[TASLAK] 02. BÖLÜM - İSİMSİZ 1
- Yazar Ruyam ✍️

- 13 Eki
- 5 dakikada okunur

Mücahit ~
“Mücahit Bey?” Gözlerimi araladım. Bakışlarım odadaki kadını buldu. Neredeydim?
Hafifçe gülümsedi. “İyi misiniz? Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?”
Etrafı hızlıca inceledim. “Hastanede miyim?” Yarılanmış serumda gözlerim oyalandım. Ne olmuştu?
“Evet.”
Kadına, “Neden?” diye sordum. Sanırım sonraki şarkımın adı bu olacaktı. Zihnimde sözler belirginleşmeye başlarken kadın konuştu.
“Alkol kullanımını son günlerde artırmışsınız, bir nedeni var mı?” O gün geliyordu.
“Hayır. Normalde çok içmem. Harbiye öncesi ufak bir ara vermek istedim. Biraz abartmışım sanırım.” Yalan, aklıma hayali düştükçe içiyordum.
“Alkol ses tellerinize zarar verir biliyorsunuz, değil mi?” Şarkı söyleyemezsem ona içimdekileri anlatamazdım, beni duyma ihtimalini yok ederdim.
“Alkolden mi zehirlendim?” diye sordum. Kadın beni onaylamak için başını salladı.
“Çok yoğun tempoda çalıştığınızı öğrendim. Üzerinizde inanılmaz bir baskı olmalı… Neredeyse iki ayda bir yeni şarkı çıkarıp bir de üstüne haftanın üç günü farklı şehirlerde sahnedeymişsiniz.”
Baskı hissetmiyordum, sosyal medyada konuşulanlar ya da bazen linçlenmem falan umurumda değildi. Mental olarak hepsine kendimi hazırlamıştım. Beni yerden yere vuran hesaplamadıklarımdı.
“Çalışınca düşünmem gerekmiyor, seviyorum yani, sıkıntı yok.”
Yerinde kıpırdandı. “Kaçmak istediğiniz şeyler var o zaman, doğru mu?” Varmak istediğim biri…
“Psikiyatrist misiniz? Kimliğinizi görebilir miyim?” Muhabir olup olmadığına emin olmalıydım.
Kadın yüzümü kısa süre süzdü sonra da önlüğünün içinde kalmış askıyı, yukarıya doğru çekiştirip kimliğini açığa çıkardı.
“Nazlı Paksoy.”
“Soyadınızla birlikte söylediğinize göre zenginsiniz.”
Duruşu değişmedi ama yüzünden anlayışlı bir ifade geçti.
“Kanınızdaki alkol miktarı çok fazlaydı. Zamanında sizi getirmemiş olsalardı…”
Kulaklarım uğuldadı. Hastanede olduğum haberlere çıksa beni merak edip gelir miydi? Onun yüzünden bu durumda olduğumu bilse umursar mıydı?
“Mücahit Bey?”
“Efendim?”
“Şu an ne düşünüyorsunuz?”
Başımı olumsuz anlamda salladım. “Hiç… hiçbir şey.”
Nazlı Hanım arkasına yaslandı. “Bana konuşmamızın başından beri yalan söylüyorsunuz.”
“Hayır, söylemiyorum.” Söylüyorum.
“Bana yalan söylediğinizi biliyorum.”
Sessiz kaldım.
“Şarkılarınızı ben de dinliyorum. Hislerinizin herkese geçtiğini düşünüyorum.” Ona geçmediği kesin, onu sevdiğime inanmıyor.
“Ben sadece şarkıcıyım, önüme hangi söz müzik konursa ona göre kayıt sırasında söylerim.” Tüm şarkılarımı ona yazıyorum. Beatine kadar ben oluşturuyorum.
“Peki… Sanırım bugün kendinizi bana açmaya hazır hissetmiyorsunuz. Sorun değil, sonraki randevumuzda yeniden deneriz.”
Kaşlarımı daha çok çattım. Bizimkilerin başının altından çıkmış olmalıydı.
Yerinde toparlanıp ayağa kalktı. “Geçmişte yaşamaya devam edersek geleceği kaçırırız. Belki de artık affetmeli ve yasımızı özgürce tutmalıyız.”
“Yasta falan değilim ben! Kimseyi kaybetmedim.”
Duraksadı. “İlk defa doğru söylediniz.”
Şaşırdım. Onu kaybetmediğimi mi düşünüyordum? Benden yıllar önce gittiği hâlde…
Dudaklarımdan o soru istemsizce döküldü. “Bir kadın neden gider?”
“Gittiğine emin misiniz?”
Başımı salladım. “Delik deşik edip gitti, öyle böyle değil.”
Nazlı Hanım, ayağa kalktığı sandalyeye yeniden oturdu.
“Siz neden gittiğini düşünüyorsunuz?”
Yutkundum. “Onu fazla kısıtlıyordum. Gençtim, sanırım çok da kıskançtım. Onun açısından hiç düşünmedim.”
Başını olumlu olarak salladı. “Şimdi düşünüyor musunuz?”
Kaşlarımı çattım. “Artık her şey için çok geç.”
“Neden?” Bu soru…
“Keçi gibi inatçıdır. Bir şeyi yapmayacağım derse yapmaz. Bitti dediyse… bitmiştir. Zorlamak, rahatsız etmek delikanlılığa sığmaz.”
“Kısıtlıyordum dediğiniz?”
Bakışlarım hastane odasında gezindi. Cümlelerimi zihnimde toparlamaya çalıştım.
“Restoranda çalışıyordu. Yalnız bir yere gitmesine izin vermiyordum. Dünyanın bin türlü hâli var. Kadın başına gecenin yarısı tek başına eve dönmesi yasaktı.”
Nazlı Hanım kaşlarını çattı.
“Sevdiğiniz kadına yasaklar koyuyordunuz yani? Şunu yapabilirsin, bunu yapamazsın, şunu edemezsin gibi?”
Omuz silktim. “O zamanlar böyle düşünüyordum.”
“Şimdi?” diye sordu.
“Çok fazla kadınla çalışma fırsatım oldu. Tabii kız kardeşim büyüdü, onunla birlikte de kısıtlanması gerekenin kadınlar olmadığını anladım. Fikirlerim değişti açıkçası ama aile kavramının hâlâ önemli olduğunu düşünüyorum.”
Dışarıdan gelen birkaç ses duydum.
“Anneniz ve babanız dışarıdalar.”
Yüzümü buruşturdum. Annem şimdi hiç susmayacaktı.
Nazlı Hanım yeniden ayağa kalktı. “Sizi randevumuza bekliyorum. Bugünlük bu kadar diyelim.”
Onu onaylarken tek düşündüğüm anneme ne söyleyeceğimdi. Odanın kapısı açıldığı gibi annem önden içeriye daldı.
“Annem, gençliğine yazık değil mi? Ha! Ne var bu kadar içecek?”
Babam, annemi sakinleştirmeye çalışırken bana ters bir bakış attı. “Oğlum, bu yaştan sonra annenin kalbine mi indireceksin? Ne derdin var da zehirlenecek kadar içtin?”
Dudaklarımı aralamıştım ki, “Eve gidiyoruz, Müco!” dedi annem. Oğuzhan ve Hatice kendi aralarında bakıştılar.
Oğuzhan, “Yakında Harbiye konseri var anacım, şimdi çok da sırası değil,” dedi.
“Ben anlamam, Oğuzhan oğlum! Ben çocuğumu yolda bulmadım. Yıllardır eve uğradığı yok zaten. ‘Çalışıyoruz, hayatımızı adadık,’ dediniz ses etmedik! Bu ne hâl? Benim çocuğum, Mücahit’im, bu duruma düşecek adam mıydı?”
“Anne!” diye uyardım.
Babam itirazımı kestirip attı. “Annen ne dediyse o, Mücahit! Taburcu olunca bize geçiyoruz, konsere kadar dinlenirsin işte, daha ne?”
Elimle yüzümü ovuşturdum. Zaten endişelenmişlerdi, o nedenle söyleyeceğim bir şey yoktu. Ama… aması vardı işte. O mahalleye dönmek ölüm gibiydi. Her bir sokağında farklı bir anı vardı. Hem… ya onu görürsem? Kendime engel olabilir miydim ki?
Annem, “Yaşıtların çoluk çocuğa karıştı, senin şu hâline bak!” dedikten sonra babama döndü. “Aslan, senin bu oğlun beni öldürecek…”
Yerimde doğruldum. “Anne, ağzından yel alsın. Ne biçim konuşuyorsun ya!”
Babam anında araya girdi. “Sen annenle nasıl konuşuyorsun? Almayayım ayağımın altına, Müco!”
Ben ne demiştim ki şimdi?
Ekrem’in odaya girmesiyle gergin atmosfer dağıldı. Kulağında telefon vardı, şöyle bir bize göz attı. Sonra konuşmaya devam etti. “Evet, apandisti patladı. O nedenle bir süre dinlenecek. Alkol falan hiç bizim Müco’nun yapacağı şey mi? … Evet,evet… Harbiye konserimiz için elbette bilet ayarlarız. Kaç kişiye?”
Gözlerimi kısıp Oğuzhan’a baktım.
“Eko, sabahtan beri muhabirlerle görüşüyor. Olmayan apandisitin patlamış.”
Yıllar önce patlamıştı aslında… O günü hatırlıyordum. Elinde tabaklarla odaya girdiği an zihnimde canlandı.
“Müco, mutfağa bir şeyler aldım ama kızma…”
Kaşlarımı çattım. “Kızım onu da ben alamayacaksam, neden varım?”
Ellerini göğsünde birleştirdi. “Ben de çalışıyorum ya hani… Neredeyse her gün birlikte kahvaltı yapmaya başladık. Sana yük olmak istemiyorum. Akşama kadar eczanedesin zaten, geceye kadar da şarkı ile uğraşıyorsun.”
“Sen biriktir paranı ya da ihtiyaçlarını al. Baban çalışmana bir şey demiyor biliyorum ama ben çocuk istiyorum ha!”
Omuzlarını düşürüp dudaklarını yukarıya kaldırdı. “Müco! Buna birlikte karar vermemiz gerekiyor, benim yerime doğuracağım çocuğa karışamazsın.”
“Güzelim ben sana karışmıyorum ki? Ne zaman karışmışım?”
Başını olumsuz anlamda sallayıp mutfağa ilerledi. Ben de arkasından gidip çaydanlığı masaya taşıdım.
“Ağır da kaldırma, bak morarmış bileğin yine,” diye söylendim.
Mutfağa geri döndüğümde doğranmış ekmekleri yerleştiriyordu. “Restoranda çalışıyorum, normal. Kaç tabağı aynı anda taşıyorum.”
Kollarımı narin bedenine dolayıp kendime çektim. Bileklerini kaldırıp birer öpücük kondurdum. “Kıyamıyorum güzelim, miniciksin zaten. Bir evlenelim, ne istersen önüne sereceğim! Ah, ah! Şu şarkı işi
bir tutsa…”
Bakışlarını çekingen bir ifadeyle bana çevirdi. “Ben gocunmuyorum çalışmaya… Hem sen eczanede devam etsen ben de restoranda, oho. Birkaç yıla araba bile alırız.”
Kaşlarımı çattım. “Bizim çocuk projesi, peki?”
İnatçılığı anında gün yüzüne çıktı. “Senin çocuk projen, Müco. Ben ne olursa olsun çalışmaya devam edeceğim. Bugünün yarını da var. Allah korusun sana bir şey olsa, çocuklarla ne yapacağım?”
Hafifçe sırıttım. “Ha! Yapacağız yani, yine de?”
Dik dik bana baktı. “Ben de istiyorum tabii. Şöyle bir kızımız olsun, bir de oğlumuz ama kısmet bu işler, önce bir evlenelim de.”
“Ben seni de çocuklarımızı da aç açıkta bırakmam, gerekirse üç işte dört işte çalışırım, güzelim.”
Başını olumsuzca salladı. “Herkes başta öyle söylüyor ama maşallah, siz erkekler verdiğiniz sözleri unutmaya pek de heveslisiniz.”
Bedenini kendime daha çok çektim. “Ben sana söz verdiysem gerçekleştiririm. Aha bak söylüyorum. Bizim iki çocuğumuz olacak. Hem senin hem benim ayrı arabalarımız olacak. Üç katlı da villa alacağım, bahçesi büyük, tam senin sevdiğin gibi ufak tefek şeyler ekebileceğin bir yer…”
Cümlemi yarıda kesti. “Çok havalarda uçma, limitin olsun. Biz kim üç katlı villa kim? Boş ver kirada olsak bile huzurumuz olsun. Şimdi başını sokacak orta hâlli ev bile çok zor, onu yapabilsek şükür edelim.”
Başımı iki yana salladım. “Ben bu işe hayallerim için girdim. Eczaneden aldığım maaşla yapamam. Ama sen hiç merak etme, ben kendimi biliyorum. Seninle şehir şehir gezeceğiz. Ben konserde gözlerinin içine bakarak söyleyeceğim sana yazdığım şarkıları…”
İç çekti. Öyle bir iç çekti ki nefesinde kayboldum.
Bu hikâye için isim önerisi yapmayı unutmayın ♥ Sence bu hikâyenin ismi ne olmalı?
Yazar taslaklarındaki hikâyeler yorumlara, beğenme sayısına ve talebe göre yayın takvimine eklenecektir.
Yayın takvimine eklendiğinde, hikâyede, karakterlerde ya da kurguda genel bir değişiklik olabilir. Taslakta yayınlanan bölümler yazıldığı gibi yayınlanır, kontrol edilmez. Herhangi bir kelime hatası ya da anlamsız gariplikler görürseniz yorumlarda belirtmeyi unutmayın!
.png)



![[TASLAK] 03. BÖLÜM - İSİMSİZ 1](https://static.wixstatic.com/media/da4286_c6863dc4bb504d8889a4744b1afdbb0d~mv2.jpg/v1/fill/w_980,h_551,al_c,q_85,usm_0.66_1.00_0.01,enc_avif,quality_auto/da4286_c6863dc4bb504d8889a4744b1afdbb0d~mv2.jpg)

2. BÖLÜM - İSİMSİZ 1 - YAYINDA!
Müco ve ismini henüz bilmediğimiz sevdiceğizi arasında sizce neler yaşandı? Sonraki bölümde ne göreceğiz? Yorumlarınızı bekliyor olacağım 🫶✨
Müco'nun geçmişte bu kadar kısıtlıyor olması kalp kırıcı ama iş işten geçtikten sonra hatasını anlamış. Nazlı nasıl biri ve sonraki konuşmalarını merak ediyorum. Çok güzel olmuş ikinci bölüm❤️