top of page

[TASLAK] 02. BÖLÜM - KAHRAMAN


ree

Kahraman ~ 22 Ağustos 2015 - Cumartesi

Arya’nın ciyaklaması üzerine gözlerimi kıstım. Buğra öfkeyle Efraim’e, “Senin burada ne işin var?” diye sordu. Herhangi bir cevap alamadı çünkü Efraim, sırılsıklam olmuş Arya’ya gülmekle meşguldü. Bakışlarım yattığı havuz simidinde gezindi. Sonra usulca havuzun içindeki Arya’ya baktım. Ardından dolaptaki havlulardan birini alıp havuz merdivenlerine ilerledim.

“Seni düşünen aklımı seveyim! Geber lan, daha da yardım eden ne olsun!” diye söylenen Arya merdivenlere yüzdü. Havluyu açtım. “Buraya gel, bırak şimdi şunu…” Gözlerimi kısarak gülmeye devam eden Efraim’e uyarı dolu bakışlar attım. Tam o sırada bir silah sesiyle irkildim. Efraim’in simidi kurşunla delindiği için sönmeye başladı. Bir Buğra’ya bir de havuz simidine baktım. Arya kollarını kaldırırken Efraim’e, “Oh olsun!” dedi. Bedenine temas etmemeye özen göstererek havluyu koltuk altından sardım. 

“Çocuk gibisiniz, yemin ederim!” diye söylendim. Arya kaşlarını çatıp, “Polis?” diye sordu. İç çekerek gözlerimi kapattım. “Halledeceğim… Ama hangi birini?” Buğra iyice havuzun içine gömülmüş Efraim’e, “Buraya gel!” dedi. “Yok ya! Gelir miyim hiç?” Buğra doğrudan Efraim’e nişan aldığında, “Polisler geldiğinde ne gördüysem aynen söyleyeceğim!” diye uyardım. 

Buğra bu sefer şansını, “Gel buraya! Seni ses yapmadan öldüreceğim,” diyerek denedi. Efraim’in tek yaptığı omuz silkmekti. Buğra Efraim’e, “Jad nerede? Ben onu senin başına koymamış mıydım?” diye sordu. Arya ile anında göz göze geldik. Dudaklarını oynatarak, “Sıçtık,” dedi. İkimiz aynı anda ufak adımlarla ilerlerken Buğra’nın, “Kahraman?” dediğini duydum. Arya hiç beklemeden, “Ben duymadım, görmedim, bilmiyorum. Kahraman izin vermiş,” diyerek evin içine koştu. Buğra’nın dik bakışları bana dönünce yutkundum. “Zayid…” dediğim gibi, “O da mı burada?” diye sordu. 

Yüzümü buruşturdum. “Amcan sonuçta, sen daha iyi bilirsin.” Buğra sinirle, “Benden birkaç yaş büyük amcam var, sikeyim!” dedi. Dikkati Efraim’e dağıldığı an ben de evin içine kaçtım. 

“Beni niye korumadın?” Ağzına zeytin atan Arya, bakışlarını anında benden kaçırdı. “Ya beni vursaydı?” diye sordum. “Aa! Sana her silah doğrultulduğunda önüne atlıyorum. Önceliğim hep seni korumak oluyor. Hiç bu lafları hak etmiyorum!” diye yan çizdi.

Haksız değildi ama beni bırakıp kaçmasına kurulmuştum. “Hani anca beraber, kanca beraberdik? Daha ilk düzlükte sattın beni!” Başımı iki yana salladım. “Senin ipinle kuyuya inilmez, kızım!” Kıkırdayarak, “Bencilim diyorum inanmıyor musun? Hem… bir kerede sen benim önüme atla be! Erkek olan sensin!” dedi. Ona cevap vermeyip mutfağa ilerledim. Arkamdan, “Ya, Kahraman! Biz iki kişilik ekibiz, kurt sürüsü… Waağw! Birbirimizin sırdaşıy…” derken mutfak kapısını kapattım. Sessizlik… Oh be!

Mutfak kapısı yumruklanmaya başlayınca irkildim. “Ben açım, vegan bir şeyler de yap!” Vegan mı? Mutfak kapısını açtığımda yumruğu havada kalan Arya ile göz göze geldim. “Ne Vegan’ı?” Arya hafifçe kirpiklerini kırpıştırdı. “Ekipten burada olmayan var mı?” Dudakları suçlu bir ifadeyle kıvrıldı. “Şey…” 

Kaşlarımı çattım. “Sen hariç diğerleri özel kimliklerle ve izinlerle Türkiye’ye girebiliyor, Arya! Bana söylemeden kaçak yollarla hiçbir insanı buraya getiremezsin!” 

Bahçe kapısından içeriye giren Efraim, “Arka bahçeye bağlanmış ayıdan mı bahsediyorsunuz?” diye sordu. Dudaklarım hayretle açıldı. “Arya!” Hafifçe gülümseyerek bana baktı. “İnsan getiremezsin dedin… Hem o benim en yakın arkadaşım!” Sonunda bayılıp kalacaktım! Yığılmama şu kadarcık kalmıştı. 

“Ayı… senin… yakın… arkadaşın… OLAMAZ!” Omuz silkti. “Ne bağırıyorsun be! Picard, evcil bilmiyor musun?” Kendince haklılığıyla -ki haksızdı- saçını savurup bahçeye ilerlemeye başladı. “Bir evcil ayımız eksikti! Aman ne güzel… Bir de insan değil ki diyor… OFF!” Şimdi hayvan koruma ekipleriyle uğraşacaktım. Bu saate kadar ayıyı biri görüp kesin ihbar etmiştir. 

“Her şeyi anladım da. Arya, sizden gizli kocaman ayıyı uçağa nasıl bindirdi? Hadi bindirdi bir şekilde sakladı diyelim. O kadar saat süren bir yolculukta nasıl fark etmediniz? Hadi fark etmediniz! Kördünüz diyorum. Yahu bu hayvan, bir ayı! Bu eve kadar nasıl 2 metrelik 200 kiloluk bir canlıyı getirebildi? Bu nasıl mümkün olabilir?”

“Arya’ya akıl sır mı eriyor, Kahraman? Ben de o kadar akıl olsa yönettiğim emirlik şahlanırdı. Bana niye soruyorsun?” dedi Efraim. Haklıydı… Vallahi billahi haklıydı. Tırlatmama şu kadarcık kalmıştı. Birkaç derin nefes alıp verdim. Kapı çalınca Efraim hemen oraya fırladı. Buğra da bahçeden, “Bu ayının burada ne işi var, Kahraman?” diyerek geldi. O sırada Arya, “Gezmek Picard’ın da hakkı!” diye bağırdı. Yüzümü buruşturdum. Gerçekten mi? Bu sıcakta… 

Serhat, “Reis, yalnız o bu sıcakta öl…” demesine kalmadan Buğra’yla aynı anda onu bakışlarımızla susturduk. “Ne var ya?” diyerek bize doğru fısıldadı. Buğra, “Söyleme üzülür. Sonra ben yenisiyle değiştiririm fark etmez,” dedi. Serhat alayla, “Kim fark etmeyecek, Reis mi?” diye sordu. Tam o anda içeriye polisler girdi. 

Efraim yarı ürkek yarı oyuncu bir ifadeyle, “Polis Bey’ler gelmiş de… Tabii kim olduğumu sorunca içeriye davet ettim,” dedi. Aha, şimdi yanmıştık! Yutkundum. “Buyurun, ben Kahraman Ateş,” diyerek kartvizitimi cüzdanımdan çıkarıp uzattım. Polis kartvizitimi alırken bakışlarım burada olmaması gereken Efraim’de, içinde tüfek olan yerdeki çantada, belinde silah olduğunu bildiğim Buğra’da gezindi. Umarım polisler, Buğra Efraim’e ateş ettiği için ya da bahçedeki ‘evcil’ ayımız için gelmiştir. Aksi takdirde sıkıntı büyüktü.

Polislerden biri, “Kahraman Bey, bu kişiyi tanıyor musunuz?” diye arkasını işaret etti. Üçüncü polisin kolları arasında yalpalayarak Jad içeriye girdi. Hepimizin kaşları aynı anda çatıldı. Efraim Buğra’ya dönerek, “Aha! Bak buradaymış, Ja…” derken Serhat onu dürterek susturdu. “Arkadaşınız buranın adresini verdi,” diyen Polis’e baktım. Jad, bilinci yerinde değilmiş gibi söyleniyordu. Polis, “Sanırım sarhoş olmuş. Kayıkla Karadeniz’e açıldığı sırada bir gemi, sahil güvenliğe haber vermiş. Biz de tabii olaya intikal ettik,” dedi. Bakışları bizim üzerimizde gezindi.

Babacan olanı, “Tatile geldiğinizi düşündük. Buralarda böyle hareketlere izin vermeyiz. Bir daha uyarmamız gerekmesin. Taşkınlık yapmayın, gençler,” dedi. Sesli bir şekilde yutkundum. “Evet, merak etmeyin. Zaten birkaç saat sonra İstanbul’a döneceğiz,” dedim. Adamın bakışları Buğra’yı ve Serhat’ı buldu. “Erkek erkeğe tatil,” diyerek tebessüm etti. “Gençliğinizin kıymetini bilin. Yasaklı şeylere bulaşmayın.” Hepimizin bakışları aynı anda Efraim’e kaydı. O ise suçunu bildiğinden bakışlarını bizden hemen kaçırdı. Kesin bir şeyler biliyordu. “Teşekkür ederiz.” Ben polisleri yolcu ederken Serhat, Jad’ın koltuğa uzanmasına yardımcı oluyordu. Polisler gittikten sonra oturma odasına geri döndüm. 

Arya, “Ama ben hâlâ açım!” diye söylenerek bahçe kapısından içeriye girdi. Jad’ın halini görünce, “Ne olmuş buna ya?” diye sordu. Yanına yaklaşıp, “Huhu!” diye elini Jad’ın göz hizasında kıpırdattı. Ardından Efraim’e dönerek, “Sana şunları şeker kabına koyma diyorum! Avuç avuç reçeteli ilaç içiyorsun, bak…” demesine kalmadı, Buğra beline uzandı. Arya, benim önüme atlayıp başımı ve bedenimi yere eğerken, Serhat doğrudan Buğra’ya odaklandı.

Buğra ise tamamen Efraim’e kilitlenmişti. “Lan! Sen beni katil mi edeceksin? Başımıza ne geliyorsa senin yüzünden geliyor!” diye bağırdı. Arya, “Ben diyorum size Ürdün’e sürelim diye, Kral Abdullah Bişare’yle iyi anlaşırlar,” dedi. Serhat, “Arya! Kışkırtma Buğra’yı,” derken “Polisler daha yeni gitti ya,” diyerek söylendim. Efraim ise Buğra’ya, “Sen zaten katilsin. Burada Kahraman dışında katil olmayan mı var?” diye sordu.

Arya cıklayarak, “Şiddet asla çözüm değildir. Aldığınız eğitimleri kendinizi korumak için kullanın,” dedi. Hepsi aynı anda Arya’ya döndü. Serhat hayretle, “Reis, Zayid vurma emri vermeden beş kişiyi öldürdün dün gece! Hem de tek atışla beyinlerini dağıttın,” dedi. Arya, dudaklarını büzerek bana doğru döndü. Soğukkanlı bir tavırla, “Yani? Neye şaşırdılar bu kadar, ben anlamadım?” diye sordu.

Efraim, “Bir km mesafeden kendini neden korumak zorunda kaldığını anlamadılar sanırım,” dedi. Arya bana dönüp, “Arada kaynayacaksın diye çok korkuyorum. Hadi sen yemek yap,” dedi. Başımı iki yana sallayıp ayağa kalktım ve mutfağa yöneldim. Aç olduğu için resmen beni parmağında oynatıyordu. Yine de doğrudan beni korumaya çalışıp bana kalkan olduğu için dediğini yapmaya karar verdim.

“Silah ateşlemeyin de ne halt yerseniz yiyin! İsterseniz birbirinizi boğazlayın. Sizin farklı öldürme metodları konusunda uzmanlığınız var zaten,” dedim. Mutfağa girmek üzereyken, “Sizden tek ricam, ince işçilikle çalışın. Ben bile katilin kim olduğunu anlamayayım,” dedim. Mutfağa girdiğim gibi arkamdan kıyamet koptu. Ve evet… Oturma odasını yeni toparlamıştım!

İstanbul Kitap Fuarı - Ulysses Yayınları
13 Aralık 2025 09:00 – 21 Aralık 2025 21:00Büyükçekmece
Hemen Kaydol

Yazar taslaklarındaki hikâyeler yorumlara, beğenme sayısına ve talebe göre yayın takvimine eklenecektir.

Yayın takvimine eklendiğinde, hikâyede, karakterlerde ya da kurguda genel bir değişiklik olabilir. Taslakta yayınlanan bölümler yazıldığı gibi yayınlanır, kontrol edilmez. Herhangi bir kelime hatası ya da anlamsız gariplikler görürseniz yorumlarda belirtmeyi unutmayın!


Yorumlar


İstanbul Kitap Fuarı - Ulysses Yayınları
İstanbul Kitap Fuarı - Ulysses Yayınları
Etkinliğe 36 gün kaldı
13 Ara Cmt
Büyükçekmece
Muhtemel Yaklaşan İmza Günü - Ulysses Yayınları Fuar'da olacak ancak Yazar Ruyam'ın katılımı bir hafta önceden belirlenip duyurulacaktır. Fuarlarda katılacak kişi sayısının etkisi fazladır. Katılmayı düşünenler ya da katılacağına emin olanlar kayıt oluşturmayı unutmasınlar... Tarih ve saat belirsiz.
bottom of page