top of page

[TASLAK] 03. BÖLÜM - İSİMSİZ 1

ree

Mücahit ~

İç çekti. Öyle bir iç çekti ki nefesinde kayboldum. “Babam arkamdayken en azından nikah yapsaydık. Amcamı biliyorsun… Of! Öğrenirse sana da zarar verir diye korkuyorum.”

Eğilip boynuna birkaç minik öpücük kondurdum. “Az kaldı, güzelim. Çok ama çok az kaldı. Bu yaz, inşallah.”

Muzip bir ifadeyle gözlerinin içine baktım. “Belki güzel sesinle bana eşlik de edersin bir şarkıyla, olmaz mı?”

Bizimkilerle sahile indiğimizde ben gitar çalarken o da benimle birlikte söylerdi. Sesi çok güzeldi ama hiç böyle sanatsal şeyleri sevmezdi. Daha gerçekçi kaygıları vardı.

Dirseğini uzaklaşmak için karnıma geçirdi. Hafifçe vurdu ama sabahtan beri hissettiğim yanmayı yeniden tetikledi. Bir anda iki büklüm kaldım. Karnımın sağ alt tarafı sanki bir anda çürümüştü.

“Abartma, Müco. Dokundurdum sadece…”

Kalbim delicesine atıyordu, bir an ağrıdan nefes alamadım.

“Mücahit, iyi misin?”

Endişelendiğini yüzünden anlayabiliyordum.

“Güzelim, Ozi’yle Ramo’yu ara.”

Fırladığı gibi oturma odasına girdi. Bakışlarım zeytinyağlı sarmada gezindi. Ölsem de bundan yemeden gitmeyecektim. Ağrıdan tezgaha dayanmışken birkaç tanesini ağzıma attım.

“Mücahit! Ağrıdan ölüyorsun hâlâ sarma derdindesin!”

Ağrıdan inledim. “Ölmeden önce son yediğim senin ellerinden olsun istedim, yavrum.”

Birkaç dakika sonra Oğuzhan ve Ramazan kapıya dayandı, yanlarında da Tuğba vardı.

“Sen gelme ahiretliğim, bir gören olur.”

Tuğba’nın sözleri üzerine bana bir bakışı vardı. Canımı vermeye hazırdım.

“Ama… ama ben böyle duramam ki, Tubik. Senin yanında sırıtmam, olmaz mı?”

Bakışları endişeyle beni buldu, sonra yeniden Tuğba’ya baktı.

Oğuzhan, “Zeynep’i ve Hatice’yi de arayalım, hastaneye gelsinler. Haberi birlikteyken aldınız Hatice’yi yalnız bırakmamak için birlikte geldiniz deriz,” dedi.

Ben ağrıdan zor yürüyordum, Ramazan koluma girdi. O sırada arkamda minik bir hengame koptu. Tam anlamadım ama sanırım benim hatun, Oğuzhan’ın kulağını çekiyordu. Oğuzhan da, “Ya tamam yenge, ne dedim ki şimdi?” diye karşılık verdi. En son duyduğum, “Daha çok küçük Ozi, önce bir üniversiteyi bitirsin! Söylerim vallahi Mücahit’e görürsün,” dediğiydi. Ağrıdan çok da algılayamamıştım.

Arabaya bindiğimizde arka koltuğa yanıma oturdu. Kafamı sağ tarafıma giren sancıyla boynuna gömdüm. Kokusu her zaman beni sakinleştirirdi.

“Mücahit, iyi misin?”

Başımı salladım. “Korkma güzelim, iyiyim daha ölmedim.” Panikle sırtımı sıvazlarken içimden geçeni söyledim. “Şu an ölsem buraya gömülmek isterdim zaten, sen hiç endişelenme.”

Bir şey söylemedi ama içinden bana kızdığına emindim. Elim belini kavradığında, “Mücahit!” diye uyardı. Ön koltuklara bakışları kaydı. Oğuzhan ve Tuğba önde, biz arkadaydık. Diğerleri de arkamızdan arabayla bizi takip ediyordu.

“Yediğin bir şey mi dokundu acaba?” diye sordu endişeyle.

“Beni sarmayla zehirledin mi yoksa?”

Bedeni kasıldı. “Ne alakası var? En son acıdan kıvranırken yiyordun. Öncesinde yemedin ki?”

Bu hâlde bile onu kızdırmak hoşuma gidiyordu. Ben uslanmazdım!

Ne yapmaya çalıştığımı anlayınca isyan etti. “Ya! Mücahit! Şu durumda bile mi?”

Başımı boynundan kaldırıp yüzüne baktım, çok endişelenmişti. Bu kadının beni, benden çok düşünmesine bitiyordum.

Nasıl bakıyorsam yanakları kızardı, hemen önüne döndü. Dönerken de hafifçe öksürerek beni uyarmayı ihmal etmedi. Bakışları ön tarafa kaydı. Oğuzhan’a, “Bizi dikizleyeceğine önüne bak! Çocuk iki büklüm kaldı, Ozi!” diye kızdı.

Tuğba kahkahayı basarken cümledeki çocuk detayı beni bozguna uğrattı. Yeniden boynuna sokuldum. Ağrın olmasa bunun üzerine birkaç laf edecektim ama gittikçe şiddetleniyordu.

Aslında o gün apandistim patladığı için acil ameliyata alınmıştım.

“Abi?” Bakışlarım Hatice’ye kaydı. Hepsi dikkatle bana bakıyordu. Babam, “Oğlum, doktoru çağırayım mı?” diye sordu. Mustafa kulağındaki telefonu kapatmıştı. Oğuzhan’a döndüm. “En son ne söylüyordun, Ozi?”

Dudaklarını araladı, ardından konuşmaktan vazgeçip yeniden birbirine bastırdı. Ne söyleyeceğini bilmiyormuş gibiydi. Belki de o güne geri döndüğümü fark etmişti.

Annem, kız kardeşim Hatice’ye seslendi. “Kızım gidip aşağıdan çorba alın, abinin midesi bomboştur şimdi. Azıcık bir şeyler yesin eve gidince ben ona güzel bir sofra hazırlarım.”

Başımı olumsuzca salladım. “Canım istemiyor.”

Annem kaşlarını çattı. “Ne dediysem o!” Hatice’ye bakışlarıyla adeta emir verdi. Hatice, yanında Oğuzhan ile odadan ayrıldı. Annemin bakışları babamın üstünde gezindi.

Babam, Ekrem’e ve Mustafa’ya döndü. “Hadi biz de bir hava alalım. Bu oğlan kalbimi yoruyor.”

Herkesi yolladığına göre vay halime!

Nazlı Hanım’ın oturduğu sandalyeye oturup bana döndü. “Oğlum…”

İç çektim. “Efendim, anne, söyle?”

Gözlerimin içine derinlemesine baktı. Aslında çok genç evlenmişlerdi, o nedenle aramızda fazla yaş farkı yoktu. Güzel annem hâlâ gençti. Babamla iyi giden bir evlilikleri vardı. Bana da bu durum her zaman örnek olmuştu.

“Oğlum, ne derdin var senin?”

Başımı salladım. “Yok bir derdim, onu da nereden çıkardın?”

Bakışları sertleşti. “Anneler bilmez mi evlatlarını? Hadi söyle, neyin var?”

Anlatsam ne olacaktı ki? 

Endişesini bastırmak için hafifçe gülümsedim. “Bir şey yok. Çok çalışıyoruz, yorulmuşum farkında olmadan…”

Sandalyenin ucuna yaklaştı. “O… onun yüzünden mi?”

Kaşlarımı çattım. “Kimin?” 

Annemin haberinin olmasına imkân yoktu. Kimsenin kulağına gitmesin diye ekstra çaba sarf ediyorduk. Buluşmak için bile Oğuzhan’ın evini tercih ederdik. Kestirme yolun üstünde olduğu için o sokağın başından geçen sokağın sonunu göremiyordu. Bir tek… çalıştığı restoranın sahibi biliyordu işte. Ona da uygun bir dille anlatmıştım. Yoksa bizim çocukların ya da benim gece iş çıkışı onu alması sorun olurdu.

Elimde hissettiğim parmaklarla irkildim. Annem ne ara yanıma gelmişti?

“Ben senin annenim, Mücahit. Gözünün değdiği yerin senin nazarındaki yerini iyi bilirim.”

Yutkundum. Çoktan anlamış mıydı?

“Sen mahalleye gelmeyince tabii, önce bir emin olamadım. Acaba ayrıldılar mı dedim ya da tek taraflı mıydı? Ama… Ben öyle olmadığını biliyorum.”

Kaşlarımı çattım. Annem konuşmaya devam etti. “Senden gelen en ufak bir habere ilgiyle kulak kabarttığında anladım. Gözlerimin içine her seferinde dikkatle bakıyordu. O nedenle ben… hâlâ görüşüyorsunuz sanıyordum ta ki…” Derin bir nefes alıp verdi. “Serdar’la evleneceğini öğrenene kadar…”

Kulaklarım uğuldadı. Bedenim sanki buz kütlesine dönüştü. Tüm yüz hatlarım kaskatı kesildi. Birkaç saniye sonra annemin yüzündeki endişeyi gördüm ve ritmik öten seslerle bozguna uğradım. Soyutlanmış gibi kalakaldım. Sanırım nefes alamıyordum. Boğazımda güçlü bir yanma, göğsümde inanılmaz bir acıyla sarsıldım. Boncuk boncuk kristaller kafa derimden alnıma dökülmeye başladı, soğuktu ama… emin de değildim. Sessiz sinema oynuyor gibiydik. Etrafta insanlar hareketliydi fakat ben… sadece varlıklarını yarım yamalak algılayabiliyordum.

Ne demek evleniyordu? Hem de Serdar’la? Boş gezenin boş kalfasıydı, ne ararsan vardı o hırtta… Hayır! İmkânı yoktu. Amcasından ne kadar çekindiğini biliyordum. Uzaktan birkaç defa amcasının oğluna bakarken yüzünün ekşidiğini görmüştüm. Hayır… hayır! Başımı olumsuzca salladım. Kulaklarımın uğultusu zihnime işledi. İyice nefessiz kaldığımı hissettim. Boğazım düğüm düğüm olmuştu.

Ne ara odaya geldiğini bilmediğim doktora, “İyiyim,” diye mırıldandım. Bakışları arkamdaki bir noktadaydı. Başımı hafifçe çevirdiğimde ritmik seslerin makinadan geldiğini gördüm. Kalbim… çok hızlı atıyordu. Doktor serumuma bir şey ilave etti. Bir süre sonra da kendimi uykuyla uyanıklık arasında gidip gelirken buldum. Sonrası karanlıktı…

Bu hikâye için isim önerisi yapmayı unutmayın ♥ Sence bu hikâyenin ismi ne olmalı?

Yazar taslaklarındaki hikâyeler yorumlara, beğenme sayısına ve talebe göre yayın takvimine eklenecektir.

Yayın takvimine eklendiğinde, hikâyede, karakterlerde ya da kurguda genel bir değişiklik olabilir. Taslakta yayınlanan bölümler yazıldığı gibi yayınlanır, kontrol edilmez. Herhangi bir kelime hatası ya da anlamsız gariplikler görürseniz yorumlarda belirtmeyi unutmayın!

2 Yorum


melekicim
melekicim
27 Eki

Müco seviyor mu yoksa sadece unutamamış mı henüz karar veremedim ama oldukça düşündürtüyor. Kesinlikle çok pişman, bir yanı dönmek istiyor ama bir yanı imkansız olduğunu biliyormuşçasına sanki.

Beğen

3. BÖLÜM - İSİMSİZ 1 - YAYINDA!

Sizce Müco nasıl bir insan? Hissettiği şeyler pişmanlıktan mı yoksa hâlâ ismini bilmediğimiz, herkese... kendi iç sesine bile yasakladığı kadını sevdiği için mi? Bu Müco için dip mi? Sonraki bölümde sizce neler olacak?


Beğen
İstanbul Kitap Fuarı - Ulysses Yayınları
İstanbul Kitap Fuarı - Ulysses Yayınları
Etkinliğe 36 gün kaldı
13 Ara Cmt
Büyükçekmece
Muhtemel Yaklaşan İmza Günü - Ulysses Yayınları Fuar'da olacak ancak Yazar Ruyam'ın katılımı bir hafta önceden belirlenip duyurulacaktır. Fuarlarda katılacak kişi sayısının etkisi fazladır. Katılmayı düşünenler ya da katılacağına emin olanlar kayıt oluşturmayı unutmasınlar... Tarih ve saat belirsiz.
bottom of page