top of page

[TASLAK] 02. BÖLÜM - ELİZABETH & JACKSON

Güncelleme tarihi: 15 Kas

ree

Elizabeth ~

“Hey! Ne halt ettiğini sanıyorsun?” Lenny ile kavga eden iri yarı adamı gördüğümde anında kafeden dışarıya fırladım.

Lenny, “Bu adam resmen bana omuz attı! Az kalsın zemini öpüyordum,” diye bağırdı. Etrafımıza doluşan insanlarda gözlerimi gezdirdim.

İri yarı adam Lenny’e, “İnsan! Ufak tefek bedeninle sokağın ortasında öylece durursan olacağı bu!” dedi. İstemsizce, “İnsan mı?” diye onu tekrarladım. Öyle demişti, değil mi? Yoksa bu adam da onlardan biri miydi?

Lenny bana dönüp, “Bu tarz ahmaklara insan denmez, Elizabeth,” dedi. Adamın bedeni bir anda kasıldı. “Sen beni zayıf hastalıklı bir insan olarak mı görüyorsun?” İri yarı adam, Lenny’e doğru hızla yaklaştı. “Bana hakaret edebilecek cesareti nereden alıyorsun!” Bir anda ikisinin arasına girerek iri yarı adamın gözlerinin içine baktım. “YETER! Dur artık!” İri yarı adam duraksadı. Yüzü tepkisiz şekilde bir saniye kadar kalınca onda işe yaradığını anladım. “Git!” İri yarı adam hiçbir şey söylemeden, arkasını döndü ve yanımızdan uzaklaştı.

Lenny şaşkınlıkla, “Ne!? Onu kovmak bu kadar basit miydi?” diye sordu. Etrafımızdaki insanlarda şaşkındı. Birkaç derin nefes alıp verdim. “Polisle uğraşmamak için gitmiştir, onu tehdit edeceğimizi anladı sanırım,” diye mırıldandım.

İşin aslı, benim… garip bir süper gücüm vardı. Bazı insanları kontrol edebiliyordum. Evet… bana deli denilebilirdi. Ancak bunu gerçekten yapabiliyordum. İlk fark ettiğim gün, kız arkadaşlarımdan birinin erkek arkadaşı onu okuldan almaya gelmişti. Kız arkadaşımın okulun önünde erkek arkadaşıyla kavga ettiğini gördüğümde hemen yanlarına gidip kavgaya müdahale etmiştim. Arkadaşımın, erkek arkadaşı da yine böyle iri yarı bir oğlandı. Sanırım o zamanlar üniversiteye gidiyordu.

Lenny beni dürttü. “Hadi gidelim, bugün söyleşiler var.” Onun arabasına yöneldik. Elimdeki poşeti gösterip, “Bugün kahvaltı yapamadım, kusura bakma seni de uğraştırdım,” dedim. Lenny omuz silkeledi. “Erkeklerden bu yüzden hoşlanmıyorum, hiçbiri Henry gibi değil.” Kıkırdadım. Lenny bir kadındı ve Henry görünüş olarak erkek gibi gözükse de -ve inanılmaz yakışıklı olsa da- bir kadındı. Gerçi… artık bir erkekti. Benim de bu konuda aklım çok karışıktı. Onu Hermonie olarak tanımıştım ve şimdi o Henry’di. Lenny ve Hermonie yıllardır birlikteydi. Eskiden lezbiyendiler, şimdi ise… durum fazlasıyla karışıktı.

“Üçümüz yakın kız arkadaşlardık ve şimdi durum biraz değişti.” Lenny merakla, “Henry’i eskisi gibi görmüyor musun?” diye sordu. “Arsız şakalar, yakınlıklar, filtresiz konuşmalar… Bilmiyorum…” Hermonie iken kolaydı, ama şimdi bir erkek popomu ellediğinde kendimi tuhaf hissediyordum, ancak onu tanımışlık hissiyle de garip gelmiyordu. Yani… tamamen arada kalmıştım.

“İstersen Henry’i bu konuda uyarabilirim? Yani… fıstığım üçüncümüz olmayacaksan,” diyerek göz kırptı ve, “Henry bunu anlayışla karşılayacaktır,” dedi. “Bana sulanma Lenny!” diyerek kıkırdadım. “Senden güzelini görmedim, bebeğim!” dediğinde kahkaha attım. “Hey! Ciddiyim Lilibet!” Başımı olumsuz olarak salladım. Şaka yaptığının farkındaydım. Çünkü Henry ve Lenny birbirlerine baktıklarında zaman onlar için duruyordu. Biri tarafından böylesine sevilebileceğimi hiç sanmıyordum.

“Tanrım! Bakire ölemezsin... Birine şu şeftalini ver artık, bu şekilde hayat geçmez.” Lenny’e baktım. “Bilmiyorum, ben…” Gözlerimi yolda gezdirdim. “Birine bağlanmaya hazır değilim. Beni biliyorsun, en büyük konforum...” Lenny cümlemi yarıda keserek kendisi tamamladı. “Özgürlüğün!” Gülmeye devam ederken onu el hareketimle onayladım. Özgürlük…

Birine bağlanmak için fazlasıyla başına buyruktum. Ben, yalnız iyiydim. Yalnızlık benim kalemdi. Sorumluluk sevmezdim. İçimdeki boşluğu gezip görerek farklı ülkeler tanıyarak doldurmuştum. Bunu seviyordum, alışılmadıktı ama çok güzeldi.

“O elindekinin ismi neydi?” Lenny bakışlarıyla poşeti gösterdi. “Simit.” Lenny şaşkınlıkla, “Tamam! Ben de denemek istiyorum. Nasıl bir tadı var?” diye sordu. “Üstünde susamlar var, içi pişmiş hamurdan… Gemi de bunlardan satıyorlardı, denemek istedim. Bayıldım! Çıtır çıtır…” Elimle ufak bir parça kopardım ve Lenny’in ağzına götürdüm.

Geçen yaz cruise turuna çıkmıştım ve ülke ülke gezmiştim. Muhteşemdi! Bu sene part time işte çalışarak yeniden gitmeyi planlıyordum. Nasıl olsa mezuniyete çok az kalmıştı ve neredeyse yeterli parayı biriktirmiştim.

Lenny, “Bu beklediğimden güzelmiş,” diye sırıttı. Kampüse girince doğrudan park yerine yaklaştı. Lenny, “Bugün iki dersim var,” dediğinde, “Ben de gelen söyleşi konuklarıyla ilgilenmeliyim,” dedim. İkimiz farklı alanlara dağıldık. Önce, öğrenci olan araştırma görevlileriyle ortak kullanılan odaya yöneldim. Odaya girdiğim gibi üstümdeki deri ceketi çıkarıp masamın yanındaki askılığa yerleştirdim. Henüz benden başka kimse gelmemişti. Masaya oturup bugün gelecek kişileri kontrol ettim ve yolda olup olmadıklarını arayarak teyit ettim. Kaçta geleceklerini kalemimle not defterime yazdım.

Bir süre sonra odanın kapısı açıldı. “Elizabeth, erken gelmişsin.” Bakışlarım saate kaydı. Ben erken gelmemiştim, onlar geç kalmıştı. Dün özellikle bu saatte gelmemi isteyen Robert’dı. Yüzümdeki ifadeyi değiştirmeden, “Öyle mi olmuş?” diye sordum. Dudakları alaycı bir ifadeyle kıvrıldı. Hepsi bir tuhaftı. Özellikle Robert ve sevgilisi Anna…

Ethan, “Eh! Bizim gibi flört dertleri yok. Sanırım kimse ona teklif etmiyor,” dedi. İğrençti! Geçen sene Ethan teklifini kabul etmediğimden beri böyle imalı bir şekilde konuşuyordu. Sanki… kendisi etmemişti!

Onlara istediğini vermedim, umurumda değillerdi. “Söyleşiye gelen herkesi arayıp kontrol ettim. Birazdan ilk grup gelecek, onları ben karşılarım. Diğerleriyle de siz ilgilenirsiniz.” Ethan, onu takmadığımı anlayınca gözlerini kısarak bana baktı. Anna, “Size Elizabeth’in Lenny ile yakın olduğunu söylüyorum. Gerçekten aptalsınız! Farkında değil misiniz, erkeklerden hoşlanmıyor,” diyerek kıkırdadı.

Elimdeki kalemi masaya bıraktım, telefonumu ve çantamı alıp ayaklandım. Anna’ya doğru ilerledim ve yanında bir anda durdum. “Anna, şampuanını mı değiştirdin? Önceki hindistan cevizli daha güzeldi,” diyerek göz kırptım. Gözlerini kocaman açıp şokla bana baktı ve Robert’ın arkasına saklandı. “Nasıl bir burnun var! Daha Robert bile fark etmedi.” Omuz silkerek kapıya ilerledim. Ethan'ın Anna’ya şaşkınlıkla, “Gerçekten kadınlardan mı hoşlanıyor?” dediğini duydum. İçimdeki kahkahayı bastırarak odadan çıktım.

Birkaç saatlik koşturmacanın ardından aldıklarımı daha yeni yemeğe vakit bulmuştum. Koridora girdiğimde etrafımdaki kalabalıkta bakışlarım gezindi. “Hey, burada ne oluyor?” diye sordum. Öğrencilerden biri, “Söyleşiye sürpriz bir isim daha geldi,” diyerek eliyle bizim odanın olduğu koridoru işaret etti. Kim gelmişti?

Hey! Ama listeyi ben çıkarmıştım, nasıl olur da haberim olmazdı?

Gözlerim birbiriyle dedikodu yapan öğrencilerde gezindi. Birkaç kız ayılıp bayılıyor ve heyecanla bir şeylerden bahsediyordu. Elimdeki poşetle koridorda ilerledim. Henüz bitirmemiştim, acıkırsam yeniden atıştıracaktım.

Koridorda yankılanan sesle duraksadım. “Bay Andreas, kimsenin ona ismiyle hitap etmesine izin vermez. Kendisi böyle şeylerden hoşlanmıyor.” Bay Andreas mı? Bu soyadını çok iyi biliyordum, kim bilmezdi ki?

Adım seslerinin hemen ardından öğretmenlerden birinin sesini duydum. “Bay Andreas, dinlenme alanı orası değil.”

“Elizabeth!” Bakışlarım arkama döndü. Anna soluk soluğa, “Seni bekliyorlar,” dedi. Anladığım üzere kampüste beni aramıştı. Başımla onu onayladım ve söyleşi için hazırlanan büyük salona ilerledim.

Anna, “Jackson Andreas’ı canlı kanlı görebileceğime hâlâ inanamıyorum!” dedi. Jackson… O hangisiydi? Andreas ailesi çok genişti, o yüzden emin değildim. “Onun gibi bir adamın altına yatmak her kadının hayalidir! Eminim birlikte olduğu kadınlara son derece cömert davranıyordur.” Yüzümü buruşturdum. “Sen Robert ile birlikte değil misin?” Anna bana, “Ne var yani?” der gibi omuz silkeledi. “Erkekler aynısını yapmak istemiyor mu sanıyorsun?” Ah! Bu tam anlamıyla iğrençti!

“Bak Anna! Umurumda bile değil! Sadece… iş konusunda bana bir şeyler söyle, tamam mı?” Yüzünü buruşturarak bana baktı. İnsanlara tahammül edemiyordum! Hepsinin nesi vardı böyle? Aldatmak nasıl bu kadar normal karşılanabiliyordu?

Anna, “Sanki sana gelse anında bacaklarını aralayıp kadınlığını ona sunmayacakmışsın gibi konuşuyorsun! İkimiz de bunu yapacağını biliyoruz,” diyerek bana omuz attı ve yanımdan uzaklaştı.

Resmen sınanıyordum! Şhh, sakin ol, Elizabeth! Anna’nın kafasını duvara vurup onu öldüremezsin…

~ 🐺 ~ 🪶 ~ 🐺 ~ 🪶 ~ 🐺 ~

Yazar taslaklarındaki hikâyeler yorumlara, beğenme sayısına ve talebe göre yayın takvimine eklenecektir.


Yayın takvimine eklendiğinde, hikâyede, karakterlerde ya da kurguda genel bir değişiklik olabilir. Taslakta yayınlanan bölümler yazıldığı gibi yayınlanır, kontrol edilmez. Herhangi bir kelime hatası ya da anlamsız gariplikler görürseniz yorumlarda belirtmeyi unutmayın!

1 Yorum


02. BÖLÜM - MALİS - YAYINDA!

İşte hikâyeye başladık... Elizabeth etrafındaki gizemli dünyanın varlığını hissediyor ama bu kadar özgür ruhlu biri için Jackson'ın yoğun hisleri nasıl bağlanmayı mümkün kılacak? Sizce gelecekte bizi neler bekliyor?

Beğen
İstanbul Kitap Fuarı - Ulysses Yayınları
İstanbul Kitap Fuarı - Ulysses Yayınları
13 Ara Cmt
Büyükçekmece
Yaklaşan İmza Günü - Ulysses Yayınları - Salon 4 / Stand 426A Yazar Ruyam ✍️, 13 ve 14 Aralık'da Salon 4 - Ulysses Yayınları standında olacak. 🥰
bottom of page