top of page

[+21] 05. BÖLÜM - FOTOĞRAF ÇEKİMİ - ARK I

Güncelleme tarihi: 6 Eki

Arya, Reis, Kandemir, ARK, Birinci Hikaye, ARK Evreni, Ruyam, Yazar Ruyam,

Arya ~ 2 Ağustos 2023

Sabah kalktığımda, dün gece düşünmekten geç uyuduğum için hâlâ uykum var gibiydi. Toplam 3-4 saat uyuyabilmiştim. Telefonla biraz yatakta dönüp durdum. Saatin erken olduğuna karar verdiğim için telefonu komodine bırakıp biraz daha kestirdim. Uyandığımda yeniden sosyal medyaya girdim. Yattığım yerden sağ tarafımı kadraja alarak pencerenin fotoğrafını çektim. Fotoğrafın üstüne, “Günaydın!” yazmayı ihmal etmedim.

Telefon bildirimlerim, birincil dışında kapalı olduğu için çok fazla kişiden bildirim gelmiyordu. Sadece uzun zamandır beni canlı yayından takip edenleri ve aile fertlerimi birincil dm bölümüne almıştım. Abonelik aylarına göre takipçilerime bazı avantajlar sağlıyordum. Mesela geçen sene tanınan bir oyun firması, amiral bir oyun yayınlamıştı. Oyunun lansmanına uzun süredir abonem olan on takipçimle gitmiştim. Gerçi en eski takipçimle henüz yüz yüze tanışmamıştım.

Canlı yayın platformundaki ismi Boss’du. Herkes kardeşlikte ona patron diye hitap ediyordu çünkü moderatörlerimden bile daha uzun süredir canlı yayınlarıma katılıyordu. Çok sohbet etmezdi, varlığını hissettirmek için arada sadece bağış atardı. Ama beni iyi tanıdığını hissediyordum. Açıkçası ben de sosyal medyadan onu takip ediyordum. Farklı yerlere gidiyor, farklı kültürleri deneyimliyordu. Yüzünü paylaşmasa da hikâyeleri ve gönderileri dikkat çekiciydi. Arada dm üzerinden de ufak sohbetler ediyorduk. Onun gizli bir hayranı olduğumu söylemek garip kaçmazdı. Şey… hayranımın hayranıyım biraz saçma oldu.

Sosyal Medya • Arya Reis • Şimdi

Boss: Günaydın, dün yayın yapmadığın için seni özledik. Belki sosyal medyadan canlı yayın açabilirsin?

Bildirime tıkladığımda direkt mesaj bölümünde onunla konuşmam açıldı.

Arya Reis: Üzgünüm bugün benim için yoğun geçecek. Evde bile olmayacağım. Ama söz, en uygun zamanda sosyal medyadan canlı yayın açacağım.

Takipçilerimle... Hayır, hayır! Kardeşlerimle aramda farklı bir bağ vardı. Çok uzun zamandır birlikteydik, hatta bir çoğunu ailesinden daha iyi tanıyordum.

Boss: Neden sağ tarafın bozulmamış? Bu saatte kocan nerede?

Okuduğum soruyla bir anda afalladım. Harbiden Kahraman gelmemiş miydi? Peki bunu nasıl fark etmemiştim? Yeniden soruyu okuyunca kaşlarım çatıldı. Kocam neredeyse, nerede? Sana ne be adam! Bu soruyu sorabilecek cesareti kendinde nasıl görmüştü?

Arya Reis: Fotoğrafları görsel paylaşım sitelerinden mi bulup paylaşıyorsun? Kaç yaşındasın?

Sorusuna cevap vermemek için bu şekilde yazdım. Sonuçta en iyi kurtuluş taktiği saldırmaktı, öyle değil mi?

Boss: Görsel paylaşım sitesi mi? Neresi olduğunu bile bilmiyorum. Evlenecek yaştayım.

Yani 18 yaşından büyüktü. Ama kaç yaşındaydı? Görsel paylaşım sitelerini bilmemesi imkansızdı. Çünkü sosyal medya profiline baktığımda her ülkeyi gezmiş, özel jetlerde bulunan, dilediğini özgürce yapabilen zengin bir adam profili çiziyordu. Gerçi yıllardır bana da bağış atıyordu ama ciddi anlamda zengin bir adam olduğunu düşünmüyordum. Özel jete binebilecek durumda olan birinin beni, bu kadar sık izleyebilmesi garip geliyordu. İşi gücü bırakıp saatlerce canlı yayın nasıl izliyor olabilirdi? Üstelik bir tane kendi yüzünün bulunduğu gönderisi yoktu. Daha çok doğa manzaraları paylaşıyordu. Kaldı ki takipçi sayısı ve takip edilen sayısı da oldukça azdı. Profilinde adı soyadı yoktu.

Arya Reis: Buna da söz, kardeşim. Evlendiğinde düğün davetiyeni gönder, sen benim davetime gelmemiştin ama ben gelirim.

Davet ettiğim lansmanlara gelmediğini özellikle vurgulama ihtiyacı hissettim.

Boss: Kardeşim? Belki de senden büyüğüm? Hem evli olmadığımı nereden çıkardın? Sana bir sır vereceğim. Çok yakında...

Boss, hem benden büyük hem de evli miydi? Acaba çocuğu var mıydı? Umarım 60 yaşındaki takıntılı amcalardan değilsindir. Hani şu sosyal medyadan sürekli “slm nbr,” yazanlardan… O amcalar, emekli oldukları için boş vakitleri çok oluyordu.

Arya Reis: O zaman abi mi demeliyim? Yoksa amca mı?

Kendi kendime sırıttım. Sanal dünyada kendisi gibi olmayan ama içinde hissettiklerini buraya yansıtan çok fazla insan vardı. Mesela maddi durumu iyi olmayan biri, sosyal medyada öyle bir profil hazırlıyordu ki inanılmaz zengin gözüküyordu. Ya da sürekli sesli sohbette, lüks arabalara bindiğini anlatıyordu ama sosyal medya hesabı önüme düştüğünde tam tersini görüyordum. Boss hangisiydi? Bilmiyordum.

Boss: Chat bana en büyük sponsorumuz diyor. O nedenle her şeyin olduğum bir seçenek yok mu? Sen istersen tabii onlar da olurum. Baba lazım mı?

Iyy iğrenç ne bu şimdi? Daddy problem yaşıyordum. Gerçi baba lazım boss biliyor musun? Çünkü benimki beni satmış, hem de kocama...

Boss ile konuşurken oluşan gülümsemem hızla soldu. Bu hayatta sevdiğim tek kişi ablam kalmıştı. Belki onunla konuşup fikir alabilirdim. Anneme konuyu açsam, beni dinlemez saçmaladığımı söyleyip sustururdu. Ama ablam? Beni dinlerdi değil mi? Sımsıkı sarılırdı, hatta Kahraman’a demediğini bırakmazdı. O sırada boss yeniden yazdı.

Boss: Kızım olsaydın yayın açmana asla izin vermezdim. O yüzden vazgeçtim. Sadece en büyük sponsorun olmama izin ver.

Sponsor mu? Şu anda bir şey mi ima ediyordu? Bana garip bir teklifte bulunmuyordu değil mi?

Arya Reis: Mali desteğe ihtiyacım yok, zaten kardeşliğe sahibim. Hem yayınlarda da sürekli söylüyorum, bana bağış yapmayın diye.

Arya Reis: Kaldı ki, ben çok fazla para harcamam. Kıyafetlerimi bile asistanım seçip alıyor, banka hesaplarımı da o yönetiyor.

Yazıp gönderdikten sonra pişman oldum. Çok fazla detay vermemiş miydim? Çok fazla vermiştim, lanet olsun. Kıyafetlerimi kimin seçtiğinden bu adama neydi ki? Bu ara içinde bulunduğum psikolojiden kaynaklı olmalı ki, her an hayatımı tanımadığım birine dökebilecek gibiydim. Artık boy boy yazışma ekran görüntülerini magazinde görürdüm. Hayır dikkatli olmalıydım, eğer boşanırsam babam hesaplarımı doldurabilirdi. Ve Kahraman, bebeğe bakamayacak durumda olduğumu mahkemeye kanıtlamak için bunu kullanabilirdi. O nedenle 300 kere falan düşünmeliydim, hatta 500 kere... Bu iş benim geçinmem için lazımdı. Artık daha sıkı sıkıya bağlanmalıydım.

Boss: Sponsorluk sadece maddi destekle mi oluyor? Hizmette sunabilirim? Mesela yanında olmamı istersen, her zaman yanında olurum. Bir derdin varsa benimle paylaşabilirsin.

Arya Reis: Derdim olduğunu nereden çıkarttın? Mükemmel bir hayatım var. Herkesin beni kıskandığını bilmiyor musun?

Boss: Yine de.. ben her zaman buradayım. Sadece bana yaz ve her şeyi halledeyim. Çünkü ben senin en büyük hayranınım. Tek olmayı çok isterdim, ama hayat...

Tek olmayı? Bana karşı bir şeyler mi hissediyordu? Sevgiye ciddi anlamda saygı duyardım, ama evliydim. Evli olduğumu bile bile bana nasıl böyle şeyler yazabiliyordu?

Yayındaki nazik mesajlarını hatırlayınca, acaba farklı biriyle mi konuşuyorum diye tereddütte kaldım. Çünkü daha önce de defalarca kez konuşmuştuk ama bu tarz imalar hiçbir zaman yapmamıştı. Ya da yapmıştı da ben mi fark etmemiştim?

Yayındaki Boss nazik, çekingen ve mesafeliydi. Şu an sosyal medyadan mesajlaştığım Boss ise; gizemli, samimi, fazlasıyla cesur ve kendinden emindi. İstemsiz olarak aklım karışmıştı.

Arya Reis: Teşekkür ederim kardeşim. Kardeşlikte bulunduğun için mutluyuz.

*Görüldü.

Yazdığıma cevap vermemişti. İmamı anladığını düşünüyordum. Mutluyum demiştim, acaba yarın öbür gün boşanma haberlerimi görünce ne düşünecekti? Önce bunu kardeşlikle paylaşmalıydım. Sonuçta hayatımın çok büyük bölümünü kaplıyorlardı. Her şeyi benden duymaları daha iyiydi. Zira onları ailem gibi görüyordum.

Yataktan düşüncelerimi bir kenara bırakıp çıktım. Ardından da duş alıp üstümü giyindim. Hızlıca mutfağa geçip kahvaltı yaptım. Bugün mavi çiçekli diz üstü bir etek ve aynı tonlarda bir gömlek giymiştim.

Moda konusunda bir facia olduğumu Yale her zaman söylerdi. Bu nedenle anlaştığı stilistle kıyafetlerimi kendisi seçer, satın aldıktan sonra kombinleri elbise kılıfının içinde hazırlayıp eve gönderirdi. Bazen takip ettiğimiz popüler bir oyun çıktığında ya da canım sıkkınken gece yayınları açıyordum. O yayınları pijama ile yaptığım için, Yale ve Utku bana iki üç gün bozuk atıyorlardı. Evde rahat hissetmek hepimizin hakkı değil miydi? Ben böyle rahat olmak için okuduğum bölüm üzerine çalışmıyordum. Evimde huzurlu, sakin ve mutluydum.

Hem bebeğim olursa onunla çalışırken bile ilgilenebilirdim. Bebeğimin ilk oturması, ilk emeklemesi, ilk konuşması, ilk yürümesi her şeyine adım adım şahit olabilmek içimdeki en büyük arzuydu. Birlikte büyümek, gelişmek ve güzel anlar biriktirmek istiyordum. Düştüğünde canı acırsa ve üzülürse, ona kollarımı açıp sımsıkı sarılarak teselli etmeliydim.

Bebeğimiz beni asla yalnız bırakmaz, hep benimle birlikte olurdu. Ben evde Kahraman gelene kadar yalnızdım. Kahraman geldikten sonra yemeğimizi yer, ardından meyve ve çay eşliğinde seçtiğimiz filmi yayıla yayıla izlerdik. Günün kritiğini yapar, birbirimize dedikodu satar ve bolca gülerek eğlenirdik. Kahraman’la birbirimizin her şeyini bildiğimiz için birçok zevkimiz ortaktı ve birlikte vakit geçirirken her türlü eğlenirdik.

Ardından ben çalışma odama çekilince, Kahraman’da 10’a doğru banyo yapar, 1 saat kadar oyalanır, sonra da pijamalarını giyerek beni beklemeden yatardı. Yani hayatımız çok planlı ve rutin şekilde ilerlerdi. Bir gün diğerinin aynısı olurdu. Bir de şu ev işleri olmasa, gerçekten güzel bir hayatım vardı. Önceki hayatıma kıyasla, şu anki halimden fazlasıyla memnundum.

O istediğim sakin, huzurlu, rahat hayata sonunda sahip olmuştum ve bu içimi rahatlatıyorken şimdi olanlar beni mahvediyordu. Bugünde kalktığımda, ilk defa Kahraman yanımda yoktu. Daha önce hiç eve gelmemezlik yapmamıştı, saat kaçta gelirse gelsin uyandığımda mutlaka yatakta olurdu. Belki de benden ve evliliğimizden sıkılmıştı? Ona dokunmaya çalışmalarımdan yılmış mıydı? Özgür bir alanı kalmadığını düşünmüş olabilir miydi?

Bebeği söylesem evliliğimiz düzelir miydi? Hamile olduğumu bilmeden bebeğimizin velayetini de alarak benden boşanmak istemişti. Çok saçma! Kahraman böyle biri değildi ki onu yanlış mı anlıyordum? Vekalet maddesi zihnimde başka şeyleri çağrıştırıyordu ama ihtimal veremiyordum.

Evden ayrıldığımda Saat 8’e geliyordu, Yale ile haberleşip ajansa doğru yola çıktım. Evimiz merkeze yakın değildi. 2 katlı, havuzlu, site içinde, benim için sıradan ve rahat bir evdi. Büyüdüğüm ev, şu anki evimden çok daha büyüktü. Ama büyüdüğüm evde, evimdeki sıcaklığı asla bulamamıştım. Bana soracak olursanız en benimsediğim ev, üniversite okurken yaşadığım 2+1 rezidans daireydi ama yine de.. sanki hiçbiri evim gibi değildi. Garipti biliyorum, böyle hissediyordum.

Boşandığımda artık bu evde kalamazdım değil mi? Yeni bir ev ayarlamam gerekiyordu. Beni bulamamaları için biraz uzaklaşmalıydım. Aslında Yale ile konuşsam bir ev ayarlardı ama paranoyak kişiliğim son yaşananlarla birleşince kimseye güvenim kalmamıştı. Ablamdan yardım isteyebilirdim. Gerçi o da babamla çalışıyordu, belki babam duyabilir ya da fark edebilirdi. Bu nedenle ablamdan şimdilik yardım isteyemezdim.

Arabanın rehberinden Buğra yazısına tıkladım. Üçüncü çalıştan sonra aramamı açtı. Çatallı sesiyle “Alo, efendim cadı?” dedi. Ups! Uyuyorken rahatsız mı etmiştim?

“Uyuyor muydun? Özür dilerim, yardımına ihtiyacım var.” Hışırtılı bir sesle yataktan doğrulduğunu düşündüm. Birkaç saniye beklemenin ardından, “Bir şeye mi ihtiyacın var? İyi misin? Yanına gelmemi ister misin?” diye sordu. “Ahahaha hayır öyle değil. Merkezden uzakta, çok fazla kişinin yaşamadığı bir yerde eve ihtiyacım var.” Saçma bir istekte bulunmuşum gibi, “Sorun bu muydu? Bir sürü ev kiralama sitesi var. Zaten ismini söylesen bulamayacak emlakçı da yok,” dedi.

Kesin bir ses tonuyla, “Ev benim üstüme olmamalı ve kimsenin benden haberi de olmamalı,” dedim.

“He, öyle diyorsun?’’ dedikten sonra kendi kendine düşünüyormuş gibi, ‘’Yani konfor alanından ayrılacaksın? Sen!? Bilgisayarından ayrı mı kalacaksın? Nasıl yani? Ne!?” dedi. “Evet doğru bilgisayarda lazım olacak ama onu sonra hallederiz. Zaten şu aralar yayın yapamıyorum.”

Yoğun bir şaşkınlıkla, “Oha, ne!? Senin yayın yapamadığın zaman kıyamet yaklaşıyor demektir. Başına ne iş geldi?” dedi. Evet başıma bir şeyler gelmişti ama ben yine de açabilseydim yayın yapardım.

“Canlı yayın platformunda dolandırıcılık olayları olmuş, jeton hırsızlığı falan... Hiç mi haber izlemiyorsun? Hesapları incelemeye almışlar. Ben de bir şey çıkmaz biliyorsun ama yayın açamıyorum. Canlı yayın programından başlatmayı deneyince sunucu bulunamadı diye hata veriyor.”

Evet yayın başlatmayı denemiştim fakat başlatamamıştım. Şu an binlerce yayıncı Türkiye’den yayın açamıyordu. Yurt dışına çıksam oradan açılır mıydı acaba? Hemen, yarın akşam için bilet alabilirdim. Büyük ihtimal sadece TR hesaplarını inceliyorlardı, konumla ilgili olduğunu sanmıyordum.

“Neyse şimdi konumuz bu mu? Evi ayarlayabilir misin?” diye sordum. “Yeni bir araba lazım mı?” Bu evet, demekti. “Evin önüne bıraktırabilirsin. Kendi arabamı kullanmak uygun olmayabilir.” Bu arabayı bir yerde bırakıp taksiyle vereceği konuma gidebilirdim.

Allah’ım bu polisiye miydi? Gerçi biz alışıktık, neler neler yaşamıştık. Bizim ekip fenaydı, çok fena! Size üniversiteye kadar özel eğitim aldığımdan ve defalarca kez yaşamla ölüm arasında kaldığımdan bahsetmiş miydim? Yarın öbür gün hayatım belgesel yaptırılacak kadar önemli biri olursam burayı kesinlikle söylemeliydim. Hadi ama sevgili ‘kayınpederim’ milletvekili, eli kolu her tarafa ulaşıyor. Tabii ki beni bulamamaları gerekiyordu.Yoksa kaçmanın ne anlamı vardı?

“Bana anlatacak mısın peki?” diye sordu Buğra. “Sadece biraz kafa dinlemeye ihtiyacım var. Çok yoruldum Buğra.” Hem yalan da sayılmazdı değil mi? “Tamam, ayarladığımda sana haber veririm.” Gülümseyerek direksiyondaki kapatma tuşuna elimi yerleştirdim. “Teşekkür ederim, broli.” Şakayla karışık gülerek, “Ne demek. Her zaman hizmetinizdeyim, Şeyha Hazretleri,” dedi.

Benimle dalga geçiyordu ama Buğra’nın samimiyetini biliyordum ve kimseye söylemeyeceğine de emindim. Üniversite zamanlarımda, ben de onun için böyle gizli kapaklı şeyler yapmıştım. O Türkiye’ye giremezken ve ekibin bana ihtiyacı olduğu her an...

Çağrıyı tuşa basarak sonlandırdım, zaten ajansa da gelmiştim. Arabamı park ettikten sonra binaya ilerledim. Kapıdan girdiğimde bir sürü kişi beni karşıladı. Yale, elinde kıyafetlerle koştura koştura yanıma geldi. Daha hoş geldiniz, merhaba bile demeden bugün yapacaklarımızı anlatmaya başladı. İki gün boyunca resmen pestilimiz çıkacak gibi gözüküyordu ama bu işleri hallederek birkaç ay çok rahat edecektik.

Çalışırken zamanın nasıl geçtiğini anlamadım derler ya, canlı yayındayken bana tam olarak öyle oluyordu. Ama bugün asla öyle bir gün değildi. Resmen canımız çıkmıştı, zaman bir türlü geçmek bilmemişti. Öğle arası çok az salata dışında yemek bile yiyememiştim.

Reklam yönetmenimiz, “Işık gitti. Artık bugünlük paydos verelim. Yarın sabah devam ederiz,” dedi.

Ajans sahibimiz Arda Bey bana doğru gelirken, “Aryacım bugün yine çok güzel iş çıkardın. Allah’ım! Benim yayıncıma da bakın, ne kadar çalışkan,” diyerek gülümsedi.

Arda Bey, benimle birlikte çok para kazanmıştı. Bana gelen sponsorluk ya da diğer reklam işlerinin parası önce ajansa yatıyordu. 1 ay sonra da ajans komisyonunu alıp -ki bu bir hayli fazlaydı- parayı banka hesabıma gönderiyordu. Yale ise banka hesabımı yönetiyordu. Bunun yanında muhasebecimle üstümdeki şirketin vergi işlemlerini de hallediyordu.

Geçen sene kendim için, hatırı sayılır bir vergi ödemiştim. Hatta hakkımda ‘Dijital medya ne kadar kazandırıyor?’, ‘Dijital dünyanın vergi rekortmeni!’ gibi saçma sapan başlıklar atılmıştı. Youtuberlara ve yayıncılara karşı medyanın inanılmaz baskıları vardı. Geleneksel medyada bulunanların haberleri bile çıkmazken biz canlı yayında burnumuzu silsek garip başlıklarla haber oluyorduk.

Biliyor musunuz? Korona zamanında bahçede neden maske takmadım diye linç yemiştim. Hem de yalnız başıma oturduğum hâlde kötü örnek oluyormuşum? Açık havada yalnız başına evinin bahçesinde oturan zaten kimse maske takmasın. Neden takıyorlar ki? Deli miydi bunlar?

Ben yine kendi kendime düşüncelerle boğuşurken, “Ay Aryacım, vallahi yüz yüze çok sessizsin. Halbuki canlı yayında nasıl enerjik, nasıl konuşkansın,” dedi. Sesinden yanlış anlaşılmak istenmediği belliydi. Eee Arda Bey’e bu kadar para kazandırıyorum, küstürmek istemez tabii. Yale benden kazanılan paranın diğer tüm yayıncıların toplamından fazla olduğunu söylemişti. Ama ne kadar doğru bilemeyeceğim.

“Bugün biraz yoruldum, Arda Bey. Lütfen, kusura bakmayın. Çekimleri beğendiniz mi?” diye sordum.

“Evet, evet tabii ki. Yine, mükemmel içerik fikirleri bulmuşsun. Eğer yorgunsan hemen üst katı hazırlatıyorum,” dedi ve hızla birine doğru yürümeye başladı.

Yorgun bir ses tonuyla, “Yalecim başka bir şey kalmadıysa ben artık dinlenmeye çıkabilir miyim?” dedim. Önden yürüyerek, “Hayır Arya Hanım, bitti. Gelin ben size eşlik edeyim,” dedi.

Ajans bahçeli 3 katlı büyük bir villadaydı. İlk kat ajans çalışanları için ofis, ikinci kat ve bahçe çekim alanları için ayrılmıştı. Üçüncü katta misafir odaları bulunuyordu. Çekim için uzaktan gelenler ya da misafirler olabiliyordu, bu nedenle Arda Bey’in fikriyle yapılmıştı.

Odaya çıktığımda kısa bir duş alıp hızlıca saçımı kuruttum. Yale’nin hazırladığı geceliği giyerek yatağa uzandım. Sıcak tutması için yorganı boynuma kadar çektim. Hava güzeldi ama ben üşüyordum.

Neden kalın pijama takımı giymiyorsun diyeceksiniz? Yale bu konuyu komik buluyor. Evin içinde tüm gün pijamayla gezsem bile, yatarken en güzel geceliklerimi giyerdim çünkü bazı geceler, Kahraman bundan etkilenir, bana arzuyla dokunup sıkıca sarılarak uyurdu. Ya da sabah kalktığında, bilirsiniz işte erkekler fazla enerjik olurlar. Yanına beni kabul etmesi için sokulurdum ve bu sayede Kahraman’la özel anlar yaşardık.

Diğer türlü Kahraman’ın bana dokunmak istemeyeceğini biliyordum. Aptal olduğumu ya da annem gibi ilgi arsızlığı yaptığımı söyleyebilirsiniz, açıkçası haklısınız da. Biliyordum, hepsini biliyordum ama başka kimden bu ilgiyi isteyebilirdim ki?

Ben annesi tarafından sevilmeyen ve ilgi gösterilmeyen bir çocuk olarak büyümüştüm. Açıkçası ne hata yaptığımı bilmiyordum. Neden biri beni olduğum gibi sevmiyordu? Bunu anlamıyordum.

Elimi karnıma koyup okşadım.

Belki de düşüncelerimi susturmak için daha çok çalışmalıyım, bebeğim. Bugün annene sessiz dediler. Hâlbuki içimde kopan fırtınalardan kimsenin haberi yok.


Sonraki Bölüm İçin Aşağıdaki Resme Tıklayın!

👇 👇 👇 👇 👇

Yorumlar


Bu gönderiye yorum yapmak artık mümkün değil. Daha fazla bilgi için site sahibiyle iletişime geçin.
İstanbul Kitap Fuarı - Ulysses Yayınları
İstanbul Kitap Fuarı - Ulysses Yayınları
Etkinliğe 36 gün kaldı
13 Ara Cmt
Büyükçekmece
Muhtemel Yaklaşan İmza Günü - Ulysses Yayınları Fuar'da olacak ancak Yazar Ruyam'ın katılımı bir hafta önceden belirlenip duyurulacaktır. Fuarlarda katılacak kişi sayısının etkisi fazladır. Katılmayı düşünenler ya da katılacağına emin olanlar kayıt oluşturmayı unutmasınlar... Tarih ve saat belirsiz.
bottom of page