Kocamın haklı bir gerekçeyle ona dokunulmasına tahammülü yoktu. Kahraman’a sarılmak istediğimde bu yüzden hep bir bahanesi olurdu. Ya sıcaktır, ya işi vardır, ya gitmesi gerekiyordur, ya uykusu vardır, ya da kötü bir gün geçiriyordur. Yani arzuyla ona yaklaştığımda bir ton bahanesi olan Kahraman’ın kendisiydi. Hani kadınlar için başım ağrıyor geyiği var ya, Kahraman tam olarak o kadınlar gibiydi. Yaşadıkları kolay şeyler değildi ve sadece bana bu konuda taviz verdiğinin bilincindeydim. Ama artık bana hiçbir şekilde yetmiyordu. Daha fazlasını istediğim için bencil miydim? Abisi ve geçmişte yaşadığı kötü hatıralar nedeniyle böyle olduğunu biliyordum. Yine de kocama dokunmak, sarılmak, dilediğimce öpmek istiyordum. Yenilgiyle omuzlarımı düşürdüm. Evet, bencildim.

Cevap vermesini bile beklemeden, “Uykum var, geldiğinde konuşuruz,” diyerek telefonu kapattım. Artık sesini bile duymaya tahammülüm kalmadığını işte o an fark ettim. En güvendiğim insan tarafından sırtımdan vurulmuş gibi hissediyordum. Yıllarımı geçirdiğim adamı tanıyamıyor, ona güvenemiyordum. Benden gizledikleri her neyse… ilişkimizi yerle bir etmişti.

Sinirli bir şekilde yatak odasına çıkıp üstümü değiştirdim. Sonra da doğruca yatağa girdim. Birkaç kez telefonum çaldı ama sessize alıp kendimi uykunun kollarına bıraktım.


Sonraki Bölüm İçin Aşağıdaki Resme Tıklayın!

👇 👇 👇 👇 👇

1 Yorum


Bu gönderiye yorum yapmak artık mümkün değil. Daha fazla bilgi için site sahibiyle iletişime geçin.

Güven ruh gibidir terk ettiği bedene geri dönmez

Beğen
İstanbul Kitap Fuarı - Ulysses Yayınları
İstanbul Kitap Fuarı - Ulysses Yayınları
Etkinliğe 36 gün kaldı
13 Ara Cmt
Büyükçekmece
Muhtemel Yaklaşan İmza Günü - Ulysses Yayınları Fuar'da olacak ancak Yazar Ruyam'ın katılımı bir hafta önceden belirlenip duyurulacaktır. Fuarlarda katılacak kişi sayısının etkisi fazladır. Katılmayı düşünenler ya da katılacağına emin olanlar kayıt oluşturmayı unutmasınlar... Tarih ve saat belirsiz.
bottom of page