top of page

[+21] 05. BÖLÜM - YENGE - MEHTAP I

Güncelleme tarihi: 4 Eki

ree

Mehtap ~

Sabah, Altuğ ve teyzemin gülüşme sesleriyle uyandım. Oturduğum yerde gerinmek için ellerimi kaldırınca beyaz gülü gördüm. Burnuma doğru yaklaştırıp ferahlatıcı kokusunu içime çektim. Uzun zaman sonra ilk defa rahat bir uyku çekmiştim. Olduğum yerden kalkıp teyzemin odasına girdim.

Altuğ, ‘’Bizim kaçak da geldi işte,’’ diyerek bana göz kırptı.

Teyzem, Altuğ'a gülümsedi. ‘’İyi ki varsınız, oğlum.’’ Çocukluk arkadaşlarımı severdi. O öldükten sonra yalnız kalmamdan tedirgindi, bizim çocuklar yanımda oldukları için az da olsa endişesi hafifliyordu.

‘’Altuğ, ne zaman geldin?’’

‘’Bayağı oldu. Baktım mışıl mışıl uyuyordun, uyandırmak istemedim.’’

Elimdeki güle bakıp tebessüm ettim. ‘’Teşekkür ederim.’’

Altuğ sayesinde huzurlu bir uyku çekmiş gibi gözüküyordum. Aramızda en ince ruhlu olan kişi, kaba iri yarı görünüşün aksine oydu. Fazlasıyla duygusal bir karakteri vardı. O nedenle gül getirmesini garipsemedim.

Onun nasıl koruma olduğunu, nasıl silah kullanabildiğini ya da nasıl dövüş konusunda bu kadar iyi olduğunu anlamıyordum. Sanırım kaslı vücut yapısından gelen gücü iyi kullanıyordu. Eskiden yetimhanede yaşıtlarından dayak yerdi. Emin, onu savunup kendinden büyük çocukları döverdi. Ben de onları uzaktan izleyip endişelenirdim.

Altuğ, olduğu yerde ayaklandı. ‘’Hadi, teyzenle vedalaş. Bugün seni okula ben bırakacağım.’’

Dün Batu öyle çıkıp gidince, belli ki sabah buraya gelmesi için Altuğ’u göndermişti.

‘’Metroyla gidebilirdim,’’ dediğim gibi kaşlarını çattı. Gerçekten dik bakışlarıyla korkunç gözüküyordu. ‘’Peki,’’ diyerek teyzeme yaklaştım.

Yanaklarına minik öpücükler kondururken teyzem konuştu. ‘’İyi dersler keça min.’’

‘’Ben yine gelirim. Bir şeye ihtiyacın olursa ara, tamam mı?’’ Teyzem, başını sallayarak beni onayladı.

Hastaneden çıkıp arabaya doğru ilerledik. Artık uzaktan bile KAN plakalı araçları tanıyordum.

Altuğ, birkaç adım önüme geçip arabanın kapısını benim için açtı. ‘’Buyurun, Mehtap Hanım.’’

Gülümseyerek koltuğa oturdum. Altuğ, yanında iyi hissettiğim nadir insanlardan biriydi. Bana bir şey olursa Altuğ, Batu ve Emin’in beni koruyacağını biliyordum. Onların yanında mutluydum, erkek oldukları hâlde onlarla iyi anlaşıyor, fazlasıyla güveniyordum.

Kapımı kapatıp sürücü koltuğuna geçti. ‘’Çok naziksiniz, Altuğ Bey. Teşekkür ederim.’’

‘’Her zamanki halim.'' Gülümseyerek hayıflandı. ''Ah, ah! İçimde ne cevherler var da ortaya çıkaramıyorum işte.’’

Onunla sohbet ederken zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. Çoktan okulun dış kapısına yaklaşmıştık.

‘’Bugün iki dersin vardı, değil mi?’’

‘’Evet, Altuğ. Muhtemelen hoca blok yapacak.’’

‘’O zaman ben her zaman beklediğim kafedeyim. Dersin bitince arayıp haber verirsin.’’

Başımla onu onayladım. ‘’Sizi de sürekli yoruyorum, meşgul ediyorum. İçim hiç rahat etmiyor böyle.’’

Altuğ bana, saçmalama der gibi ters bir bakış attı. ‘’Mehtap, sen bizim için değerlisin. Aileyiz biz, böyle şeylerin lafı mı olur?’’ Aile…

Gerçekten de onlardan başka ailem yoktu. Hep birlikte büyümüştüm. Aynı babadan olmasak da kardeşlerim gibiydiler. Kan bağım olan insanların beni yok saymasının yanında, hiçbir kan bağım olmayan bu adamlar benim ailemdi.

Başımı Altuğ’un omzuna yatırıp fısıldadım. ‘’Teşekkür ederim. İyi ki varsınız.’’

Kahkaha atıp saçımı karıştırdı. ‘’Bu güzelliğin bir gün başımıza bela açacak.’’

Kaşlarımı çatıp ona baktım. ‘’Ne alaka şimdi?’’

Elimdeki beyaz güle ufak bir bakış attı. ‘’Sen yine de başını çok kaldırma, dersini güzelce dinle sonra yanıma gel. Şu an büyüdüğünü kabul edesim hiç yok.’’ Ne demek istediğini anlamadığım için öylece Altuğ'un yüzüne baktım. Beni hâlâ küçük bir kız çocuğu olarak görüyordu.

Vedalaştıktan sonra arabadan inip okula ilerledim. Dün giydiğim beyaz takımla okula geldiğim için biraz abartılı gözüküyordum. İnsanların üstümdeki bakışlarını önemsemeyip sınıfa doğru yürüdüm. Ben erkeklerden uzak durdukça sanki üstümde mıknatıs varmışcasına gözleri üstüme dönüyordu. Esmer doğulu bir güzelliğim vardı ama abartılacak kadar güzel olduğumu düşünmüyordum. Gülümseyince gamzelerim ortaya çıkardı, annem gibi…

Sandalyeye oturduğumda telefonum titremeye başladı. Telefonu genellikle titreşimde kullanırdım, çantamdan çıkartıp arayana baktım. Bilinmeyen numara fazlasıyla bilindikti. Ne yazık ki ezberimde olan bu numara, babama aitti. Çağrı sonlanana kadar telefon ekranına bakmaya devam ettim sonra da çantama geri attım.

Babam çok pişmandı. Benimle yeniden görüşmek istiyordu ama ben buna dayanamazdım. Bu yüzden onu görmezden gelmeye devam ediyordum.

Kapıdan giren hocamızla birlikte başımı iki yana sallayıp derse odaklanmaya başladım. Kendimi kurtarmamın tek yolu mesleğimdi, ben de bu yüzden elimden ne geliyorsa yapmalıydım.

Eve dönüşte Altuğ’dan beni züccaciyenin orada bırakmasını rica ettim. Gül için minik bir vazo alıp eve doğru ilerledim. Anahtarımla kapının kilidini açıp eve girdim. Elimdeki gülü yeniden koklayarak mutfağa geçtim. Vazonun içine su doldurduktan sonra yatak odama gittim. Beyaz gülü, züccaciyeden satın aldığım vazonun içine koyup komodinimin üstüne tebessümle yerleştirdim.

❀ ❀ ❀

Günler günleri kovaladı, o günün ardından haftalar geçti. Emin’in beni ofisten almasıyla eve geçtik.

‘’Akşam yemeğini birlikte yiyelim mi?’’ Beni başıyla onayladı. ‘’Çocukları da çağırsana... Size şöyle birkaç güzel ev yemeği yapayım.’’

Hepimiz anne yemeklerine hasrettik. Her birimizin farklı hikâyesi vardı ama yaralarımız ortaktı. Emin, çocuklara haber verirken birlikte merdivenleri çıktık. Kapının önüne gelince her zamanki gibi kapıya asılı beyaz gülü gördüm.

Emin, yine söylenmeye başladı. ‘’Seninki istisnasız her gün bırakıyor, beyaz gülünü... Kim söylemiyorsun ama meraktan ölüyoruz, bilesin.’’

Aslında kimin bıraktığını ben de bilmiyordum ama garip bir şekilde beyaz gül, kendimi iyi hissetmemi sağlıyordu. Normalde bir sapığım var düşüncesiyle ortalığı ayağa kaldırmam gerekiyordu. Oysa ben çocuklara bile bu durumu anlatmamıştım. Bizimkilere kimden geldiğini bilmiyorum desem anında gizemli kişinin kim olduğunu bulurlardı. Ama gülü bırakanı bulduktan sonra eminim gizemli kişi için iyi olmazdı. Ya hastanelik ederlerdi ya da daha kötüsü… Biliyordum, benim için ellerini kana bulamaktan çekinmezlerdi. O yüzden rahatsız edilmediğim sürece sessiz kalmaya karar verdim.

Çevremde alenen bana ilgi gösteren bir erkek de yoktu, o nedenle kim olduğunu tahmin edemiyordum. Önce gülü hastanede Altuğ’un avucuma bıraktığını sanmıştım, daha sonrasında ise öyle olmadığını anlamıştım. Altuğ’un arabada güle bakarak söyledikleri de bu sayede anlam kazanmıştı.

Henüz solmamış beyaz güllerin arasına yenisini ekleyip, içlerinden solmuş olanı elime aldım.

Emin, içeriden bana seslendi. ‘’Mehtap, bizimkiler yarım saatte burada olurlarmış. Sen yemek hazırlığına giriş istersen.’’

Komodinime son kez göz atıp Emin'in yanına geçtim. ‘’Tamam, özellikle istediğin bir şey var mı?’’

Sırıttı. ‘’Bizi bilirsin, Allah ne verdiyse yeriz.’’

Mutfağa geçip yemek hazırlığına başladım. Altuğ ve Batu gelene kadar yemeği hazırlamıştım, Emin de masayı kurmuştu. Hep beraber masaya geçtik. ‘’Kalender Bey, nasıl oldu?’’ diye sordum.

Batu omuz silkti. ‘’Kurban olduğum abim her zamanki gibi.’’

Altuğ, gülerek konuştu. ‘’Esiyor, gürlüyor, göğü yerinden oynatıyor, mübarek.’’

Emin, Batu’ya döndü. ‘’Sizin Helin Hanım'la seyahatiniz nasıl geçti?’’

Öyle imalı söylemişti ki Batu kısık sesle birkaç küfür savurdu.

‘’Çok pis bir ima sezdim, neler oluyor?’’ dedim.

Batu, kızgınlıkla söylendi. ‘’Bu kız insanı çileden çıkarır. Sergi diye gittik, tüm ülkeyi hatim ettik. Resmen işkence gibiydi. Dur durak bilmeden alışveriş yapması yok mu? Allah kocası olacak adama sabır versin.’’ Onu şöyle bir süzdüm, içime garip bir his doğmuştu.

‘’Batu...’’ Taze fasulye yemeğini kaşıklarken bana baktı.

Kalender Bey’in kardeşine sırf bu yüzden kızgın olduğunu düşünmüyordum. Yetimhaneden ayrıldıktan sonra Kandemir ailesinin himayesi altına girmişlerdi. Onlarla tanışmalarına vesile olan kişi de zamanında yetimhanede çalışan, Kısmet ablaydı. Uzun zamandır Kandemir ailesinin mutfak işlerinden sorumluydu, yemekleri o yapıyordu. Kalender Bey’in annesine çocuklardan bahsetmiş, bizimkileri yanlarına almalarına destek olmuştu. Batu ve Altuğ, üniversite okuyup mezun olmuşlardı. Emin, koruma olduğu için eğitim hayatını gereksiz görmüş, tam tersi dövüş sanatları ve silah eğitimine önem vermişti.

Batu’nun sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. ‘’Helin Hanım, bana karşı bazen fazla samimi davranıyor. Bu yakınlığın bir erkek ve bir kadın arasında olduğunu unutuyor.’’ O ne demekti şimdi?

Emin, araya girdi. ‘’Anlamadım, nasıl yani? Senden mi hoşlandığını düşünüyorsun?’’

‘’Yuh!’’ dedi, Batu. Ses tonu, Helin Hanım kim ben kim, der gibiydi.

Altuğ, ikisine göz attı. ‘’Tam tersi bu yakınlık, Helin için normal de sanki bizim Batu etkileniyor...’’ Çocuklardan duyduğum kadarıyla Helin'in hepsine yakın davrandığını biliyordum.

Önümdeki salatalık turşusunu alıp Batu’ya fırlattım. ‘’Hani hoşlanmıyordun, lan? Bana gitmeden önce arabada attığın bakış neydi?’’

Batu başını sağa sola sallayıp ona attığım turşuyu ağzına attı. ‘’Can kurban, nimet öyle fırlatılmaz çarpılacağız!’’

Sesimi yükselttim. ‘’Kapa çeneni ve ne olduğunu anlat!’’

Batu, Emin’e döndü. ‘’Ben bu kızdan korkmaya başladım. Bir daha evine gelmeyelim, bizi doğrayabilir.’’

Emin, kahkaha atıp elini havaya kaldırdı. ‘’Kimin öğrencisi be!’’ Eline beşlik çaktım.

Altuğ, gülümseyerek bize baktı. ‘’Daha beni yenecek kadar iyi değil, yolun başında.’’

Somurtup ona yavru köpek bakışları attım. Elimle bedenini gösterip, ‘’Ben seni nasıl yeneyim? Üstüme otursan pestilimi çıkartırsın,’’ dedim.

Çocukların kaslı kollarına şöyle bir göz attım. Kolumu havaya kaldırıp olmayan kaslarımı onlara gösterdim.

Emin sırtımı sıvazladı. ‘’Sen de bizimle takıla takıla kadın olduğunu unutuyorsun, değil mi? Hormonlardan dolayı senin kaslarının bizimkiler gibi olması imkânsız. Ne yapalım bu saatten sonra sana testosteron mu basalım?’’ Gözlerimi devirince beni motive etmek ister gibi konuştu. ‘’Aksi bir durum yaşanırsa yeterince kendini savunabilirsin. Sadece sana silah kullanmayı da öğretmeli miydik, arada bunu düşünmüyor değilim.’’

Batu, ‘’Geç olsun güç olmasın. O iş bende! Eğitim aldığımız poligonda Mehtap’a silah kullanmayı öğretirim,’’ dedi.

Yüzümü buruşturup önümdeki üçlüye baktım. ‘’Ya ben kullanamam silah falan.’’

Altuğ, ‘’Gerekli olursa kullanmalısın. Hiçbir şey senin canından önemli değil,’’ dedi.

Düşünceli şekilde yemeğimi yemeye devam ettim. Yemekten sonra güzel bir film seçip, patlamış mısır ve abur cubur eşliğinde çocuklarla zaman geçirdik.

Filmin sonlarına doğru gelen telefonla çocuklar ayaklandılar. Kalender Bey'le ilgili yeniden bir durum yaşanmış gibiydi, çocuklar panikle gittiler. Detaylara hakim olmasam da Kalender Kandemir’in öfke problemleri olduğunu anlamıştım.

Böyle varlıklı hayırsever birinin, ne gibi sorunları olduğunu merak etmiştim. Dışarıdan bakıldığında çok güzel bir hayatı varmış gibi gözüküyordu. Saat geç olduğu için ben de etrafı toplayıp yatak odama çekildim.

❀❀❀

Telefonum titreyince çantamdan çıkarıp kontrol ettim. ‘’Efendim, Ekin Bey?’’

‘’Ne yaptınız?’’

Serhat Bey’in İstanbul’da yapılacak projesinin arsasına, İlknur ablayla birlikte gelmiştik.

‘’Arsanın çapa uygunluğu, yol şebekesi, kanalizasyon, elektrik ve bunlarla ilgili bağlantılarını kontrol ettik. İlknur Hanım şimdi havuz için inceleme yapıyor.”

Ardından aklıma gelince ekledim. “Arsa da kuyu varmış, ona da bakacak. Ben de ağaçları kontrol ediyorum.’’

‘’Senin İlknur’la gitmene gerek yoktu. Neyse... Yerinde ilk incelemeyi deneyimlemiş olursun.’’

‘’İlknur Hanım’a iletmemi istediğiniz bir şey var mı?’’

‘’Yok, kolay gelsin,’’ diyerek telefonu kapattı.

Direkt İlknur ablayı aramak varken neden beni aradığını anlayamamıştım. Şu an hâlâ stajyerdim. Birkaç ay sonra okul bitince Ekin Bey’in asistanı olarak devam edecektim.

Telefonla konuşurken Serhat Bey’in adamlarının yanına ilerlediğimi fark etmemiştim. Başımı kaldırıp onlara bakınca içlerinden biri konuştu. ‘’Buyurun, yenge. Bir şey mi lazımdı?’’ Yenge?

Anlamayan gözlerle adama bakmaya devam ettim. ‘’Siz?’’

‘’Metehan ben, kısaca Meto diyebilirsin, yenge.’’ Kaşlarımı çatıp adama baktım. İnşaatta çalışan işçilerden bacı, abla ya da yenge laflarına alışıktım ama böyle elit gözüken, takım elbiseli bir adamdan duyunca garipsemiştim. Bizim ustabaşı, benden yaşça büyük olduğu hâlde benimle konuşurken yanlış anlaşılmamak için abla diye hitap ederdi.

‘’Mehtap ben de, memnun oldum.’’

Güzel bir gülümseme eşliğinde, ‘’Ben de memnun oldum, Mehtap yenge,’’ dedi. Arkasındaki adamlar da başlarını selam verirmiş gibi salladılar.

Adamın beklenti dolu bakışlarını görmezden geldim. ‘’Bir şey lazım değil, sağ olun.’’

İlknur ablanın yanına ilerledim. O sırada arkamda bir hareketlilik olunca geriye döndüm. Lüks bir araç, korumaların olduğu yerde durdu. Metehan hızlıca aracın kapısını açtı, Serhat Bey arabadan indi.

‘’Hoş geldin, abi. Mimar İlknur Hanım ve Mehtap Hanım arsadalar.’’

Bize gelince yenge, patronuna karşı hanım… Tabii Mehtap öyle olacaktı, ne sandın?

Omuz silkip İlknur ablanın yanına doğru adımladım. Serhat Bey, uzun bacaklarıyla hızlı yürüyor olacak ki daha ben İlknur ablanın yanına varamadan beni geçti.

‘’Kolay gelsin.’’

Duraklamadan İlknur ablanın yanına vardı. El sıkıştılar. Yanımdan geçerken parfüm kokusu burnuma dolunca tanıdık bir hisle çevrelendim.

Kaşlarımı çatıp yanlarında durdum. İlknur abla, ilk incelemesinden bahsediyordu.

‘’...imar durumunu çıkartacağız. Mimari projeye kısa sürede başlarız sonra siz onay verince diğer projeler tamamlanır. Statik projesini, KANDEMİR İNŞAAT’taki inşaat mühendisleri hazırlayacak. Mekanik ve elektronik projeler hazırlandıktan sonra belediye onayından geçip ruhsat alacağız. Ardından da inşaat başlayacak, tabii her aşamada incelemelerimizi yapacağız.’’

Serhat Bey, ciddi bir şekilde İlknur ablanın anlattıklarını dinledi, arada başını olumlu olarak sallayıp onu dinlediğini belli etti.

Bugün onu ilk gördüğüm günün aksine, siyah kot pantolon ve siyah bir tişört giymişti. Serhat Bey’i uzun süre incelediğimi fark edince başımı iki yana sallayıp bize doğru yaklaşan Metehan’a baktım.

‘’Abi, restoranı ayarladık. İşiniz bittiyse yemek için yola çıkabiliriz.’’

Serhat Bey, İlknur ablaya döndü. ‘’Birlikte yememizin sizin için bir mahsuru var mı?’’

İlknur abla, bu teklif üzerine güzel bir gülümseme takındı. ‘’Tabii olur, zaten bugün buraya geldiğimiz için ofise dönmeyeceğiz.’’ Erkenden teyzemin yanına gidebilirdim, hem İlknur abla beni hastaneye bırakırdı.

‘’O zaman aynı arabayla gidelim. Benim çocuklar sizin arabanızı getirir.’’

Panikle İlknur ablaya döndüm. İlknur abla, bir bana bir de Serhat Bey’e baktı. O da gerginleştiğimi fark etmiş olacak ki kısa bir süre beni süzdü.

‘’Gerek yok, Serhat Bey. Ben arabamla sizi takip ederim.’’

Israr etmeyip başını salladı. ‘’Eğer isterseniz Meto sizinle gelsin, bizi takip ederken yolu kaçırırsanız…’’ derken benim İlknur ablaya attığım bakışlarla, ‘’Yok!’’ diye çıkıştı. Sesini çok yükselttiğini fark edip, ‘’Yani... Gerek yok... Hem şimdi Meto Bey bana konum atar, öyle hallederiz olur mu?’’ dedi.

Serhat Bey'in aklı karışmıştı, bir bana bir de İlknur ablaya baktı. ‘’Peki, siz nasıl rahat edecekseniz,’’ dedi. İlknur abla bana döndü. ‘’Ben şu kuyuya bakayım sonra yola çıkarız. İşim fazla uzun sürmez.’’

Yanımızdan ayrıldı. Metehan da diğer adamların yanına gidince Serhat Bey'le yalnız kaldık.


Sonraki Bölüm İçin Aşağıdaki Resme Tıklayın!

👇 👇 👇 👇 👇

1 Yorum


Bu gönderiye yorum yapmak artık mümkün değil. Daha fazla bilgi için site sahibiyle iletişime geçin.
busraburak1
09 Eyl

Mehtap güllerin sahibini öğrenince bakalım ne olacak 😁

Beğen
İstanbul Kitap Fuarı - Ulysses Yayınları
İstanbul Kitap Fuarı - Ulysses Yayınları
Etkinliğe 36 gün kaldı
13 Ara Cmt
Büyükçekmece
Muhtemel Yaklaşan İmza Günü - Ulysses Yayınları Fuar'da olacak ancak Yazar Ruyam'ın katılımı bir hafta önceden belirlenip duyurulacaktır. Fuarlarda katılacak kişi sayısının etkisi fazladır. Katılmayı düşünenler ya da katılacağına emin olanlar kayıt oluşturmayı unutmasınlar... Tarih ve saat belirsiz.
bottom of page