[+21] 04. BÖLÜM - BEYAZ GÜL - MEHTAP I
- Yazar Ruyam ✍️

- 2 Eyl
- 7 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 4 Eki

Serhat ~
Toplantının devamında anlatılanlara odaklanmaya çalışsam da aklımda birçok soru işareti oluşmuştu. Bu kadın, hastanedeki o kız çocuğu muydu? Üstünden yıllar geçmişti, o gün verdiğim kararlar bugünkü beni oluşturmuştu. Aldığım sorumluluklarla gerçekten de ailemi korumuştum yoksa çekeceğim acının haddi hesabı olmayacaktı. Bana belki de bu dünyadaki en önemli şeyi vermişti, her şeyin kararını verebilme özgürlüğünü...
Kalbim bu yüzden mi dört nala koşan atlar gibiydi, bilmiyordum ama bu hisler gelip geçici heves değildi. Kalbim, ilk atmaya başladığı ana dönmüştü. O ilk heyecanıyla çırpınıyor, sahibine koşmak istiyordu. Sahibi ise soğuk bakışlarıyla sunumu dinleyen bu kadın gibiydi.
İlknur Hanım sunumunu bitirip yerine geçerken, Ekin denen dallama güzelime göz kırptı ve başıyla bir yeri işaret etti. Tüm yüzünü herhangi bir mimiğini yakalamak için inceledim ama hâlâ donuk bakışlarıyla, Ekin’i izlemeye devam ediyordu.
Ekin karşımda konuşmaya devam ederken, düşündüğüm tek şey kafamı gömerek onu bayıltmak, en iyi ihtimalle burnunu kırmaktı. Asker disipliniyle büyümüş biri olarak gereksiz yere şiddet uygulamamam gerektiğinin bilincindeydim. Ama şu an çok elzem bir durum vardı. Bu yavşak, resmen güzelime kur yapıyordu.
Bu adamdan kıllanmıştım ve burnuma hiç iyi kokular gelmiyordu. Tüm toplantı boyunca, ay tenli kadından bir tepki gelecek mi diye bekledim. Adama bırakın tebessüm etmeyi, hareketlerinden rahatsız olmuş gibi davranıyordu. Bu durum içten içe hoşuma gitti. Bir yandan da içimi ona karşı bir merak duygusu kapladı.
Eğer bu o kız çocuğu ise, hastaneden sonra neler yapmıştı? Yetimhaneye dönmüş müydü? Burada olduğuna göre mimarlık alanında ilerliyordu. Türkiye’de böyle bir firmada, yetimhaneden çıkmış bir kız çalışabilir miydi? Kesinlikle çok çalışkan ve başarılı olmalıydı.
Onu en son Ankara’da görmüştüm, şimdi ise İstanbul’daydı. Acaba o değil miydi, sadece benzetiyor muydum? Onu gördüğümden beri içimi kaplayan hislere tutundum, ben yanılıyor olabilirdim ama kalbim yanılmazdı.
İlknur Hanım, ‘’Serhat Bey, değiştirmek istediğiniz bir şey var mı?’’ diye sordu. ‘’Hayır şu an yok, projeyi başlatabilirsiniz.’’ dediğimde, kendi aralarında konuşmaya başladılar.
Anladığım üzere stajyerdi; ama fikirlerini söylemekten çekinmeyerek, diğerleri ile konuşup onları yönlendirebiliyordu. Peyzaj mimarına verdiği fikirlerden bazıları benimde hoşuma gitmişti. Dekorasyon ve iç mimari konusunda da, ellerindeki proje sunumuna göre markalar öneriyor ve onların kataloglarını ezbere biliyormuş gibi, detaylar veriyordu.
Onu hayranlıkla dinlediğimi fark ettiğimde, yerimde toparlandım ve Necmi Bey’e döndüm. ‘’Başarılı bir şirketiniz var, stajyerleriniz bile donanımlı.’’ dedim. Ama amacım ismini öğrenmekti.
Necmi Bey, ‘’Evet, İlknur Hanım burada devam etmesi gerektiğini düşünüyor. Kendini güzel yetiştirmiş genç bir kadın, çalışkan ve yetenekli de. Bazen sekreterim gelmediğinde onun görevlerini yerine getiriyor ve bana toplantılarda da eşlik ediyor. Ama öğrenmesi gereken çok fazla şey var, bu sektör yaratıcılık ve hayal gücü gerektiriyor.’’ dedi.
Ne yani, yaratıcı değil miydi? Necmi Bey’in profesyonel olarak yaptığı yoruma sinir olmuştum. O mükemmeldi, benim gözümde dünyanın en güzel şiiri gibiydi. Bir anda Necmi Bey’e karşı onu ve yaşadıklarını savunacaktım ki, bunu yapmamam gerektiğini, aslında benimde onun hayatın hakkında hiçbir şey bilmediğimi fark ettim.
Meto’ya mesaj atarak acilen hayatını araştırmasını istedim. Gerçekten o kız mıydı, hayatı nasıldı, yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü, onun hakkında her şeyi öğrenme isteği ile yanıp tutuştum.
Bu sırada Ekin, ekibinde birine ihtiyacı olduğunu söyledi. Burada o kadar kişi çalışmıyormuş gibi, İlknur Hanım dönüp ona sordu.
Ekin küçümseyici bakışlarla, ‘’Bana böyle bir projede stajyer mi vereceksin?’’ diye sordu. Onun o süzerek bakan gözlerini oymak ve eline vermek istedim. Ekin’e cevap olarak İlknur Hanım övgü dolu sözler etti.
Yüksek lisans düşündüğünü söylediğinde şaşırdım, daha okulu bitmeden hedeflerini belirlemişti. Onu içten içe fazlasıyla takdir ettim.
Necmi Bey hafif alaycı bir tonla, ‘’Yeni asistanını da Erasmus değişimine kaptırma!’’ dediğinde, toplantı odasında soğuk rüzgarlar esti. Ekin’den zaten başından beri işkillendiğim için, gözlerimi dört açarak onu incelemeye başladım.
İlknur Hanım rahatsız hissetmiş gibi stajyerine döndü ve ‘’Ekin’in şansına, onun asistanları hep Erasmus’a başvurarak aramızdan ayrılıyorlar.’’ dedi.
Şaşkınlık nidası eşliğinde, ‘’Umarım o şansa bende sahip olurum.’’ dediğinde, yurt dışına çıkma hayalleri olduğunu hissettim. Onun istekleri, benim için emir olurdu. Hemen beynimin bir köşesine not ettim.
Toplantıdan sonra Necmi Bey ile odasında bir süre görüşme yaptık. Ardından ofisten ayrılmak için dışarıya çıktığımızda, kapının önünde onu yeniden gördüm. Artık ismini sabırsızlıkla merak ediyordum.
Necmi Bey ile vedalaştıktan sonra; o ofise geri dönerken, ben arabama doğru ilerledim.
Onunla konuşmak, özellikle de adını sormak istiyordum ama ne tepki vereceğini kestiremiyordum. Soğuk bakışları ve ciddi duruşuyla, yanına yaklaşarak sohbet etmek zor geliyordu. Tereddüt ederek durakladım ve ona doğru döndüm.
Nabzımı düzenli hale getirdikten sonra ‘’İsmin?’’ diye sordum. Kaşlarını çatarak bana baktı.
‘’İsmim?’’ diye tekrarladığında, sesinin o güzel tonuyla gülümsedim. Şaşkın şekilde bana bakması hoşuma gitmişti. ‘’Herkesin bir adı olur, senin yok mu?’’ diye ona takılmak istedim.
Rahatsız olarak ciddi bir ifade takındı. Aşağıdan yukarıya beni süzerek, en son gözlerime baktı. Gözlerimin renkli olduğunu yeni mi fark etmişti? Renkli gözlü erkeklerden hoşlanır mıydı acaba?
‘’Herkes gibi tabii ki benimde adım var. Ama sizinle samimi olacak kadar, yakınlığımız var mı? Yok!’’ dedi ve önüne döndü.
Aldığım tepki üzerine hiçbir şey söyleyemedim. İlk defa bir kadın, benimle bu şekilde konuştuğu için şaşkındım. Ama bu durum hoşuma giderek kahkaha atmaya başladım.
Demek ki tanımadığı diğer erkeklere de böyle davranıyordu, ona kimsenin yaklaşamayacağını görmek beni memnun etti.
Biliyordum işim çok zor olacaktı. Ama kalbimin hızlı atışları, doğru yolda olduğumu hissettiriyordu. Olmam gereken yerdeydim, onun yanında...
Onu kısaca süzdüm, taksi mi bekliyordu acaba? Gideceği yere götürmeyi teklif edersem, biraz daha zaman geçirebilir miydik?
Kokusunu merak ediyordum, onun hakkında her şeyi merak ediyordum. Kendimi bir anda sapık gibi hissederek, kaşlarımı çattım.
Ardından ‘’İstersen seni gideceğin yere kadar bırakabiliriz?’’ diye sordum.
Tiksinç bir şey söylemişim ya da ona küfür etmişim gibi kısa bir bakış attı. O bana herhangi bir cevap vermeden, İlknur Hanım yanımıza geldi.
‘’İyi akşamlar Serhat Bey.’’ dediğinde, ‘’İyi akşamlar.’’ diyerek cevap verdim. ‘’Toplantıyla ilgili notları ve bilmeniz gereken detayları mail olarak yolladım. Vaktiniz olduğunda inceleyip dönüş yaparsanız çok sevinirim.’’ dedi. ‘’Tabii olur, teşekkürler.’’ diyerek gülümsedim.
İlknur Hanım ona dönüp, ‘’Hastaneye mi gidiyorsun?’’ diye sordu. Şu kadının adını söyleyin, kurban olayım! Neden ismiyle hitap etmiyorsunuz? Ay tenli kadın beni çıldırtmaya devam ediyordu, hemde her şeyden habersiz.
Kafasını olumlu olarak salladı. İlknur Hanım, ‘’Bende sizinle gelebilir miyim?’’ diye sordu. Sizinle? Onu biri mi alacaktı yani? Onu alacak kişiyi mi bekliyordu? Sevgilisi olabilir miydi? O nedenle mi soğuk davranıyordu.
Hafif bir tebessümle, ‘’Teyzem seni özlediğini söylemişti. Gelirsen iyi olur, morali yükselir.’’ dediğinde, teyzesinin hastanede olduğunu anladım.
İlknur Hanım ‘’Peki,’’ dedi uzatarak, ‘’Bugün bizi hangi genç, kaslı ve yakışıklı delikanlı alacak?’’ diye sordu. Bedenim buz kesti. O ne demekti şimdi? Hangi genç? Kaslı? Ve yakışıklı delikanlı mı? Ne!?
Tebessümü genişleyerek, ‘’Ankaralı olan, Batu.’’ diye cevap verdi. Onu gördüğüm andan beri, en güzel gülüşünü sunmuştu. Hemde bir erkekten bahsederken! Kıskançlık tüm bedenimi kapladı ve yaşadığım hislerle şoka uğradım.
Düşünceli bir şekilde tebessümüyle, yola bakmaya devam etti. Ne düşünüyordu Allah aşkına? İçim içimi yiyordu ama yapabileceğim hiçbir şey yoktu.
Önümüze lüks bir araba yaklaştığında, plakasını inceledim. KAN? Arkamdaki KAN Mimarlık yazısına göz atıp, yeniden başımı arabaya çevirdim. Kaşlarımı çatarak durumu anlamaya çalıştım, şirketin arabası mıydı?
Kenara çekilip binmesi için İlknur Hanım'a öncelik verdi. Ben arabayı incelemeye devam ederken, göz ucuyla bana baktığını hissettim. Ona döndüğümde bakışlarımız birleşti. Bedenlerimizden yayılan kıvılcımlar, gözle görülebilir düzeydeydi.
Nazikçe ‘’İyi akşamlar.’’ dedi ve arabanın ön koltuğuna oturdu.
Cevap vermemi beklemediği için şaşkındım. Ama benimle bu şekilde konuştuğu için, yüzümde geniş bir gülümseme oluştu.
Arkamda adamlarım olmasa, kahkaha atarak sırıtabilir ve sevinçle garip hareketler yapabilirdim. Yaşadığım bu hisler bana çok yabancıydı, ama bir o kadar da tanıdık geliyordu.
Meto yanıma geldiğinde, onun eşlik etmesi üzerine arabaya geçtim. ‘’Araştırabildin mi?’’ diye sordum.
Meto’nun yüz ifadesi iyi değildi, kaşlarımı çatarak onu süzdüm. ‘’Meto?’’ diye sordum.
Sakince, ‘’Abi bu araştırmamı istediğin kadın, senin için önemli biri mi?’’ diye sordu. Hiç düşünmeden, ‘’Evet.’’ dedim.
‘’O zaman çok kan dökeceksin gibi hissediyorum.’’ diyerek, elindeki dosyayı bana uzattı.
‘’Ne demek istiyorsun Meto?’’ diye sorduğumda, bir yandan da dosyayı açıyordum.
Mehtap Adal
Gördüğüm isimle gülümsedim. ‘’Meto, Mehtap ne demek?’’ diye sorduğumda, “Dolunay, Ay Işığı demek abi.” genişçe sırıttım.
Ay tenli kadına, bilmeden ismiyle hitap ediyormuşum zaten. Bu durum içimdeki kıvılcımların, yavaşça taşmasını ve kalbimin hızla kan pompalamasını sağladı.
Sanki, Mehtap ve benim birlikte olmamız kaderimiz gibiydi.
“Mehtap...” diye fısıldadım. Meto’nun garip bakışları eşliğinde, elimdeki dosyayı okumaya devam ettim.
Yüzümdeki gülümseme, her bir cümle de soldu ve yerini öfke volkanları almaya başladı. Bu nasıl bir acıydı ki, ufacık bir bedene sahip kadın, hepsinin üstesinden gelebilmişti? Mehtap’la bir kez daha gurur duydum.
Onu ilk gördüğümde, gülümsemesinden yayılan acıyı buram buram hissetmiştim. Onun için hiçbir şey yolunda gitmemiş olacak ki, teyzesinin evinde yaşadıklarından sonra gülümsemesini de kaybetmişti.
Bugün tebessümler dışında, içten şekilde güldüğünü hiç hatırlayamadım. Bu da içimi yaktı, kavruldum.
Ona bir borcum vardı, ve ödemek için elimden geleni yapacaktım. Geç kalmıştım biliyordum, ama bundan sonra yollarına güller dökerek telafi etmeye çalışacaktım.
Mehtap... Zor olacaktı, ama elimden geleni yapacak ve ona olan hislerimi görmesini sağlayacaktım.
Sert sesimle, “Bu adam hakkında bana her şeyi bul!” dedim. Onun canını yakan herkesi, layık olduğu son ile buluşturmak boynumun borcuydu.
“Mehtap’ın nereye gittiğini de araştır. Yanına gitmek istiyorum.” dediğimde, Meto telefonunu çıkararak birileriyle konuştu. Ardından da yola çıktık.
Hastaneye girdiğimde Meto’nun söylediği kata çıktım. Mehtap’ın beni gördüğünde ne tepki verebileceğini bilmediğim için, gergin hissediyordum.
Elimdeki beyaz güle bakarak gülümsedim. Koridoru döndüğümde, olduğum yerde kala kaldım. Mehtap koridordaki bekleme alanındaydı. Sanki acı çekiyormuş gibi bir yüz ifadesiyle, gözleri kapalı uyuyordu.
Yanına giderek güzel yüzüne doğru eğildim. Boncuk boncuk terlemişti ve kabus görüyor gibiydi.
Elimi usulca saçlarına götürerek okşamaya başladım. Sanki biraz rahatlamıştı, dokunuşumu hissetmiş olabilir miydi? Önünde diz çöktüğümde, tırnaklarını bacaklarına geçirdiğini fark ettim.
Öyle içim yandı ki, ne yapacağımı bilemedim. Mehtap’ın terapi gördüğünü ve son zamanlarda daha iyi olduğunu okumuştum. Bu iyi haliyse, önceki halini düşünemiyordum. Benim güzelim çok fazla acı çekmişti.
Usulca elinin üstünü öptüğümde, bacaklarını tırnaklamayı bıraktı. Elini tutarak avucunu açtım ve getirdiğim beyaz gülü yerleştirdim.
Yüz ifadesi sanki rahatlamış ve gördüğü kabustan sıyrılmış gibiydi. Daha rahat uyuyabilmesi için, yanına oturarak kafasını göğsüme yasladım ve kollarımla bedenini sardım.
Üstünde herhangi bir örtü olmadığından olsa gerek, teni buz gibiydi. Belli ki üşümüştü, bana doğru iyice sokuldu. Sıcaklığımın hoşuna gittiğini anladığımda, başına bir öpücük kondurdum.
Sonsuza kadar yanında kalmak istiyordum. Sonunda ay tenli kadını bulmuştum. Onu ilk kez hastanede görmüştüm ve şimdi yine bir hastanedeydik. Bekleme alanında oturmuştuk ve Mehtap göğsüme sığınıyordu.
‘’Sonunda buldum seni, Ay Işığım.’’ dedim. “Bundan sonra yanından ayrılmayacağım. Eksik hissettiğin her şey olacağım, kabuslarını bitirmek için elimden geleni yapacağım ve seni koruyacağım.” diyerek cümlemi bitirdim.
Arabada okuduklarım yeniden gözümün önüne gelince, bedenim kasıldı ve öfkelendim.
“Sana geç kaldığım için özür dilerim. Bundan sonra kimse canını yakamayacak, sana söz veriyorum.” diye fısıldadım.
Mehtap’ın saçlarını usul usul okşayarak, uyutmaya devam ettim. Ona sarıldıktan sonra, kabus görmemiş huzurlu bir uyku çekmişti. Sıcaklığımı sevdiğini düşünmek, yüzümdeki gülümsemeyi büyüttü.
Hava aydınlandığında, Meto’nun mesajı ile Mehtap’ın yanından ayrıldım ve havaalanına doğru yola çıktım.
Sonraki Bölüm İçin Aşağıdaki Resme Tıklayın!
👇 👇 👇 👇 👇
.png)





Umarım Serhat Mehtap'a iyi gelir onu başka zorluklara sokmaz
Muhteşem