top of page

[GÜNCEL] 08. BÖLÜM - ÇİFTLİK EVİ - MEHTAP I

Güncelleme tarihi: 6 Eki

ree

Mehtap ~

Telefondaki Batu’ya, ‘’Ya poligonda vuruyorum ya işte, ne avı Allah aşkına?’’ diye söylendim.

Aylardır birlikte poligona gidiyorduk ve atış konusunda kendimi geliştirdiğimi düşünüyordum. Gerçi hedeflerin kağıt olduğunu bildiğim için rahattım, daha önce elime hiç silah almamış ve birine karşı kullanmamıştım. O nedenle, böyle bir durumda kalırsam panikle kullanabilir miydim bilmiyordum.

Batu’nun arkasından Emin’in sesini duydum. ‘’Kızım, keklik avı bu. Hareketli nesnelere de ateş etmeyi öğrenmelisin. Hem şanslıysak geyik, keçi falan da avlarız. Akşama da bir mangal mis mis,’’ dedi.

Emin’in söyledikleriyle içim burkuldu. ‘’Ya hayır, ben dayanamam. Olmaz gerçekten gelmiyorum. Siz nereye gitmek istiyorsanız kendiniz gidin!’’ diyerek isyan ettim.

Batu ve Emin’in sesleri birbirine karışırken, ‘’Beni aramayın! Hayatta gelmem,’’ dedim ve çağrıyı sonlandırdım.

Ben her ne kadar gelmeyeceğim desem de yarım saate kapıya dayanacaklarını biliyordum. Yatak odasına geçerek hazırlanmaya başladım. Bir yandan da kendi kendime söyleniyordum.

Gözüm duvara ters şekilde astığım kurumuş gülleri buldu. Geçen ay, hastanede kaldığımda biri tarafından bırakılmıştı ama hâlâ kim olduğunu bilmiyordum. Artık emin olduğum bir şey vardı ki çevremde bana ilgi duyan biri vardı. Yoksa neden her gün kapıma biri gül bıraksın ki? Hepsi beyaz renk güldü ve evde olmadığımda kapıya asılıyordu.

Normalde tek gül gelse de hastanede ilk defa buket şeklinde tamı tamına 50 adet beyaz gül gelmişti. Hayatımda hiç bu kadar fazla çiçek hediye almamıştım, evin içi aylardır gül kokuyordu. Hatta koku o kadar benimle özdeşleşmişti ki üstüm başım kıyafetlerim bile gül kokuyor, insanlar parfümümü güllü sanıyor ve kokusunu sevdiklerini söylüyordu.

Markasını soranlara ise cevap veremiyordum. Ofisteki diğer stajyer kızlar, onlara marka söylemediğim için bana her seferinde garip şekilde bakıyordu. Çok iyi anlaşabildiğimiz de söylenemezdi zaten daha da aramız bozulmuştu.

Aklıma ise nedense Serhat Bey dışında kimse gelmiyordu. Ama onunla da uzun zaman görüşmemiştik ve o tarzda birinin benimle işi olmayacağının bilincindeydim. Benim gibi sıradan bir kız, onun standartlarının çok altında kalırdı. Bunun fazlasıyla farkındaydım.

Bir de ufak bir ihtimal vardı, o ihtimalde babamdı. Beni hâlâ arıyor ve konuşmak istiyordu ama ben ısrarla aramalarını reddediyordum. Süt kardeşimle birkaç defa haber yollatmıştı, ona da konuşmak istemediğimi söyledim. Belki kendini affettirmek için böyle bir yol bulmuş olabilirdi.

Çocuklar ise gizemli sevgilimi merak ediyordu ama ortada sevgili namına biri yoktu ve ben de sevgilim olmadığını gülleri gördükleri için inkar edemiyordum.

Kapı çaldığında gülerek çantamı omzuma aldım ve ayakkabılarımı giydim.

Kapıyı açtığımda Batu, ‘’Hadi, hadi! Kırk saattir bekliyorum,’’ dedi.

Gözlerimi devirdim. ‘’Daha zil çalalı 10 saniye olmadı!’’

Batu, omzunu kapı eşiğine yasladı. ‘’Ha on saniye, ha kırk saat. Sonuçta bekliyorum.’’

Kapıdan onu ittirerek çıktım. ‘’Arada 39 saat 59 dakika 50 saniye var,’’ diyerek söylendim. Yüzüme anlamaz bir ifade ile baktı. ‘’Onu şimdi nasıl hesapladın ya? Doğru mu söylüyorsun yoksa yanlış mı anlayamadığım için laf da söyleyemiyorum.’’

Merdivenlerden önlü arkalı inerken, ‘’Ya işte öyle kalırsınız, Batu Bey,’’ dedim. Dalga geçen ses tonuma kahkaha atarak cevap verdi.

Aşağıya indiğimizde KAN plakalı araç kapının önündeydi. Direksiyonda Altuğ, hemen yanındaki ön koltukta Emin vardı. Biz de Batu'yla arka koltuklara yayıldık.

Emin, ‘’Nerede kaldın kızım!’’ diye söylendi. Huylarını bilmediğim için hazırlanmamış olsam ve onları bekletsem haklılar diyeceğim ama dışarıya çıkmam on saniye bile sürmemişti. Hadi merdivenleri de inmek bir dakika olsun...

Sırıtırken Batu’ya göz kırptım. Sonra da arabanın ortasından kafamı ön tarafa uzatıp, Emin'e bakarak konuşmaya başladım. ‘’Merdivenlerde Makbuş'u gördük. Seni sordu da ben de telefon numaranı verdim. Ondan geciktik, Emin.’’

Söylediklerimin şokuyla başını çevirip hayretle konuştu. ‘’Bana dalga geçtiğini söyle!’’ Kafamı olumsuz olarak salladım. ‘’Sen kafayı mı yedin? Bana dul komşunu mu layık görüyorsun yani?’’

Yalancı bir kızgınlıkla, ‘’Aaa ne kadar ayıp! Dul falan ne biçim konuşuyorsun gelecekteki karınla?’’ dedim.

Emin bayılıyormuş gibi bir hareket yaptı. ‘’Allah korusun, ne diyorsun ya? Evrene enerji falan yollayacaksın, sonra başıma gelecek. Tövbe tövbe, rabbim sen bu Mehtap denen evde kalmış kız kurusunu dinleme.’’

Bana söylediği laf üzerine koluna sert bir şekilde vurdum. ‘’Sensin evde kalmış kız kurusu! Sana üçüncü kocayı eskitmiş güzelim Makbuşu ayarlıyorum, hâlâ daha laf söylüyorsun. Pü sana!’’ dedim.

Emin kafamı geriye ittirerek Batu’ya baktı. ‘’Kadının dördüncü kocası olayım da beni ortadan kaldırsın diye yaptıklarını görüyor musun? Bana yapılan bu tuzak reva mıdır?’’ diye sordu.

Batu kıs kıs gülmeye devam ederek bana yandan bir bakış attı. ‘’Sen benim dalyan gibi delikanlı, kaslı ve çocuk adam olan bitirim ikilime, gözü fıldır fıldır olan komşun Makbule’yi mi uygun görüyorsun? Pes yani! Ariana Grande’yi falan ayarlaman lazım, aşağısı bize uymaz.’’

Altuğ dikiz aynasından Batu’ya baktı. ‘’Bize uymaz derken? Senin de gözün çok yükseklerde! Dua edin de Mehtap gibi evde kalmayın.’’ Altuğ, kendi söylediğine gülerken ona gözlerimizi kısarak imalı şekilde baktık. Tek cümlede, hem bana hem Batu’ya hem de Emin’e laf sokmuştu.

Oturduğum koltukta geriye yaslanıp cam kenarına kaydım.

Ellerimi göğsümde bağladım. ‘’Hepinizden nefret ediyorum, keşke bir an önce evlenseniz de kurtulsam.’’ Bu genç yaşımda kız kurusu demişlerdi bana, şaka olsa da küsesim geldi.

Batu yanağımdan makas alarak, ‘’Evlenirsek çok üzülürsün, söyleyeyim,’’ dedi.

Bir anda düşününce Batu’nun haklı olduğunu fark ettim. Benim onlardan başka kimsem yoktu ve hepsi çekirdek ailelerini kurduklarında birbirimizden uzaklaşabilirdik. Eşleri nasıl insanlar olacaktı bilmiyordum, ya benimle görüşmelerine izin vermezlerse? İçime bir sıkıntı bastı. İhtimaller moralimi bozdu çünkü bu üç adam benim ailemdi.

Ailemi kaybedersem ne yapardım? Zaten teyzemin durumu kötüydü, dün yanına gittiğimde yüzü bembeyazdı. Teyzem günden güne daha da çöküyordu. Kendimi onun yokluğuna alıştırmaya çalışsam da her an aklımın bir köşesinde onsuz kalmak vardı.

Yalnız kalmaktan ölesiye korkuyordum. Bunu kendime itiraf etmek bile çok zordu. İleride hayatın bana neler getireceğini bilmiyordum, umarım emeklerimin karşılığını alabilirdim.

Sokağın çıkışına yaklaştığımızda dikkatimi tanıdık bir araba çekti. Ekin Bey’in arabası mıydı? Burada ne işi vardı acaba? Hafta sonu olmasa belki İlknur ablayı eve bırakmıştır diyeceğim ama... bilemedim. Kafamı olumsuz olarak sallayarak arkasını bana dönen Emin’e baktım.

‘’Ne?’’ dedim kızgınlıkla.

‘’Tamam sana kız kurusu dediğim için gittiğimizde beni döversin,’’ dedi.

Omuz silkeleyerek, ‘’Özür dile,’’ diye tutturdum.

Gözlerinden hınzır bir parlama geçti sonra da dudakları yavaşça kıvrıldı. ‘’Mahallenin azgın dulu Makbule’ye telefon numaramı verdiğin için...’’ dediğinde yerimde toparlandım. Benden özür dilediğinde bunu uzun zaman aleyhine kullanacaktım.

Yapmak istemediği şeyler olduğunda özrünü hatırlatıp Emin’i darlayacaktım. Cümlenin devamını söylerken hafifçe tebessüm ettim. Geliyordu, gelmekte olan!

Emin ‘’Sana kızdığımdan dolayı özür dilersin,’’ diyerek cümlesini tamamladı.

İlk bir beş saniye jeton düşmedi. Altuğ ve Batu’nun yarılarak gülmeye başlaması üzerine, Emin’in bana özür dilersin dediğini anladım. Sonra yüzümdeki tebessüm hızla soldu.

‘’Sen berbat bir insansın, Emin. Benimle sakın konuşma, küstüm!’’ diyerek yüzümü ondan çekerek cama çevirdim.

Yol boyunca Emin gönlümü almaya çalıştı ama pas vermedim. En sonunda çiftlik gibi bir yere geldik. ‘’Burası neresi?’’ diye sorduğumda Batu, ‘’Abimin çiftliği, hep beraber olacağız,’’ dedi. Kalender Kandemir de mi buradaydı?

Yabancı erkeklerle birlikte kalacağımızı fark ettiğimde panikle, ‘’Hep beraber mi kalacağız?’’ diye sordum. Altuğ hislerimi anlayarak, ‘’Onlar akşama dönecekler, avı birlikte yapacağız. Sonra mangal yaparız, ortalığı topladıktan sonra giderler,’’ dedi.

Derin bir nefes alarak rahatladım. Bu konuda gerilmemin nedeni önceden yaşadıklarımdı. Psikiyatri seanslarından önce daha da panik olarak atak geçiriyor ve ağlama krizine giriyordum. Berbat geçmişim yakamı bir türlü bırakmıyordu. Artık daha iyiydim, kendimi savunabilirdim. Sakin olmalı ve gergin hissetmemeliydim.

Altuğ arabayı park ederken, ‘’Vallahi Ankara havalarından fenalık geldi. Gelene kadar dinledik, içim dışıma çıktı. Bir ara uyukluyordum, araba kullanırken gittim geldim.’’ dedi Batu’ya söylenerek.

Arabadan indiğimizde Emin, ‘’Eee değiştireyim dedim, kabul etmediniz,’’ dedi. Gözlerimi devirerek, ‘’Seninkiler de bangır bangır kulüp müzikleri, çok bir farkı yok,’’ dedim.

Batu sırıtarak, ‘’Senin dıptıslarındansa benim güzelim oyun havalarım on numara, beş yıldız,’’ dedi.

Altuğ, ‘’Sürekli dinlenen tüm müzikler rahatsız ediyor. Biraz ondan biraz bundan dinlesek ya. İkiniz de bir garipsiniz,’’ diyerek beni gösterdi. ‘’Ya bu?’’

‘’Ne varmış bende?’’ diye karşılık verdim.

Bana imalı gözlerle bakarak, ‘’Bu yaşta arabesk rap mi dinlenir? Apaçi misin kızım sen?’’ dedi. ‘’Ya ne alakası var? Gözlerinin yeşilini özledim deyince gözleri yeşil birini mi özlemiş oluyorum? Kafanız da çok kuruyorsunuz,’’ dedim.

Çiftlik evinin girişine yürürken bir anda Emin, ‘’Adana'da baskını yapan biziz,’’ dedi. Duyar duymaz ona eşlik ederek, ‘’Sokakta herkesi vurup gasp ettik,’’ dedim.

Güldür Güldür programındaki şarkıyı söylemeye devam etti. ‘’Dört kişi dövdüm, saçı sarı diye.’’

Hafif sallanıp saçlarımı savurdum. ‘’Kuyumcu soydum, altın sarı diye.’’

Emin, olduğu yerde zıpladı. ‘’ATM patlattım,’’ diyerek ellerini birbirine vurdu. ‘’BAM diye!’’

Üçü birden gülmeye başlayınca ben de tebessüm ettim. Batu, ‘’Deliler ya! Neydi bunun adı?’’ dedi. Ona hafifçe dönerek, ‘’Adana usulü arabesk rap,’’ dedim.

Biz konuşurken yanımıza çocukların diğer koruma olan arkadaşları geldi. Onlarla selamlaştık ve içeriye girdik. Gözüme ilk çarpan dik bakışları ile atları izleyen Kalender Bey oldu. Yanında ise kardeşi Helin vardı. Biz onlardan biraz daha uzak bir masaya geçerek oturduk.

Kısmet abla yanımıza geldiğinde, ‘’Oy benim kınalı kuzum!’’ diye seslendi. Yerimden kalkarak tebessüm ettim ve sıkıca Kısmet ablaya sarıldım.

Sevecen şekilde, ‘’Nasılsın Mehtap’ım?’’ diye sordu. ‘’Çok şükür ablacım, iyiyim. Sen nasılsın, neler yapıyorsun?’’ diye sordum.

Kısmet abla çocukları göstererek, ‘’Ne yapayım, oğullarımla zaman geçiriyorum işte,’’ dedi. Hepimizi yetimhaneden beri anaç bir tavırla severdi. Eksikliğimizi bildiği için bize karşı daha yumuşak davranırdı.

Yanımıza gelen Kalender Bey'le herkes toparlandı ve ayağa kalktı. Ben de çocuklar kalkınca olduğum yerde kalarak onları izledim. Hepsi patronlarına saygı ve derin bir bağlılık duyuyordu. O nedenle bu durumdan ben de etkilenmiştim.

Zaten Kalender Bey’e teyzeme ve bana olan desteğinden dolayı bir hayranlığım vardı. Diğerlerinin de benzer sebeplerle, Kandemir ailesine bağlılıkları bulunuyordu. Kısmet abla ve korumalar dâhil tüm çalışanlar, kendilerini Kandemir ailesinin bir ferdi olarak görürdü ve ona göre davranırdı.

Bekir abi de gelince ortamda bir curcuna oluştu. Çocuklarla şakalaştı, Kısmet abla ve diğer çalışanlarla konuştu. En son bana dönerek, ‘’Hoş geldin, Mehtap,’’ dedi. Ben de mahcup şekilde, ‘’Hoş buldum, Bekir abi,’’ diyerek karşılık verdim.

Bekir abi önce Kalender Bey’in babasının, şimdi de Kalender Bey’in sağ koluydu. Bizlerle de ilk irtibata geçen o olmuştu. Babacan bir tavırla elinden gelen yardımı esirgememişti.

Kalender Bey’in belki teyzemden bile haberi yoktu ya da benim mimar asistanı olarak KAN Mimarlık'da çalıştığımı bilmiyor olabilirdi. Kalender Bey'le daha önce yüz yüze de tanışmamıştık.

Bekir abi yanıma yaklaşarak, ‘’Mehtap, gel bakalım. Seni abiyle tanıştıralım,’’ dedi. Önce ne dediğini anlayamadım sonra Kalender Bey’den bahsettiğini anlayıp peşinden ilerlemeye başladım.

Bekir abi, Kalender Bey’den yaş olarak fazlasıyla büyüktü. Ama belli ki diğer çocuklar gibi ona saygı nedeniyle abi diyordu.

Kalender Bey’in yanında durduğumuzda önce birkaç saniye bana baktı. Ardından da soru dolu gözlerle Bekir abiye dönerek, ‘’Efendim, Bekir?’’ diye sordu.

Bekir abi eliyle beni göstererek, ‘’Sana daha önce bahsetmiştim, abi. Bizim KAN Mimarlık'da stajyer olan Mehtap. Bizim bitirim ikili ve Altuğ’un çocukluk arkadaşı,’’ diye beni tanıttı.

Kalender Bey oturduğu yerden kalkarak bana elini uzattı. ‘’Memnun oldum, Mehtap. Ben Kalender Kandemir.’’

Bana bu şekilde saygılı davranınca elim ayağıma dolandı ve ne yapacağımı bilemeyerek Bekir abiye baktım. Bana gözünün ucuyla Kalender Bey’in elini işaret etti.

Nazikçe Kalender Bey’in elini sıktım. ‘’Memnun oldum, Kalender Bey,’’ dediğimde bana samimi şekilde gülümsedi. Ardından da ellerimiz ayrıldı.

Bekir abi benimle övünerek, ‘’Baş mimar Necmi Bey'le görüştüm. Stajı bittikten sonra Mehtap, asistan olarak çalışmaya hak kazanmış. Mehtap’ı fazlasıyla övdüler, başarılı mimarlarımızdan biri olacağı kesin,’’ dedi.

Kalender Bey duyduklarından hoşnut olmuş gibi gülümsemesini genişletti. ‘’Demek sen de Kandemir ailesinin bir ferdisin. Umarım bizimle uzun zaman çalışırsın. Çalıştığın yerle ilgili bir sorun olduğunda bunu Bekir’e bildirmeyi unutma,’’ dedi.

Sonra elini Bekir abinin omzuna vurup, ‘’Her ne kadar şirketlerimizi denetleyen iç denetçilerimiz de olsa özellikle kadın çalışanlara yönelik tutumların iyileştirilmesi gerekiyor. Hâlâ gizli kapılar ardında mobbing uygulanıyor olabilir,’’ dedi.

Söyledikleriyle hayranlık dolu bakışlarım, yeniden Kalender Bey’i buldu. Normalde onun gibi varlıklı aileye mensup insanlar, bu tarz şeyleri düşünmezlerdi.

‘’Ben yüz yüze görüşmüşken teyzem için de ayrıca teşekkür ederim.’’ dediğimde Kalender Bey anlamayan gözlerle, önce bana sonra da Bekir abiye baktı.

Bekir abi açıklama isteğiyle, ‘’Mehtap’ın teyzesi kanser hastası, şu an merkez hastanemizde tedavi oluyor. Ayrılan fondan yararlanan hastalardan biri,’’ dediğinde Kalender Bey anlamış gibi kafasını salladı.

Bana dönerek, ‘’İnşallah teyzen sağlığına kavuşur. Onunla da burada yemek yediğimiz günleri görürüz.’’ dedi. Bu temenninin gerçekleşmeyeceğini bildiğim için başımı yere eğdim.

Kalender Bey derin bir nefes aldı. ‘’Anladım.’’

Bacaklarımın üstüne tırnaklarımı hafiften batırmaya başladım. ‘’Sayenizde son günlerini daha acısız geçiriyor en azından,’’ diyebildim.

Kalender Bey’in elinin omzuma değdiğini hissedince garip bir şekilde irkilmedim. Kafamı kaldırarak yüzüne baktığımda bana içten şekilde bakıyordu.

‘’Ne ihtiyacın, isteğin olursa çekinmeden Bekir’e söyleyebilirsin. Bundan sonra her koşulda yanında olacağımızı bil, bizi ailen olarak gör.’’ dedi.

İçimi bir güven duygusu kapladı, ilk defa yalnız hissetmedim. Sanki arkamda kocaman bir dağ varmış gibi geldi.

‘’Teşekkür ederim, Kalender Bey,’’ derken sesim titredi. O elini omzumdan çekerken çocuklar arkadan seslendi. ‘’Hadi artık, keklik avı başlasın!’’

Kalender Bey'le vedalaşarak çocukların yanına gittim. Hep beraber hazırlanıp çiftlik evinden çıktığımız sırada Metehan Bey’i ilerimizdeki arabaya binerken gördüm.

Metehan Bey buradaysa Serhat Bey de yakınlarda olmalı diye düşündüm.

Altuğ’un sesini duydum. ‘’Mehtap, hadi!’’ Yürümeye devam ettim.


Sonraki Bölüm [24 Eylül 2025 - Çarşamba] 11.00'da yayınlanacak... Hafta içi her gün yayınlanan bölümleri beklemeden abonelikle okumak isteyenler, aşağıdaki resme tıklayabilir...

👇 👇 👇 👇 👇

Yorumlar


İstanbul Kitap Fuarı - Ulysses Yayınları
İstanbul Kitap Fuarı - Ulysses Yayınları
Etkinliğe 36 gün kaldı
13 Ara Cmt
Büyükçekmece
Muhtemel Yaklaşan İmza Günü - Ulysses Yayınları Fuar'da olacak ancak Yazar Ruyam'ın katılımı bir hafta önceden belirlenip duyurulacaktır. Fuarlarda katılacak kişi sayısının etkisi fazladır. Katılmayı düşünenler ya da katılacağına emin olanlar kayıt oluşturmayı unutmasınlar... Tarih ve saat belirsiz.
bottom of page