[+21] 01. BÖLÜM - TANIŞMA - MEHTAP I
- Yazar Ruyam ✍️

- 2 Eyl
- 7 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 3 gün önce

Uyarı: Bu bölümde ölüm, intihar ve travmatik olaylara dair betimlemeler bulunmaktadır. Hassasiyetiniz varsa dikkatle okuyun.
Mehtap ~
Annemin feryat eden çığlık seslerine uyandım. Uyku sersemi gözlerimi kırpıştırdım. Hemen kapının girişinde babamı gördüm, şaşkınca avuçlarına bakıyordu. Elinde ışığı ayna gibi yansıtan ve gözlerimi rahatsız eden düz bir parlaklık vardı. Koltukta oturur pozisyona geldim. Bakışlarımla yerdeki lekeleri takip ettim.
Bu kırmızılık da neydi? Boya? Ketçap?
Annemin... k-kanı...
Gözlerim büyürken az önce beni uykumdan uyandıran çığlık seslerini algıladım. Koltuktan kalktığım gibi yerde son anlarını yaşayan annemle karşılaştım. Neler oluyordu?
"Anne?'' dedim ürkekçe. Annemin entarisi... artık krem değildi.
Ardından babama baktım. "Baba... Baba ne oldu?''
Birkaç saat önce sinemadan dönmüştük. Annem ve babam, ben uykuya dalmak üzereyken karşımdaki koltukta gittiğimiz film hakkında konuşuyor, gülüşüyorlardı.
Annemin yanına oturdum. "Anne? Anne, iyi misin?'' Yapabildiği tek şey bana baygın gözlerle bakmak oldu. Elim istemsizce yanaklarına gitti. Ambulans?
"Baba... Ambulans.''
Babama dönüp bağırdım. "Baba! Hemen ambulans çağır!''
Olduğu yerde öylece bizi izliyordu. "Ben mi yaptım?''
Sorusuna anlam veremeyip kaşlarımı çattım. Babam şoka girmiş gibi elindeki keskin metale sonra da parmaklarına bulaşmış koyu, jel kıvamındaki kırmızılığa baktı. Bakışları bize dönerken yüzünün beyazlamış olduğunu fark ettim.
Yerimden kalkıp konağın çıkışına yürüdüm. Dış kapıyı açınca tüm gücümle bağırdım. "Dapîr!* Ap!** Biraşîr!*** Kimse yok mu? Yardım edin!''
Aşağıdan gelen ayak sesleriyle annemin yanına geri döndüm. "Dayê*. Dayan, dayê. Geliyorlar... Hemen hastaneye gideceğiz. Az daha dayan.''
Son gücüyle yüzüme bakıp gözlerini kapattı. Uğultular... Baş dönmesi... Etrafa yayılmış metalik kokunun genzimi yakması... Yanımdaki konuşmaları ve feryatları duymuyordum.
Tırnaklarım deli gibi tenime batıyordu ama canım acımıyordu.
Kalabalığı inceledim, bu kadar insan ne zaman gelmişti? Zaman algımı tamamen yitirdiğimi fark ettim. Bakışlarım babama kaydı. Olduğu yere oturup ellerini başına götürmüş, kendi kendine mırıldanarak sallanıyordu. Sanırım... o da olanlara inanamıyordu.
Yerimden kalkıp konağın balkonuna ilerledim. Yalnızca birkaç saat uyumuştum, hâlâ rüyada olabilirdim. Bu yaşananlar... hepsi... birbirlerine aşkla bakan annem ve babamın yaşayacağı şeyler değildi. Sadece aptal bir rüyanın içindeydim. Canım çok yanıyordu, boğuluyordum.
Taş korkuluğa tırmanırken, rüzgar yüzüme vurup saçlarımı geriye savurdu. Bir an bile düşünmedim.
Herkes buna intihar dedi, ben ise uyanış... Her gece aralıksız gördüğüm kâbuslardan sadece biriydi.
Dapir: Kürtçe - Nine/Babaanne
Ap: Kürtçe - Amca
Biraşîr: Kürtçe - Süt kardeş (Amca oğlu, Muhammed Baran kastedilmektedir. İslam hukukunda süt kardeş olan kişiler birbirleriyle evlenemez. Bu yüzden anneler bilinçli olarak çocukları karşılıklı emzirmiştir.)
Dayê: Kürtçe - Anne
17.10.2017 - SALI
Yavaşça yataktan kalkıp odamın perdesini açtım. Elimi göğsüme yerleştirip mırıldandım. "Hepsi geride kaldı.''
Bugün teyzemi ziyarete gidecektim. Bu yüzden hastaneye gitmek için özenle hazırlandım. Hiçbir şeyi unutmadığıma emin olduktan sonra evden çıktım.
Teyzemin hastane masraflarını karşılayan adamın, mimarlık ofisinde staj yapıyordum. Daha doğrusu onun şirketlerinden biriydi, çok fazla şirketi vardı. Tanınan bir aileden geliyordu, hayırseverdi. Hiç yüz yüze görüşmemiştik ama onu sosyal medyadan ve haberlerden takip ediyordum. Bu adama karşı hayranlığım gün geçtikçe artıyordu.
Haftanın üç günü staja, iki günü de üniversiteye gidiyordum. Hayatım çalışmak ve hayatta kalmak üzerine kuruluydu. Güçlü bir kadın olmak istiyordum. Aslında... hissizleşmiştim. Herkes beni soğuk görürdü, çok arkadaşım da yoktu. Yeni tanıştığım insanlarla bağ kurmakta zorlanıyordum.
Yüreğim yaralanırken sadece seyirci kalmıştım.
O günden sonra bedenim donmuştu.
Bir türlü ısınamıyordum.
🥀 ~ ✨ ~ 🥀
"Hoş geldin, Mehtap.''
İlknur ablaya baktım. "Hoş buldum, abla.'' Masamın üstündeki kağıtları gördüm. "Bunların fotokopisi mi çekilecek?''
Başını salladı. "Evet, tatlım. Sana zahmet olmazsa...'' Bir şey hatırlamış gibi duraksadı. "Ha bu arada! Bugün önemli bir görüşmemiz var. Sen de toplantıya katıl. Burada kalmaya karar verirsen bu projede yer alabilirsin.'' İmayla göz kırptı. "Özel bir proje.''
Tebessüm ettim. Bu proje beni heyecanlandırmıştı. İlk defa başından beri bir projede yer alacaktım. Bunun beni nasıl geliştireceğinin farkındaydım. Okulda verilen eğitim teorik düzeydeydi ve gerçek hayattaki uygulamalarla farklılıkları vardı. Hatta bize öğretilen bazı bilgiler ve programlar eskiydi. Burada staj yaparken, güncel ve pratikte işime yarayacak bir sürü yeni bilgi öğrenmiştim.
Ofisin içinde bir hareketlilik oldu. "Mehtap... Güzelim, Necmi Bey'e haber ver. Misafirimiz geliyor.''
İlknur abla yerinden kalkıp çift kanatlı cam kapıya ilerledi. Hızla kurucu mimarımızın odasına yöneldim. Ofisin kapısı açıktı.
"Necmi Bey, misafirimiz geliyor.'' Necmi Bey telaşla yerinden kalktı. Gelen kişi önemli biri olmalıydı yoksa bu kadar telaş yapacak biri değildi.
Necmi Bey önde, ben arkasında, çift kanatlı cam kapıya doğru yürürken kapı aralandı. Ofise esmer tenli genç bir adam girdi. Yanındaki insanlarla konuşuyordu. Benden birkaç yaş büyük olduğunu tahmin ettiğim bu adam, ofisteki herkesin başının merakla ona dönmesini sağladı. Önemli biri geleceği için bu kadar genç birini beklemiyordum. Üzerinde logosu olmayan beyaz bir tişört ve bol, dökümlü bir kumaş pantolon vardı. Teninin kavrukluğuna tezat gözüken bu beyazlık, adeta etrafına ışık saçıyordu. Bir anda kendimi bu adamın hangi parfümü kullandığını merak ederken buldum. Hemen ardından bu düşünceden rahatsız olup kaşlarımı çattım.
Necmi Bey'in birkaç adım arkasında durup beklemeye başladım. Necmi Bey, elini uzatıp kendisini tanıttı. Beyazlar içindeki adam aynı şekilde karşılık verdi. Necmi Bey'in elini sıkarken, "Serhat Arslan,'' dedi. Ses tonu sert ve güçlüydü ama sanki hafif bir aksanı vardı. Belki de doğduğum topraklardan biriydi. Doğudan olabilir miydi?
Her zamanki donuk ifademle kafamı kaldırıp ona baktığım sırada göz göze geldik. Hayatımda ilk defa bedenimde bir elektriklenme hissettim. Sanki görünmez bir güç, onun bakışlarından tüm vücuduma kıvılcımlar yayıyordu. Rahatsız olup başımı Necmi Bey'e çevirdim ve kaşlarımı yeniden çattım.
Serhat Bey ile birlikte gelenler, siyah takım elbiseli daha çok koruma gibi gözüken kişilerdi. Onun buraya bu kadar beyazlar içinde gelmesi ve korumalarının simsiyah olması garip hissettirdi. Kendi kıyafetimi kontrol ettim. Ben de bugün beyazlar içindeydim. Etrafta ikimizden başka beyaz giyinmiş kimse yoktu. Belki de o yüzden böyle garip hissetmiştim.
"Mehtap, Serhat Bey ile gelenlerle ilgilenebilir misin? Onları misafir bekleme odasında ağırlayalım. İstekleri varsa görevli kadına söylersin.''
Başımı olumlu olarak salladım. "Tabii ki! Hemen ilgileniyorum, İlknur Hanım.'' Başkaları yanımızdayken ona resmi bir şekilde hitap etsem de yalnızken ya da birebir konuşmalarımızda daha samimiydik.
Korumaların bazıları dışarıda beklemek için çıktı, bazıları da beni takip ederek bekleme odasına geçti. İçlerinden birkaçı Türkçe konuşuyordu ama diğerleri farklı bir dilde iletişim kuruyordu. Kulağa Arapça gibi geliyordu, hatta konuştukları bazı kelimeleri anlamıştım.
Büyüdüğüm topraklarda Kürtçe, Zazaca ve Arapça konuşulurdu. Ailemin din eğitimine verdiği önem nedeniyle Arapça harfleri ve bazı kalıplaşmış cümleleri bilirdim ama konuşabilecek kadar bilgim yoktu. Ya da belki de kendime güvenmiyordum. Kürtçe bile duymayalı uzun yıllar oluyordu.
Babamın... annemi 17 farklı yerinden... Ah... Bunu düşünürken o anları hatırlamak bile zordu. Bizim... mutlu aile tablomuz, o gün sadece birkaç saatte yerle bir olmuştu. Babasının prensesi olarak anılırken bir anda katilin kızı olmuştum. Süt kardeşim Muhammed Baran ve teyzem dışında aile üyelerimden hiçbiriyle görüşmüyordum.
Annemin akrabaları, katilin kanını taşıdığım için benden nefret ediyordu. Babamın tarafı ise -özellikle dedem-, babamı reddederek onun soyundan olduğum için beni de istememişti. İşin aslı kız çocuğu olmam nedeniyle dedem tarafından yok sayılmıştım.
Küçük bir kız çocuğunu hiçbir yere sığdıramamışlardı.
Üstelik varlıklı bir aşirete doğmuştum, teyzem gibi maddi zorlukları da yoktu. Sadece beni istememiş fazlalık olarak görmüşlerdi.
Çektiğim fotokopileri gruplara ayırıp zımbaladıktan sonra cepli sunum dosyalarına yerleştirdim. İşim bitince hepsini yanıma alıp toplantı odasına doğru ilerledim.
Bakışlarım, cam bölmeli toplantı odasında konuşan İlknur ablaya kaydı. Ciddi yüz ifadesiyle slayttan bir şeyler gösteriyor, aklındakileri tane tane toplantı odasındakilere aktarıyordu. Bu anları kaçırmamak için acele etmeye başladım.
"Arap bir iş adamıymış. Bu kadar korumayla geldiğine göre epey zengin olmalı...''
Çaprazıma dönünce Ekin Bey'i gördüm. Kendisi tanıdığım en başarılı iç mimarlardan biriydi. Cümleyi bana kurduğunu fark edince kaşlarımı çattım. Burası iş yeriydi, oturup dedikodu mu yapacaktık? Hem... onun toplantı odasında olması gerekmiyor muydu?
Yüz ifademi inceledikten sonra alaycı bir tavırla konuştu. "Daha bu yaşta kırışıklığın var. Bu kadar fazla kaşlarını çatma, Mehtap.''
"Anlamadım?'' Ne demeye çalışıyordu?
İşaret parmağını kaşlarımın ortasına dokundurup gülümsedi. Onun dokunuşuyla kaşlarım düz bir hal alırken irkildim. İstemsizce birkaç adım geriye kaçtım.
"Gün boyu kaşlarını çatmaya devam edersen genç yaşta botoks yaptırmaya başlaman gerekecek.'' Kalçasını dayadığı masadan ayırıp toplantı odasına ilerledi. "Ayrıca yürümek için bacaklarını hareket ettirmen gerekiyor. Hadi, Mehtap, sunum dosyalarını bekliyoruz.'' Cam kapıyı açık bırakıp içeriye girdi.
Hızlı adımlarla toplantı odasına ilerledim. Kapıyı kapattıktan sonra elimdeki sunum dosyalarını oturan kişilerin önüne bırakmaya başladım. Etrafı incelerken Serhat Bey'in bana baktığını gördüm. İlknur abla proje hakkında düşüncelerini anlatmaya devam ediyordu ama Serhat Bey'in tüm dikkati benim üzerimdeydi. Bu durum rahatsız hissetmeme neden oldu. Benden gözlerini çektiğinde ister istemez rahatladım. Bu sefer de Ekin Bey'i incelemeye başladı. Kapının önündeki konuşmamızı gördüğü için bizi incelediğini düşünüp onu görmezden geldim. En son Necmi Bey'in önüne sunum dosyasını bırakıp boş sandalyelerden birine oturdum.
İlknur ablanın bahsettiği proje çok büyüktü ve inanılmaz detaylıydı. Bodrum ve İstanbul'da yapılacak iki malikâneyi kapsıyordu.Konuk evi, hamam, sauna, bahçe ve kat terasları, spor salonu, yüzme havuzu, barbekü alanları, ateş çukuru, veranda, kat asansörü, özel otoparkı ve daha birçok sayamadığım detayı vardı. Hayranlıkla dinlerken proje hakkında notlar almaya devam ettim.
Malikânenin iç tasarım sunumuna geçildi. Ekin Bey, yerinden kalkarken bana göz kırpıp başıyla ekranı işaret etti. Bu öz güvenli hareketi yine harikalar yarattığını gösteriyordu. Bu denli az çalışıp nasıl her defasında başarılı olabiliyordu? İlknur abla yerine otururken Ekin Bey kendi sunumuna başladı. Ardından peyzaj mimarı, projenin içinde yer alacak teknikerler, inşaat mühendisi, makine mühendisi ve elektrik mühendisi de fikirlerini söyledi. Serhat Bey, projeyi onayladıktan sonra ekibimiz kendi arasında yapılacakları tartışmaya başladı.
Ekin Bey, "İlknur, fazladan bir kişiye daha ihtiyacım olacak.Ölçümler yapılacak, ön çalışma çıkarılacak ve kullanılacak malzemeler belirlenecek,'' dedi.
İlknur abla derin bir nefes alıp camın arkasında çalışan mimarlara, mimarların asistanlarına ve stajyerlere baktı. Gözleri bir anda beni buldu ve Ekin Bey'e dönüp, "Ne dersin?'' diye sordu.
Ekin Bey, göz ucuyla beni süzdü. "Bana böyle bir projede stajyer mi vereceksin?''
İlknur abla kendinden emin bir ifade takındı. "Stajyer gözüyle bakmadığımı biliyorsun.'' Bakışları birkaç saniye bana kaydı. "Hem çok çalışkan hem de başarılı... Bizimle devam etmeye karar verirse projede yer almaması için bir neden göremiyorum.''
Yerimde dikleşip Ekin Bey'in gözlerinin içine baktım. "Sizin için de uygunsa tabii ki isterim.'' Aklıma gelen detayla yerimde kıpırdandım. "Yüksek lisans düşünüyorum, tam zamanlı çalışamam ama...''
"O zaman asistanım olursun.'' Ekin Bey, sözümü kesip İlknur ablaya döndü. "Senin için uygun olur mu, İlknur?'' Başını salladı. Gerekli onayı alınca tebessüm edip önümdeki sunum dosyasına ve notlarıma baktım. Stajyerlikten asistanlığa... Burada kalmaya devam edecektim.
Necmi Bey, hafif alaycı bir tonda konuştu. "Sakın yeni asistanını da çok çalıştırıp Erasmus değişimine kaptırma!'' Ekin Bey'in sert bakışları ona dönünce toplantı odası bir anda buz kesti. Havada oluşan gerginlik hissedilebilecek boyuttaydı.
İlknur abla, durumu açıklamak için bana döndü. Sanırım o da Necmi Bey'in alaycı sözlerinden rahatsız olmuştu. "Ekin'in şansına onun asistanları hep Erasmus için aramızdan ayrılıyor.''
İçimdeki dürtüyü bastıramadım. "Umarım o şansa ben de sahip olurum.''
Yurt dışına çıkmak, yeni yerler görmek, farklı kültürler tanımak isterdim.
🥀 ~ ✨ ~ 🥀 ~ ✨ ~ 🥀 ~ ✨
⚠️ Tetikleyici unsurlar vardır. Bu hikâye hassas kalplere önerilmez. ⚠️
🪶 R ~ U ~ Y ~ A ~ M B ~ O ~ O ~ K ~ S 🪶
💜 Bizi takip ediyor musun?
✨ Takip etmeyi unutma 👇
Instagram: @ruyam.books @yazar.ruyam
Tiktok: @yazar.ruyam Youtube: Ruyam
Dreamer kulüp'e katılın!
Yayınlanmamış bölümler, ücretsiz ön okumalar, erkek karakter gözünden bölümler ücretsiz mail adresinize gelsin.
Sonraki Bölüm İçin Aşağıdaki Resme Tıklayın!
👇 👇 👇 👇 👇
.png)





Çok güzel bir bölüm💜