[+21] 06. BÖLÜM - RESTORAN - MEHTAP I
- Yazar Ruyam ✍️

- 2 Eyl
- 8 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 26 Eki

Mehtap ~
Serhat Bey, ‘’Arsanın konumunu beğendin mi?’’ diye sordu. ‘’Evet,’’ diye cevap verdim. Yalnız kalmamızın verdiği gerginlikle ne söyleyeceğimi bilemedim.
‘’Yatak odasının yanına daha büyük bir giyinme odası mı yaptırsak?’’
‘’Öyle istiyorsanız İlknur Hanım'a iletirim.’’
‘’Senin eklemek istediğin bir şey var mı?’’ diye sordu.
‘’Bence ilk kata bir oda eklenebilir. Evde kalacak yaşlı misafirler için iyi olur. Bir de büyük bir spor salonu istediğinizi söylemiştiniz, korumalarınız da orayı kullanacaksa dışarıdan kapı eklenebilir. Hem havuza ve saunaya erişim alt kattan daha rahat sağlanır.’’ Toplantıdaki konuşmalar aklıma geldi. ‘’Bodrum kata şarap mahzeni hazırlanabilir, daha çok gizli bir bölme gibi olur. Aynı zamanda o kata çalışanlar için yatak odaları da ayarlanabilir.’’
Kaşlarını çattı. ‘’Çalışanlar mı?’’
‘’Ev temizliği ya da yemek için yatılı birilerini işe alırsanız diye düşündüm. Hem korumalarınız da var. Onlar nerede kalacak?’’
Korumalarına doğru dönüp kısa bir bakış attı. ‘’Evimin içinde yabancı sevmem ama bunu hatırlattığın iyi oldu. Arsanın içine çalışanlar için de ev yaptırmak lazım.’’
‘’Konuk evi dışında mı? Çok misafiriniz oluyor sanırım.’’
‘’Çevrem fazla... Bir de her zaman takıldığım arkadaş grubum var. Kalabalık bir aileyiz.’’
Birlikte ağaçların gölgesine doğru ilerledik. ‘’Sevdiğin meyve ağaçları var mı?’’
Şaşkınca, ‘’Benim mi?’’ diye sordum. Olumlu olarak başını salladı. “Kiraz ve erik severim. Küçükken çocuklarla erik ağacına tırmanır, dalından yerdik.”
Altuğ, Emin’i tırmanması için tutardı. Ben ve Batu ise poşetlere meyveleri doldururken bir yandan da yerdik. Müdüre Hanım’ın iyi gününe denk gelirsek mutfaktan tuz almamıza izin verirdi.
Arsanın engebeli arazisinden çıkarken bir anda ayağım kaydı ve düşmemek için Serhat Bey’in koluna tutundum.
‘’Affedersiniz düşüyordum...’’ Ona döndüğümde yüzünün donuklaştığını ve mimiksiz şekilde bana baktığını gördüm. Parmaklarımın ucunda hissettiğim ıslaklıkla gözüm koluna kaydı.
‘’İyi misiniz?’’ diye sordum. Başını sallarken beni geride bırakıp adamlarının yanına ilerledi.
Parmağımın ucunu kokladığımda tanıdık metalik kokuyla şaşırdım. Serhat Bey’in kolu mu kanıyordu? Yaralanmıştı da istemeden yarasını mı kanatmıştım? Ben bir anda koluna asılınca canı acımış olmalıydı. En ufak bir inilti çıkarmamıştı, yüzüne bakmasam anlayamazdım.
İlknur ablanın işini bitirmesi üzerine, Metehan’ın attığı restoran konumuna gelmiştik. Arabadan indiğimizde kapının önünde Serhat Bey’in bizi beklediğini fark ettim. Üzerinde yine siyah bir tişört vardı ama öncekinin aynısı değildi. Buraya gelirken üstünü değiştirmişti. Gerçekten yaralı mıydı? Eğer adam yaralıysa bana neydi ki? Kalbimin endişeyle çırpınması nedendi?
Restoranın içine ilerlediğimizde hiçbir müşterinin olmadığını gördüm. Boğaz manzaralı lüks bir restoran bu kadar boş olamayacağı için mekânın kapatıldığını anladım.
Tamam, yaptırdığı iki malikaneyle zengin bir adam olduğunu anlamıştım ama böyle gittiği her mekânı kapattırıyor muydu? Tahmin ettiğimden önemli bir adam olmalıydı.
İlknur abla tam karşıma oturunca Serhat Bey de benim yanıma geçti. Yetimhanede kalmaya başladığımdan beri, ilk defa bu kadar lüks bir restoranda yemek yiyeceğim için fazlasıyla gerilmiştim. Okuldan eve, evden staja bir hayatım vardı ve çocuklarla gittiğimiz en lüks restoran mahallenin kebapçısıydı. Bir de Necmi Bey’in sekreteri izinli olduğunda onunla birlikte iş toplantılarına katılırdım. Orada da az çok yemek düzenlerini öğrenmiştim.
Bir adam yanında garsonla masamıza geldi. ‘’Hoş geldiniz, Serhat Bey. Her zamanki gibi ortaya karışık mı yapıyoruz?’’ Ortaya karışık?
Adama gülümsedi. ‘’Evet, öyle yapalım.’’
Garson servislerimizi ayarladıktan sonra ikisi de yanımızdan ayrıldı. Sipariş vermediğimize sevinmiştim ama ortaya karışık olayını tam olarak anlamamıştım.
İlknur abla ve Serhat Bey sohbet etmeye başlayınca ben de çocuklardan gelen mesajlara geri döndüm. Yarın hafta sonuydu. Bu nedenle sabahtan çocuklarla kahvaltı edip ardından Batu'yla poligona gidecektik. Sonra da eve dönüp ders çalışacaktım, tamamlamam gereken bir projem vardı. Ertesi gün Emin'le dövüş derslerimiz vardı, muhtemelen akşam yemeğini birlikte yer sonra bir kafede otururduk. Altuğ, yeni bitirdiği kitabı ve konusunu atmıştı. Onu da yanında getirecekti, bu sayede ben de bitirdiği kitabı okuyabilecektim. Her buluşmamızda Altuğ ile kısa süre ortak okuduğumuz kitaplar hakkında konuşurduk.
Serhat Bey’in kolu, mesaj yazan koluma değince irkildim. Yüzümdeki tebessüm donuklaştı, ona döndüm. Normalde bir erkeğin yanına otururken çekinir ve kırk kere düşünürdüm. İlk defa böyle bir şey yaşamadığımı ve bunu, şu an fark ettiğimi anlayınca ufak çaplı bir şok yaşadım. Şaşkınlığım tüm yüzüme yansımış olmalıydı.
İlknur abla, ‘’Ne dersin, Mehtap?’’ diye sordu.
Kaşlarımı havalanırken ona baktım. ‘’Anlamadım, İlknur Hanım?’’ Telefonla uğraşırken aralarında konuştukları konudan tamamen kopmuştum.
‘’Serhat Bey, tatil için bizi otelinde misafir edebileceğini söyledi. Senin içinde uygun olur mu?’’
İlknur ablayla planladığımız tatili, Serhat Bey'in otelinde mi geçirecektik? İlknur ablanın gözleri ışıl ışıldı. Açık şekilde olumlu cevap vermemi bekliyordu.
Kararsız kaldım. ‘’Şey, bilmem ki... yani...’’
İlknur abla gülümseyerek Serhat Bey’e döndü. ‘’Böyle bir teklife hayır diyemeyeceğim. Otelinizin ismini duyunca heyecanlandım. Sayenizde bizi güzel bir tatil bekliyor.’’
Sessiz kalıp masaya gelen tabakları ve sosları izledim. Çeşit çeşit etler, bir sürü değişik sos, farklı salatalar ve üç tabak pilav gelmişti. Bu kadar şeyi üçümüz nasıl yiyecektik? Daha da önemlisi, bu etler nasıl yeniliyordu? Kaburgalı gözüken çatalla bıçakla girişebileceğim bir ete benzemiyordu bile!
Keşke yemeğe gelmeyip ofise dönseydim. Gerginlikle bacağımı tırnaklamaya başladım. Serhat Bey’in bakışlarını üstümde hissedince ona döndüm. Geldiğimizden beri yan yana otursak da göz göze gelmemiş ya da iletişime geçmemiştik. Gözlerimiz birleşince onu ilk gördüğüm gün hissettiğim duygular, dört bir yanımı sardı.
Sesli şekilde yutkunup tırnaklarımı daha çok derime geçirmeye başladım. Neden heyecanlanıyor ve elim ayağıma dolaşıyordu, anlayamıyordum. Hiç hissetmediğim bu duygular, yanlış şeyler düşünmemi sağlıyordu. Serhat Bey’in gülen yüzü, kolumu takip edip bacağımın üstünde olduğunu görünce donuklaştı. Onun baktığı yerden bacağımı tırnakladığım gözükmüyordu ama sanki düşen yüz ifadesinden ne yaptığımı anlamış gibi hissettim.
‘’Et sevmez misin yoksa?’’ diye sordu.
Kafamı olumsuz olarak salladım. ‘’Daha önce bunları...’’ Masadaki çeşit çeşit eti gösterdim. ‘’Denemedim ama et yiyorum, severim de.’’
‘’Anladım,’’ diyerek içlerinden en dolgun gözükene uzandı.
Beş parçaya bölünmüş etin birini tabağına alıp ufak parçalara ayırmaya başladı. İlknur abla da iki üç farklı salatadan ve ona yakın olan bonfileden tabağına alıyordu. Ben de kararsız kalıp etlere ve salatalara bakmaya başladım.
Serhat Bey, tabağına birkaç farklı et daha alıp parçalara ayırdı, yanına da köşedeki salatadan ekledi. ‘’Bu arap salatası... Umarım hoşuna gider.’’
Hazırladığı tabağı benim önümdeki boş tabakla değiştirdi. ‘’Hepsi bitecek.’’
Şaşırarak öylece tabağa bakakaldım. Kendimi o kadar garip hissettim ki benliğim annemle en son yediğimiz akşam yemeğine gitti. O günden sonra kimse benim için böyle bir şey yapmamıştı.
Hâlâ yemeğe başlamadığımı fark edip bacağımı tırnakladığım kolumu masanın üstüne yönlendirdi. İlknur ablaya dönüp, ‘’Afiyet olsun,’’ dedi.
Kendi tabağını doldurmaya başladığında Serhat Bey’in telefonu çaldı. ‘’Efendim Meto?’’
...
‘’İşin bittiyse gel, senin en sevdiğin dana döşten var.’’ Meto, ona ne söylediyse keyif alıyormuş gibi salatasını çatalına alıp ağzına götürdü.
Serhat Bey’in dikkati ben de değilken önümdeki doğranmış etlerden yemeye başladım. Salatanın tadına bakınca pek damak tadıma uymadığını fark ettim. Onu kenara ayırıp diğer salatalardan azar azar tabağıma ekledim.
‘’Geç kalırsan bitebilir ona göre, on dakikaya burada ol.’’ Sesi daha çok tehdit eder gibiydi, biraz da alay içeriyordu.
Tabağıma koyduğu dolgun etten bir parça aldım. Hâlâ telefonla konuşan Serhat Bey, kolumu tutup çatalı ağzıma götürmeme engel oldu. Ona ne oldu der gibi bakarken elini bileğime doğru yavaşça indirip, ortamızda duran sosa etimi bastırdı sonra da bileğimi yüzüme doğru hareket ettirip serbest bıraktı. Aynı zamanda, “Tamam Meto, detayları geldiğinde konuşuruz,” deyip telefonunu kapattı.
Hiçbir tepki vermeden eti ağzıma attım. Baharatlı sosla birlikte yumuşacık etin tadı ağzımın içinde yayıldı. Şimdiye kadar yediğim en lezzetli etti.
Bakışlarım İlknur ablaya kaydı, bana şaşkınca bakıyordu. Neden öyle baktığını anlamadığım için yüz ifademle, ne oldu? dedim. Bana sadece gülümsedi, ardından Serhat Bey’e baktı. Hiçbir şey söylemeden yemeğine devam etti.
On dakika kadar sonra Metehan Bey de bize katıldı. Arsadan birlikte ayrılmıştık ama anladığım üzere o, farklı bir yere gitmişti sonra da yeniden yanımıza gelmişti.
Yemek genel olarak İlknur abla ve Metehan Bey’in konuşmalarıyla geçmişti. Serhat Bey, arada onların konuşmalarına dâhil olsa da daha çok benim tabağımla ilgilenmişti.
Ona doğru dönüp kısık bir sesle konuştum. ‘’Doydum, daha fazla eklemeseniz mi?’’
‘’Doyduğuna emin misin? Başka bir şey istersen...’’ diye garsona doğru döndü.
‘’Fazlasıyla yedim,’’ diye karşı çıktım. ‘’Hatta eve dönerken bir yere uğrayıp soda almalıyım. Normalde bu kadar yemem ben...’’
Aciliyeti varmış gibi garsona el işareti yaptı. Yanımıza gelen garsona, ‘’Soda,’’ dedikten sonra bana döndü. ‘’Sade mi?’’
Şaşkınlıkla bir garsona bir de Serhat Bey’e baktım. Bu tarz ilgilere alışık değilim. ‘’Şey... ıhm... Limonlu varsa?’’ diyerek garsona döndüm.
Garson başını sallayıp, ‘’Hemen getiriyorum, efendim,’’ dedi.
Kısa süre sonra garson limonlu sodayı getirdi. Mahcup bir şekilde Serhat Bey'e döndüm. ‘’Giderken biz alırdık. Daha şimdi yedik, zahmet etmeseydiniz.’’
Söylediklerimi yok sayıp, ‘’Serhat desen sadece...’’ dedi.
Birbiriyle konuşan Metehan Bey ve İlknur ablaya kısa bir bakış attım. ‘’Uygun olmaz, efendim.’’
Önüne dönüp başını iki yana salladı sonra da tabağına bakarken gülümsedi. ‘’Estağfurullah, o sensin.’’
Anlamadığım için öylece ona bakmayı sürdürdüm. Yabancı olduğundan bazı şeyleri anlamıyor olabilirdi ya da sadece benim söylediğim cümleyi anlamamıştı.
‘’Türkçe’yi bayağı güzel konuşuyorsunuz. Arapça konuşmanızı hiç duymadım açıkçası merak ettim.’’
Gözlerimin içine bakarak, (amra'at dhat jild alqamar) '',امرأة ذات بشرة القمر'' dedi.
İlk söylediği kelimenin kadın demek olduğunu biliyordum. İkincisi de yüzle ilgili bir şeydi sanırım ama tam çıkaramadım.
‘’Ne demek?’’ Bana yandan bir gülüş atıp çapkınca gülümsedi sonra da cevap vermeden önüne döndü. Muzipçe, ’Kötü bir şey söylemediniz, değil mi?’’ diye sordum.
Ciddiyetle cevap verdi. ‘’Çok kötü bir şey söyledim.’’ Şaşırmış yüz ifademi inceledi. ‘’Muhtemelen ne demek istediğimi anlasaydın kafamı kırardın.’’
Yüzümdeki ifade onu eğlendirmiş gibiydi. Keyifli bir kahkaha atınca İlknur ablanın ve Metehan Bey’in bakışları bize döndü. Utanıp yarısını içtiğim sodayla oynamaya başladım. Ne demek istemişti? Kafasını mı kırardım? Söylediği şey, o kadar kötü müydü?
İlknur ablaya, ‘’Artık kalkalım mı?’’ diye çekinerek sordum. O da beni onaylayınca yerimizde toparlandık.
Ayağa kalkıp çıkışa ilerlemeye başladık. Metehan Bey bir anda durunca ben de hemen arkasında ona değmemek için aniden duraksadım. Serhat Bey de hemen arkamdaydı. Ani duruşumla mesafeyi ayarlayamadığı için bana çarptı. Sırtıma yaslanan göğsüyle bedenime bir sıcaklık yayıldı. Elim ayağıma dolaştı, neden bir anda durduğumu açıklama isteğiyle başımı Serhat Bey’e çevirdim. Ama o benim aksime güzel bir gülümsemeyle bana bakıyordu. Hani gözünün içi gülüyor derler ya tam olarak öyleydi. Gözlerimin içine bakarken gözlerinde yıldızlar gözüküyordu.
Ne diyeceğimi unuttum. Bu yakınlıktan rahatsız olup sesli şekilde yutkundum. İlk defa tanımadığım bir erkekle bu kadar yakındım, aramızdaki hisler gözle görülebilir düzeydeydi. Göğsümde hissettiğim ağrıyla afalladım.
Metehan Bey, hemen arkasında sıkıştığımı fark edip bana döndü. ‘’Pardon, Mehtap yenge. Buyur sen geç.’’ Anında önümden çekildi.
Bu saniyelik yaşanan olaylar, kalbimin yerinden çıkacakmış gibi atmasına neden oldu. Başımdan aşağıya kaynar sular döküldü, terledim sanki... Nefeslerim sıklaştı, boğazımda bir yanma hissettim.
Metehan Bey’in yanından geçip yürümeye devam ettim. Bir yandan da az önce giydiğim siyah ceketimi çıkardım. Derin bir nefes içime çektim, yüzüme hava gelmesi için elimi yelpaze gibi silktim. Dışarıya çıktığımda yüzüme vuran rüzgâr bile hislerimi yok etmedi. Daha önce hiç böyle hissetmemiştim, sanırım kalp krizi geçiriyordum.
Arkamdan gelen Metehan Bey'le aklım daha yeni başına gelmişti.
‘’Teşekkür ederim, Metehan Bey.’’
Bana yalancı bir sinirle baktı. ‘’Âşk olsun, Mehtap yenge. Meto de lütfen.’’
Serhat Bey’in, ‘’İnşallah,’’ dediğini duydum. Metehan Bey’e ne diyeceğimi bilemedim, sadece başımı salladım.
İlknur abla ve Serhat Bey el sıkıştılar. ‘’Bu güzel yemek için teşekkür ederiz, Serhat Bey.’’ Metehan Bey’e döndü. ‘’Bursa’da iskender yemek de benim sözüm unutmadım. Siz de unutmayın, Meto Bey.’’
Onlar bunu konuşurken Serhat Bey bana elini uzattı. Bir ona bir de eline, sanki daha önce hiç el görmemişim gibi baktım. Ellerim terlemişti, sıkıp sıkmamak arasında kalarak yutkundum. Gözlerinin içine bakınca yine o parıldayan gözleriyle güven veren bir ifade takınıp elini işaret etti. Elimi çaktırmadan altındaki kumaşa kuruladım.
Eline uzanıp nazikçe sıktım. ‘’Her şey için teşekkür ederiz, Serhat Bey.’’
‘’Bey’i kaldıramıyoruz yani?’’ diye sordu. Kaşlarımı hafifçe çatıp başımı olumsuz anlamda salladım.
Elimi çekmeye çalışınca sanki birkaç saniye daha elimi tutmaya ihtiyacı varmış gibi tutundu. Sonra da ne yaptığını fark edip, yutkunarak elimi bıraktı. ‘’Peki o zaman, öyle olsun.’’
Başımı Metehan Bey’e doğru sallayıp yanından geçtim. O da bana aynı şekilde karşılık verdi. İlknur ablanın arabasına binip hastaneye doğru yola çıktık. İlknur abla kısa süre teyzeme uğradıktan sonra hastaneden ayrıldı. Teyzem ilaçlarını içip uyudu. Ben de her zamanki gibi koridora çıktım ve bekleme alanına oturdum. Bu sefer üstüme minik bir battaniye de almıştım. Geçen hissettiğim sıcaklığı hatırlayınca hafifçe dudaklarım kıvrıldı.
Oturduğum yerde yana doğru dönüp ayaklarımı toparladım, başımı bankın kenarına yerleştirdim. Bir süre bugün yaşadıklarımı ve bu aralar hissettiğim garip duyguları düşündüm. Kafamdaki kendime ait olan seslerin çatışması bir zaman sonra azaldı. Gözlerimi kapatarak derin bir uykuya geçtim.
Sonraki Bölüm İçin Aşağıdaki Resme Tıklayın!
👇 👇 👇 👇 👇
.png)





Serhat şimdiden Mehtap'ın zevkine göre şekillendiriyor evi 😁 Mehtap herşeyi öğrenince ne tepki verecek merak ediyorum. Mutlu mu olacak yoksa korkup kaçacak mı?